Bizleri İslam’la müşerref kılan, İslam’ı öğrenme, öğretme, yaşama ve yaşatmanın gerektiği anlayışını bahşeden yüce Allah’a hamd olsun. Salat ve Selam Hz. Muhammed Mustafa’ya, aline, ashabına ve kıyamete kadar O’nun sünnetine sarılıp ihya edenlerin üzerine olsun. Bütün mahlûkatın varlık sebebi olan Muhammed Mustafa’nın (sav) veladet yıl dönümü vesilesiyle bir araya gelmek, O’nu anmak, O’nun söylediklerini, yaptıklarını ve ikrar ettiklerini yani emrettiklerini yapıp nehyettiklerinden sakınmanın gerektiğini hatırlatmak için bir araya gelmek, insanlarımızı O’nu tanımaya, O’nu öğrenmeye O’nu yaşamaya davet etmek, Allah’ın bir lütfu ve ikramıdır. Bunu, bizlere lütfeden Rabbimize hamd olsun ve kutlayanlara selam olsun. Bütün yapılanları, gayretleri, fedakârlıkları kendi rızası için kabul etsin ve hayırlara vasıta kılsın. Bilindiği gibi tarihi kayıtlarda Rasulullah’ın (sav) viladeti; Hicri Kameri Takvime göre Rebiulevvel ayına, Miladi Takvime göre ise Nisan ayına denk düşmektedir. Türkiye’de alışılagelmiş yaygın şekliyle Nisan ayında kutlamalar yapılmaktadır. Bu konudaki tartışmaları bir tarafa bırakarak, konu hakkında birkaç söz söylemek istiyorum. Bu vesileyle, Rasulullah’ın (sav) viladetini tebrik eder, dünya Müslümanlarının gerçek adalet ve özgürlüğe kavuşması için bir başlangıç olmasını dilerim. Yapılan her şey hidayet ve rahmete mazhar olmak ve ahirette acıklı azabtan korunmak içindir. Yani kendimiz içindir, halkımız içindir ve toplumumuz içindir. Bizden öncekiler olduğu gibi, bizler ve bizden sonra kıyamete kadar gelecek olanlar da, O’na (sav) uymak ve itaat etmekle emrolunmuş, sünnetini yüceltmek ve ihya etmekle mükellef kılınmıştır. Zira onun sünneti Kur’an’ın açıklayıcısı olup, dinimizi bütünüyle öğrenmek ve yaşamak içindir. Rabbulalemin, O’nun (sav) kendiliğinden bir şey söyleyip yapmadığını, O’na itaat etmenin kendisine itaat etmek ve O’nu sevmenin kendisini sevmek olduğunu buyurmuştur. Bundan dolayıdır ki Hz. Peygamber (sav) kadın-erkek, küçük-büyük, herkese sünnetini telkin etmiş, talim etmiş, teşvik etmiş ve kendilerinden sonrakilere ulaştırmayı istemiş, kıyamete kadar geleceklerin dünya ve ahiretlerinin selameti için Kur’an ve Sünnete sarılmayı emretmiş, kurtuluş ve selametin orada olduğunu beyan etmiştir. Bu anlamda yapılan etkinlikler, koşuşturmalar, söylenenler ve yazılanlar; Hz. Peygamberi (sav) okumaya, tanımaya ve sünnetini yaşamaya güzel bir vesiledir. Allah’a hamd olsun ki bu gün bütün bunlar olmakta ve görülmektedir. Kardeşlerimizin azim ve gayretini fazlalaştıran, katkıda bulunmada yarış içine girmelerine sebep olan ve insanların fevç fevç etkinliklere katılmalarına vesile olan işte bu duygu ve düşüncelerdir. Malumunuz olduğu üzere bir taraftan Müslümanların sorumluluklarını istendiği şekilde yerine getirememeleri, diğer taraftan ise İslam düşmanlarının planlı ve programlı entrikaları, insanlarımızın bir kısmını İslam’dan uzaklaşmıştır. Müslümanlar, hem sorumluluklarını yerine getirmek ve hem de İslam düşmanlarının entrikalarını boşa çıkarmak için, her zaman ve her yerde gayret içinde olmalı, İslam’a hizmet etmeyi ve İslami çalışmaları bütün zamana yaymalı ve belirli günlerle sınırlandırmamalıdırlar. Özellikle başkalarının, seçimlere kilitlenip insanları kendilerine ve partilerine davet ettiği bu günlerde, Peygamber aşıkları insanlarımızı Allah’ın Rasulüne (sav) davet etmelidir. O’nu (sav) tanıtmaya, doğru öğrenip öğretmeye