Bismillah Hamd yüce Allah’a, selat ve selam Hz. Peygamber’e (sav), ehline, ashabına ve kıyamete kadar onun sünnetini ihya edenlerin üzerine olsun. O (cc) her şeye kadirdir, onun dediği olur, o her şeyi biliyor, her şeyi görüyor. . . Kimin ne hesabı, planı, programı varsa; kararını verse de neticede hesap Allah’ındır ve Onun takdir ettiği olur. İkibin öncesine gitmeden, ikibin sürecinden başlayarak ağabeylerimle, kardeşlerimle, ablalarımla ve bacılarımla çok kısa bir hasbıhal yapmak istedim. Rehberin şehadeti, gözaltına alınmamız ve akabinde köy köy, ilçe ilçe, il il yapılan operasyonlar, İslam’a ve Müslümanlara düşmanlıktan kaynaklanan yıkıcı ve ölçüsüz hakaret ve propaganda, gözaltındaki işkenceler, kaçırmalar, yalan ve iftiralarla teşhirler, hazırlanan fezlekeler, iddianameler ve hâkimlerin önceden belirlenmiş kararları, cezaevlerindeki taciz ve tahkirler. . . Belki başka coğrafyalardaki hareketlerin, yapıların ve cemaatlerin karşılaşmadığı bir süreç ve şartlarla karşılaştık. Kolluk kuvvetleri, gözaltında işkenceyle beraber hakaret ederek; “Beş yıl sonra kimse Hizbullah cemaatinin isminden bile bahsetmeyecek. ‘Bir dönem böyle bir cemaat vardı’ bile demeyecekler” diyorlardı. Hesaplarını, programlarını buna göre yapıyorlardı. Şahsım için; “Onu dışarı çıkarın, yer gösterme adı altında bir yerlere götürüp öldürün” şeklinde Gaffar Okkan’ın söylemleriyle tehdit ediyorlardı. En hafif tehditleri de; “Sen zannediyor musun ki cezaevine arkadaşlarının arasına gidip çalışmaları idare edeceksin? Dört ay sonra Diyarbakır Yüksek Güvenlikli Cezaevi bitiyor. Ölünceye kadar bir delikte seni tek başına bırakacağız” şeklindeydi. Bu, sadece onların hesapları ve arzuları idi. Allah’ın hesabı ise başkaydı. Yirmi yıl boyunca, yani 1980- 2000 arası dünyevi hiçbir karşılık beklemeden sadece O’nun (cc) rızası için çalışan ve O’nun rızasının dışında bir beklentileri olmayan binlerce insanın emekleri ve umutları heba olmayacaktı. Binlerce kardeşimizin günlerce, aylarca süren sıkıntılı gözaltı sürecini her şeye rağmen atlattık. Sadece Rabbimize dayandık, O’na güvendik. Yine binlerce kardeşimizle çok sıkıntılı zindan sürecini yaşadık. Tek bırakıldık, Emniyet, yargı ve cezaevi idarecilerinin koordineli çalışmalarıyla cumhuriyet tarihinde örneği görülmemiş şekilde zindandan tekrar tekrar gözaltına alındık. Ama neticede Cumhuriyet tarihi boyunca Türkiye’de ve belki de İslam coğrafyasında bizim kadar zindan sürecinden istifade eden olmamıştır. Hamd olsun Rabbimize, en güzel şekilde istifade etmeye çalıştık. Zindan sürecinde birbirimize yaptığımız telkinat; “Kaderimizde zindan süreci olduğu müddetçe zindanda kalacağız. Rabbimizin takdir ettiği zaman dolunca bütün kâinat toplansa hiç kimse bizi bir an bile zindanda tutamaz. Onun için bu süreç zarfında rahat olalım, uyumlu olalım ve istifade etmeye çalışalım” şeklindeydi. Zindanın kendine has sıkıntılarına rağmen niçin zindanda olduğumuzun bilinci ve sorumluluğu ile hareket ettik. Gelecekte dinimize ve davamıza en güzel şekilde hizmet etme inancı ile herkes kapasitesine göre istifade etmiştir elhamdulillah. Bizim çıkmamıza gelince... Ne gözaltında ne de cezaevinde hiç bir zaman çıkmanın hesabını yapmadık. Kardeşlerimizin yanında çıkmaktan bahsetmeye bile haya ediyorduk. Eğer öncelikle kimlerin çıkabileceğinin bir listesini yapmış olsaydık, kendimizi listenin en sonuna yazacaktık herhalde. Demek Allah-u Teâlâ’nın takdiri başkaydı. Sözkonusu yasa ilk çıkarıldığı zaman, verilen ilk süre dolmadan bir kaç gün önce cezaevi idaresi tutuklu ve hükümlülerin listesini çıkarıyordu. O zaman yasa yürürlüğe girmiş olsaydı, şimdiden çok daha fazla kardeşimiz faydalanmış olacaktı. Mesela; Nusaybin dosyası 1 Nisan 2008 tarihinde yürürlüğe girecek olan yasadan faydalanmasın diye, 31 Mart 2008 tarihinde gece yarısına doğru bitirildi. Ancak yasa, diğer dosyadakiler istifade