Bismillah Hamd, Alemlerin Rabbi olan Allah (cc)’a aittir. Salat ve selam kâinatın efendisi Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)’e, âline, ashabına ve kıyamete kadar tüm mü’minlerin üzerine olsun. On bir ayın sultanı diye yâd ettiğimiz mübarek Ramazan Ayı’na bizleri tekrar ulaştıran Rabbimize hamd olsun. Bunun için ne kadar şükretsek azdır. Rahmet, mağfiret ve kurtuluş ayı olan bu ayın faziletinden faydalanmak için büyük bir gayret ve telaş içerisinde olmalıyız. Oruç tutmanın yanında; düzenli olarak mukabele şeklinde Kur’an-ı Kerim okumak ve anlamaya çalışmak, teravih namazlarını kılmak, gece namazı başta olmak üzere diğer nafile ibadetlerimizi arttırmak, seher vakitlerinde, iftar saatlerinde, farz namazların akabinde Müslümanlar için dua etmek, Allah (cc)’ı çokça zikretmek, Peygamber Efendimiz`e (sav) salat ve selamı arttırmak, ziyaretleşmelerimizi arttırmak, mağdur insanları evlerimize davet etmek ve ziyaret etmek, itikâf sünnetini Ramazan Ayı’nın ayrı bir özelliği olarak görerek bunu oturtmak ve yaygınlaştırmak için özel bir gayret sarfederek bu mübarek ayı en güzel şekilde değerlendirmeye çalışmalıyız. Rabbimden, tüm Müslümanların bu mübarek aydan en güzel bir şekilde istifadeyi nasip etmesini, bu ayı onlar için faydalı ve bereketli kılmasını dilerim. Bu Ramazan’da farklı olarak iftar davetlerimize sadece tanıdık, bildik yakınlarımızı değil, bununla birlikte fazlaca bir yakınlık ve ilişkimizin olmadığı, bugüne kadar yemeklerimize, sohbetlerimize ve evlerimize davet etmediğimiz insanları davet ederek sofralarımızı süslemeli, onlarla birlikte camiye gidip, Kur’an-ı Kerim mukabelelerine katılmalı, kendilerini ziyaret edip onlarla birlikte ziyaretlere giderek bu şekilde yeni insanlarla diyaloglarımızı geliştirmeliyiz. Yıllardır tesettür yasağına ve bundan kaynaklanan zulümlere karşı bir mücadele ve direniş sergilendiği hepimizin malumudur. Bu mücadeleye bir ivme kazandırmak ve daha ileri bir aşamaya taşımak amacıyla bazı kardeşlerimiz ‘Tesettür Seferberliği’ adıyla yeni bir süreç başlatmış olup hayırlı bir işe koyulmuş bulunmaktadırlar. Bu konuda tüm kardeşlerimiz özel bir çaba içerisine girmelidirler. Erkek kardeşler aile reisi olarak eşini ve çocuklarını yozlaştırılmamış gerçek tesettür konusunda bilinçlendirmek ve topluma örnek olacak şekilde bunu hayatlarında tatbik ettirmek için çaba göstermelidir. Ailenin ve toplumun bir ferdi olarak annesini, kızkardeşlerini, yakın akraba ve komşularını bu konuda bilinçlendirme ve tesettürün yaygınlaştırılmasına katkı sunmalıdır. Tesettür konusunda tüm müslümanlar sorumlu olmakla beraber, konunun birinci dereceden muhatabı bayanlar olduğundan haliyle en büyük iş ve sorumluluk kendilerine düşmektedir. Tüm işlerinde titizlik, zarafet ve hassasiyetle hareket eden bacılar, önemli bir fariza olan tesettür konusunda da büyük bir hassasiyetle bu işi göğüslemelidirler. Bacılarımıza burada iki önemli görev düşmektedir. Birincisi; tesettür konusunda gerek aile içinde gerekse toplum içinde tesettürlerine azami derecede dikkat etmeli ve bu konuda aile ve toplumda örnek gösterilecek bir konuma gelmelidirler. İkincisi; başta kendi aileleri olmak üzere, yakın akrabalarını, komşularını ve toplumdaki diğer hemcinslerini imkanları dahilinde tek tek ziyaret ederek tesettürün farziyetini, fert ve toplum hayatındaki faydasını, islami tesettüre riayet etmemenin haram olduğu, ferde ve topluma verdiği zararları anlatılarak tesettürün toplumda yaygınlaşması için büyük bir gayret içerisinde olmalıdırlar. Bununla birlikte hayatın çeşitli alanlarında örtüsü nedeniyle mağdur olanlar, yıllarca bunun mücadelesini verip gündemde tutan ve bu hususta hassasiyet gösteren bacılarla diyalog kurularak, “tesettür seferberliği” konusunda bilgilendirilmeli ve buna destek ve katkıları sağlanmalıdır. Politikacıların, görünen söylem ve manevralarının ötesinde gizledikleri maksat, hedef ve gündemleri vardır. Malum basın ise kendisine verilen görev ve çıkarları doğrultusunda gündem oluşturmaya çalışır. Bunlardan Müslümanların çıkarına olacak şekilde yayın yapmaları beklenmemelidir. İslam ve müslümanlara hizmet bizim gündemimiz olmalıdır. Kartel medyası ve politikacılar gündemimizi belirlememelidir. Seçim sonrası oluşturulan siyasi