çalışmalıdırlar. İslam’a ve Müslümanlara yanlış bakış ve değerlendirmelerin izalesi için gayret sarf etmeli ve öyle bir hal ve ortam oluşturulmalıdırlar ki Peygamber aşıklarını görenler Allah’ı ve Rasulünü hatırlasın. Başkalarının tartışmaları, konuşmaları ve yaptıkları, onların gündemlerini değiştirmemelidir. Özellikle genç kardeşler ve bacılar öğrendiklerini yaşamakla beraber başka insanlara götürmek için mutlaka kendilerine programlar yapmalı ve zamanlarını çok iyi değerlendirmelidirler. İslam’dan uzaklaşmış, İslam’ı öğrenmeyen ve yaşamayan, hatta bilmeden düşmanlık yapan insanlarımıza gidilmeli. Resulullah’ın (sav) hayatı ve mücadelesi, insanları nasıl kula kulluktan kurtarıp sadece yüce Allah’a kul haline getirdiği, onları nasıl özgürleştirdiği, aralarında adaleti nasıl tesis ettiği, zulüm ve haksızlığı nasıl kaldırıp nur ve adaleti getirdiği, dünyanın dengesini ezilmiş ve müstazaflardan yana nasıl değiştirdiği, zalim ve müstekbirleri nasıl etkisiz hale getirdiği, O’na tabi olan ve buyurduğu şekilde hareket edenlerin nasıl aziz ve şerefli oldukları anlatılmalıdır. Sünneti yaşamada gevşek ve ihmalkar davrananların yanı sıra, İslam daveti ve davetçilerine karşı ön yargı içinde olan ve yanlış bakış açısına sahip olanlara da gidilmeli, Hz. Peygamber anlatılmalıdır. Saadetin, kurtuluşun, özgürlüğün, hak almanın ve kazanmanın, haksızlıklara karşı durmanın, zalim ve müstekbirlere galip gelmenin Kur’an ve Sünneti anlamaktan ve yaşamaktan geçtiği anlatılmalıdır. Müslümanların mevlitleri ve etkinlikleri buna vesile olmalıdır. Bu vesileyle İslam aleminde gelişen olaylara da birkaç satırla değinmek isterim. Emperyalist ve sömürgeci güçlerin birinci dünya savaşından sonra İslam coğrafyasını parçalı hale getirerek tahakküm altına aldığı, kukla idareciler vasıtasıyla Müslüman halklara her türlü baskı ve zulüm uygulayarak sindirmeye çalıştığı bilinen bir gerçektir. Onlarca yıldır Müslüman halklar bu despot yönetimler altında inanç, ibadet ve temel insani haklar konusunda her türlü yasak ve engellemelere maruz bırakılmış ve onlara yabancısı oldukları yaşam tarzı dayatılmaya çalışılmıştır. Ancak Tunus’ta başlayıp şu anda neredeyse bütün İslam coğrafyasını saran Müslüman halkların kıyamı, emperyalist ve sömürgeci güçler ile onların yerli kukla idarecileri ve yönetimlerinin artık miadlarının dolduğunu ve sonlarının geldiğini göstermektedir. Bu kıyamlar, emperyalist ve sömürgeci güçler ile onların yerli uşaklarının Müslüman halklara yaptıklarının bir neticesi olmakla birlikte, İslam’a olan özlem ve İslam adaletine duyulan toplumsal ihtiyacın da açıkça bir göstergesidir. Müslüman halklar artık uyanmıştır. Bu uyanış ve silkenişler, öyle aniden ortaya çıkmış, yada salt ekonomik sıkıntılardan kaynaklanmış veya günlük politikaların bir neticesi değildir. Aksine, yüz yıla yakındır İslam ve Müslümanların hakimiyeti için şehit düşen, gazi olan, zindanlarda çürümeye terk edilen, vatanlarında barınamayan muhacirlerin ve halen İslam ve Müslümanlara hizmete devam eden Müslümanların çalışmalarının bereketi ve semeresidir. ABD ve müttefiklerinin, İran İslam İnkılabı örneğinde olduğu gibi bir daha gafil yakalanmamak için duyarlı ve tetikte beklemelerine rağmen, İslam coğrafyasındaki İslami uyanışlar, Afganistan ve Irak’ta hesaplarının tutmaması, Lübnan’da Hizbullah’tan, Gazze’de HAMAS’tan ummadıkları ve beklemedikleri direnişlerin şok dalgalarının silsilesidir. Onlar kendi