edemesin diye 31 Aralık 2010 tarihine ertelenmişti. Birçok dosya 1 Nisan 2008 tarihinden önce alelacele bitirildi. Zira o dönemde de Hizbullah cemaati mensuplarının faydalanacağı yaygarasını malum şer güçler çıkarmıştı. Malum yasayla Yasal ve hukuki olarak çıkmamız gerekmesine rağmen; “Yine erteleyecekler, bizim farkımıza varsalar işi sürüncemeye bırakıp 26 Ocak’a kadar bırakmayacak ve 26 Ocak’ta jet bir kararla hükmü kesinleştirecekler” diye düşünüyor ve söylüyorduk. Zira 1990’lardan bu güne kadar yargıtaya giden dosyalarda hiç bir zaman hiç bir arkadaşın lehine karar çıkmamıştı. Demek Allah’ın takdiri başkaydı. Cenab-ı Allah; Yargıtay dâhil olmak üzere, İslam düşmanı bütün basın mensuplarını da kör, sağır ve dilsiz etti. Eğer basın bir hafta, bir kaç gün hatta bir gün önce bile işin farkına varıp yaygara çıkarmaya başlasaydı yine bırakılmayacaktık. Rabbim böyle takdir etmişti. Böyle uygun görmüştü. Zindan sürecimiz bu kadar olacaktı. Rabbimin hesabı başkaydı. Çıkmamız gerekiyordu. Kâfirlere, mürtedlere, münafıklara ve tüm düşmanlarımızın düşmanlıklarına rağmen Allah’ın hükmü tecelli etti. Rabbim bizi kardeşlerimizin teveccühüne layık kılsın. Rabbim kardeşlerimize karşı bizi utandırmasın. Rabbimizi memnun edecek, Resulullah aleyhisselatu vesselamı razı edecek, mü’minleri hoşnut edecek hayırlı işleri bizlere yaptırsın, yazdırsın ve söyletsin. O’nun (cc) razı olmayacağı, Şeytan ve dostlarının razı olacağı hiç bir şeyi bize yaptırmasın, yazdırmasın ve söyletmesin. Ortadan çekilme meselemiz; Hepinizin malumu olduğu üzere, dışarı çıktığımız andan itibaren bir yerden direktif verilmişçesine bizlere saldırmaya, hakaret etmeye, yargı ve hükümeti yeni arayışlara yönlendirmeye çalıştılar. İlk iki gün söylenenlerin hesabını yapmadık. Ne zaman ki hükümet yetkilileri “Şu anda bile yargı istese bu işi bir saatte halleder” deyince, bizi yakalayacakları kanaati hâsıl oldu. Aksi halde nur yüzlü genç kardeşler ve yıllardır Allah’ın dini ve davası uğrunda çile çekmiş ağabeylerle kucaklaşmaya, çok kısa süreli olmasına rağmen ağabeylerimizi ve kardeşlerimizi görmeye devam edecektik. Bakalım Rabbim ne zamana kadar kardeşlerimizle aynı ortamlarda hep beraber dini ve davası için hizmet etmeyi nasip edecek, hasretlerini çektiğimiz kardeşlerimizle dertleşmeyi, şehitlerimizin baba ve annelerinin ellerini hürmetle öpmeyi, şehit ve tutuklu çocukları kucaklayıp okşamayı nasip edecek. Biz bu kadarına da Allah’ın bir lütfu diyor ve hamd ediyoruz. Şartlar ve oluşturulan hava gereği kimseye haber vermeden ortalıktan çekilmek zorunda kaldık. Elhamdulillah selametteyim. Hakkınızı helal edin. Öncelikle zindandaki kardeşlerime; Belki inanmayan için çok imkânsızdır. Ama Allah’a inanan için öyle değildir. Zira O’nun dediği, O’nun istediği ve O’nun takdir ettiği olur. O (cc) her şeye kadirdir. O (cc) insanlar tarafından mümkün görülmeyen ve ‘olmaz’ olarak bilineni yapabilir. Rabbimden dileğim, Allah’ın dini ve davası için O’nun istediği dairede hep beraber aynı ortamlarda hizmet etmeyi nasip etmesidir. İslam’a ve Müslümanlara düşmanlığı kendine meslek edinenler ellerinden gelen gayreti göstererek çıkmamıza müsade etmeyecekler diye son gün sizinle arzu ettiğim şekilde konuşamadık. Son olarak kucaklaşamadık. Zindan süreci boyunca tüm gayretim ve arzum, siz kıymetli kardeşleri rahatlatmak ve yardımcı olmaktı. Buna rağmen insan olmamız hasebiyle eksikliklerimiz, yanlışlıklarımız, hatalarımız olmuş olabilir. Hakkınızı helal etmenizi ve duanın en makbul olduğu zamanlarda özel olarak aciz kardeşinize, kardeşlerinize dua etmenizi istiyorum. Sorumluluklarımızın farkındayız ve yükümüz ağırdır. Hiç bir zaman sizi unutmamışım ve unutmayacağım inşallah. Rabbimden istek ve arzum, sizler için O’ndan istediğimi bana ve size nasip etmesidir. Son olarak, Sürekli tekrarladığım ve hatırlattığım bir konuyu siz kardeşlerimden tekrar