tartışmalar, karşılıklı yapılan tahrik ve sun’i krizler sohbetlerimizin konusu olmamalı ve bizleri meşgul etmemelidir. Halkımızın İslam dairesi içindeki talepleri ve hakları bizim gündemimiz olmalıdır. Bunun üzerinde konuşup, tartışıp, önümüzü açmaya katkı sunacak çözüm arayışları içerisinde olmalıyız. İmanımıza, ahiretimize, Müslümanlara ve mazlum halkımıza faydası olmayan hiç bir şey bizim gündemimiz olmamalı ve bizi meşgul etmemelidir. Tarsus’ta 17 Temmuz günü camide Kur’an-ı Kerim dersi alan öğrencilerin yaptıkları piknikte bir grup serseri tarafından saldırıya uğramaları ve polisin olaydaki tavırları inşallah İslami duyarlılığa sahip insanların ve Müslüman halkımızın gözünden kaçmamıştır. Kur’an-ı Kerim; müminleri, münafıkları, zalimleri, kâfirleri bizlere tarif ettiğinden dolayı onları çok iyi tanıyoruz. Bunların söylem ve fiiliyatlarını yakından bildiğimiz için bu tür vakıalar bize pek yabancı sayılmaz. Bu olay, İslam düşmanlarının Müslüman davetçilere düşmanlık ortak paydasında nasıl birleştiklerini bir kez daha göstermiştir. Rabbim, Müslümanların Kur’an’ı anlama, okuma ve yaşama noktasında gayretlerini arttırsın. İslam’a ve Müslümanlara düşmanlık edenlerin hile ve oyunlarını başlarına yıksın. Zaman zaman ‘sevk çilesinin bertaraf edileceğine ve her hükümlünün ailesine yakın bir yerde cezaevine konulacağına” dair beyanatlar verildiği halde 90’lı yıllardan bu yana Bandırma, Kırşehir, Nevşehir, Elbistan, Ankara ve Türkiye’nin değişik il ve ilçelerindeki cezaevlerine yapılan mahkûm nakillerine şahit olduk. Son birkaç yıldır Karadeniz Bölgesine yani Trabzon, Amasya, Giresin, Ordu’ya sevkler yapılmaya başlandı. Son günlerde yine böyle bir sürgün zulmüne şahit olmaktayız. Ailelerinden yüzlerce km uzaklara sürgün edilen mahkûmların şartlarında fiziki olarak herhangi bir değişiklik olmayacak, yine dört duvar arasında kalacaklar. Sonuç olarak asıl cezalandırılanlar bunların aileleridir. Zira bu sevkler nedeniyle her hafta görebildikleri babalarını, eşlerini ve evlatlarını belki yılda bir iki kez ancak görebileceklerdir. Bu hukuk dışı ve gayri insani tutum ve uygulamalara karşı herkes sessiz kalmaktadır. Adalet, hukuk, insan hakları ve özgürlükler konusunda herkesten daha fazla bu işin edebiyatını yapan siyasiler ve bürokratlar söz konusu islami kesim ve müslümanlar olunca bu söylemlerini bir kenara bırakıp sessiz sedasız bir şekilde bu zulüm uygulamalarına imza atmaktadırlar. Oysaki bu insanlar, dünyanın değişik yerlerinden getirilen, Türk müziği eşliğinde dans edip, sadece Türkçe konuşup Türkçe şarkı ve türkü söyleyen yabancı kızların karşısında duygulanıp gözyaşlarına hakim olamamaktadır. Oysa bu bakanlar, bürokratlar ve özellikle bir çok konuda duygularına hakim olamayıp göz yaşı döken başbakan yardımcısı, her nedense çocukları yüzlerce km uzaklara sürgüne gönderilen anaların, eşlerin ve çocukların gözyaşlarına karşı kör ve sağır olabilmektedir. Bilinmelidir ki, mazlum ve mustazafların duaları ile Allah (cc) arasında perde bulunmamaktadır. Aziz kardeşlerim, her nereye giderseniz İslam ve Müslümanların izzetini koruyacağınıza, bu güne kadar Hizbullah tutuklularını görmeyenlere, söylem ve fiiliyatınızla mübarek davanın mesajını vereceğinize inanıyorum. Şahsınızda davayı temsil ettiğinizi unutmayın. Geçmiş cezaevi sürecinden daha programlı, uyumlu ve birbirinize daha çok yardımcı olmanız gerekir. Yıllarca beraber kaldığımız kardeşlerin bulundukları yerlerden istekleri dışında yapılan sevklerinin ve bunun akabinde yaşanan ayrılığın ne kadar acı olduğunu biliyorum. Sürekli olarak Rabbimizden, kaldıramayacağımız şeylerle bizi imtihan etmemesini dilemişiz ve bu duamızı her zaman devam ettirmekteyiz. Bizim irademiz ve isteğimiz dışında bazı şeylerle karşılaşıyorsak, Rabbimden temennim bunları bizim için hayra tebdil etmesidir. Mahkum anneleri ve eşleri bacılarımızdan beklentimiz, her şeye rağmen vakarlarını korumaları, sünnet üzere hayatlarını idame ettirmeleri, çocuklarına hem annelik hem de babalık yaparak her zaman ve her ortamda İslami ölçüler dahilinde bir yaşam sürdürmeleridir. Duaların en makbul olduğu zamanlarda duaya devam etmeleri dileğiyle Allah’a emanet olunuz. Allah yar ve yardımcımız olsun. Bizi dualarınızdan mahrum etmeyin. Kardeşiniz Edip |