hesaplarına göre yeni bir dünya düzeni kurmayı planlıyorken, Allah (cc) hesaplarını alt üst etti. Onlar istemese bile Allah nurunu tamamlayacaktır. İçinde yaşadığımız asır İslam’ın ve Müslümanların asrı olacaktır inşaallah. Bir müddet daha işgal ve baskıları devam etse bile bundan sonra aldatıcı vaadlerle, oyalayıcı tezgah ve oyunlarla Müslümanları kandıramayacaklardır. Başta olayları anlamakta zorlanan ABD ve müttefikleri, işin ciddiyetini gördükten sonra Tunus ve Mısır başta olmak üzere yeni planlar devreye sokmaya çalıştılar ve çalışıyorlar. Libya’ya, insanlar öldürülüyor bahanesiyle müdahale ederken, hava saldırılarıyla yüzlerce masum insanı şehit ettiler. Bahreyn’deki halk katliamını ise görmezden gelip, Suudi ve körfez ülkelerinin müdahalesini savunmakta ve haklı görmektedirler. ABD ve müttefiklerinin müdahaleleri, İslam alemindeki söz konusu bu gelişmelerin önüne geçmek, süreci kontrollerine almak ve başka yerleri işgal etmenin yollarını açmak içindir. Bu güne kadar yapılanların sorumlusu değillermiş gibi, istedikleri şekilde hareket edebilmek için Müslüman halka öneri ve modeller sunup yönlendirmeye çalışarak yumuşak bir geçişle, yine ipleri kendi ellerinde olacak şekilde bir düzen kurmak istiyorlar. Amaçlarına hizmet edecek şekilde, yeni lider ve karakterler sunuyorlar, yönetim şekilleri öneriyorlar ve yeni ortamlar hazırlamaya çalışıyorlar. Şeytanların hile ve oyunları zayıftır. Ancak Müslümanlar Kur’an ve Sünnet dairesi içinde hareket edip İslam gözlüğüyle olaylara bakarsa bu böyledir. Yok, eğer Müslümanlar gaflet içinde olur, kafirlerin, zalimlerin, mürtet ve münafıkların söylem ve telkinatlarına kanarak hissiyat ve menfaat duygularıyla hareket ederlerse, Şeytan ve dostları büyük birer düşmandır. Hile ve oyunları çok ve çeşitlidir, yanıltıcı ve yoldan çıkarıcıdır. Müslüman halklar her zamankinden daha çok uyanık olmalıdırlar. Zalim ve Müstekbirler bugüne kadar mazlum ve mustazafların sorunlarına çözüm getiremedikleri gibi bugünden sonra da getiremezler. İslam’dan başka insanları gerçek madana özgürleştirecek ve aralarında adalet tesis edecek başka bir din ve yol yoktur. Kurtuluş da, gerçek özgürlük ve adalet te ancak İslam ile mümkündür. Bütün Müslümanlar bu konudaki inançlarını korumalıdırlar. Kafir, müstekbir ve zorbaların, onları birbirlerine karşı kışkırtma ve korkutma taktiklerini boşa çıkmalıdırlar. Hüsnü: “ben gidersem ihvan gelir”, Kaddafi: “bana karşı çıkanlar Elkaide’dir”, Bahreyn’de El Halife: “hak, adalet ve özgürlük isteyenler Şiidir” diyerek acımasızca insanların üzerine kurşun yağdırıyorlar. Müslümanlar bu kadar açık olan oyun ve tezgahlar karşısında gaflete düşmemeli, birleriyle uğraşmamalı, bu ve benzer iki yüzlü idareci, yönetici ve liderleri tüm yönleriyle görüp bu gibilerin Müslümanlara baş, yönetimlerinin model olamayacağını bilmelidirler. Müslümanlar için geçerli örnek ve model Kur’an ve Sünnettir. İnşaallah bu kadar gelişmelerden sonra emperyalist güçler ve onların uşakları olan despotlar emellerine ulaşamayacak, hiç kimse onların ikiyüzlülüklerine inanmayacaktır. Tüm sıkıntılara rağmen dönem Müslümanların dönemi, asır Müslümanların asrı olacak. Mevlam; müstekbir, mürtet, münafık ve zalimlerin İslam ve Müslümanlar aleyhindeki hile ve oyunlarını başlarına geçirsin, onları hile ve oyunlarıyla helak etsin. Allah’a emanet olun Allah yar ve yardımcımız olsun Bizi dualarınızdan mahrum etmeyin Kardeşiniz Edip GÜMÜŞ |