istiyor ve hatırlatıyorum. Orada kaldığınız müddetçe rahat olun, uyumlu olun, birbirinize yardımcı olun, birbirinizi rahatlatmaya çalışın ve birbirinizden istifade edin. Dışarıda size gösterilen iltifat ve teveccühe layık olmaya çalışın. Zindandan çıkacağımız kesinleştiği andan itibaren, cezaevi kapısına kadar akın akın gelip dondurucu soğukta bizleri bekleyen, çıktığımız günlerde akın akın ziyarete gelen, imkânı olmadığı için gelemeyen ve zindandan bizleri sevinçle uğurlayan tüm kardeşlerimize, ağabeylerimize, bacılarımıza, yaşlılarımıza, çocuklarımıza, gençlerimize en kalbi duygularla sevgilerimi, saygılarımı ve hürmetlerimi sunuyorum. Allah rızasının dışında hiç bir karşılık beklemeden gösterilen bu iltifatın ve sevginin karşılığını Rabbim dünyada ve ahirette verecektir. İnşaallah Rabbimizin huzuruna ak yüzle çıkmak, O’nun cennetlerinde hep beraber olmak için birbirimizi daha çok sevecek, daha çok kaynaşacak, daha çok yardımcı olacak ve hayatımızın her safhasında sünnete daha çok sarılacağız. Bugüne kadar bu azim, bu gayret, bu ihlâs ve fedakârlık, İslam ve Müslümanların düşmanlarının hilelerini bozduğu gibi bundan sonra da bozacaktır inşallah. Bizim zindandan çıkış tarihimiz, hepimiz için yeni bir milad olsun. “Mücadele safhası içinde bu güne kadar ne yaptım, bundan sonra daha fazlasını ne kadar yapabilirim, bugüne kadar mücadele içindeki kardeşlerimle ilişkilerim nasıldı, bundan sonra ne kadar daha güzel olmasını sağlayabilirim, bu güne dek ne kadar sorumluluklarımı yerine getirdim, bundan sonra daha güzelini nasıl yerine getirebilirim, bu anlamda bu güne kadar aileme, akrabalarıma, dostlarıma, Müslüman halkıma ne kadar yardımcı olabildim, bundan sonra daha fazlasını nasıl yapabilirim” şeklinde bir muhasebe içine girelim ve yapmak için gayret gösterelim. Hiçbirimizin bu günü, dünü gibi olmasın. Yarının, bugünden daha iyi olması için birbirimize yardımcı olalım. Tutuklu ve şehit kardeşlerimizin anneleri, babaları ve kardeşlerine; Zindandan çıkmadan bir saat önce beni en çok korkutan şey; kardeşlerimizin teveccühünün karşılığını verememek, onların sevgisine ve muhabbetine layık olamamak ve teker teker evlerine, yanlarına gidip sorunlarını dinleyememek, onlara hizmet etme imkânı bulamayacağım endişesiydi. Şu anda bile, teker teker sizleri ve tüm kardeşlerimi görememenin acısını ve hasretini çekiyorum. Yeğenlerimi kucaklamayı, bağrıma basmayı, onların başını okşamayı ne kadar istiyordum ya Rabbi... Bütün bunlarda da bir hayır vardır. Rabbim onu da gösterebilir ve inşaallah gösterecek. Bu süreçte birçok şey konuşuldu, söylendi ve yazıldı. İkibin öncesinde kendimizi söyleme, anlatma ve yazma ortamımız olmadığı için İslam’ın ve Müslümanların düşmanlarına cevap veremiyorduk. Hamd olsun Rabbime İkibin sonrasında değişik ortam ve yerlerde yapılan hakaret ve ithamlara cevap verilmiş, cevaplar yazılmış ve konuşulmuş. Onun için İslam ve Müslüman düşmanlarına bu sefer cevap yazmayacağız. Son olarak yapılan operasyonlarla ilgili de şunları belirtmek istiyoruz: Biz yakalanmamak için uğraşacağız, onlar yakalamak için uğraşacak. Bizlerin ortalıktan çekilmesini bahane edip, kuruluşlarından bu yana Müslüman halka hizmet etmek, Müslüman halka doğru yolu göstermek için yazan ve konuşanların evlerine, müesseselerine ve kurumlarına yapılan oparasyon ve baskınlar tüm Müslümanların malumudur. Yapılan operasyon ve baskınların zülüm olduğu, adaletsiz davranıldığı herkesin malumudur. Rabbim, operasyonlara muhatap olan Müslümanların yaptıklarını, yazdıklarını ve söylediklerini biliyor ve görüyor. Müslümanlara yapılanların hesabını Allah’ın mutlaka soracağına inanıyoruz. Operasyon ve baskınlar neticesinde evlerine baskın yapılan, gözaltına alınan ve tevkif edilen Müslümanların mükâfatlarını, dünya ve ahiretteki karşılığını Rabbim versin ve verecektir inşallah. Allah’a emanet olun. Kardeşiniz EDİP |