“…ucu hiçbir tarafa dayanmayan, bağımsız,…” Bınavê Xwedayê Sübhan u Dıluvan
Dünyadaki egemen güçler, ideolojik, siyasi, kültürel, ekonomik ve askeri güçlerini sağlamlaştırmak, çıkarlarını güvence altına almak ve hareket alanlarını genişletmek için hem ülkeler hem de var olan hareketler üzerinde etkin olmaya gayret ederler. Egemen güçler, mevcut dengelerin aleyhlerine bozulmaması için her türlü yolu ve aracı kendileri için meşru sayarlar. Onlar için tek önemli olan şey; çıkarlarıdır.
Bu konu çok geniş bir konu olduğundan detayına girmekten sarfı nazar ederek asıl konumuza taalluk eden kısmına kestirmeden değinerek basit örneklerle izah etmeye çalışacağım. Örneğin, ABD ve Avrupa ülkelerinin Ortadoğu’daki çıkarları için sorunlu bölgeler oluşturmaları, bölge ülkelerinin muhalif örgüt ve hareketlerine her türlü desteği vermeleri, ılımlı İslam (Amerikancı İslam) projesi çerçevesinde İslamcı görünen partilerin kurdurulması, İslam dünyası içerisinde kendi istedikleri dini anlayışı yaymak ve bu amaca hizmet etmek için “Rabıtatul Alemiyyel İslami” gibi kuruluşları ve hareketleri kurup finanse etmeleri gibi. Bu çerçevede hem dini hem de dini olmayan bir çok örgüt, hareket veya kuruluşun ismini verebiliriz. Bu örgüt, hareket ve kuruluşların ABD ve Batılı ülkeler ile olan ilişkilerini her iki taraf açısından ele almak gerekir.
ABD ve Batılı ülkelerin özellikle Ortadoğu başta olmak üzere İslam dünyasının her tarafındaki İslami ve gayri İslami örgüt, hareket ve kuruluşlarla ilişkileri; bu bölgelerdeki çıkarlarını güvence altına almak ve yeni çıkarları elde etmek temeli üzerine kuruludur. Bu alanda sorun yaşamamak için elinden geldiği kadar elindeki bütün imkanları kullanarak ilişkide bulunduğu yapıları kontrole almak ve yönlendirme mekanizmalarına nüfuz ederek kendi menfaatleri doğrultusunda yönlendirmeye çalışır.
Sözkonusu örgüt, hareket ve kuruluşların egemen ve hakim güçlerle olan ilişkileri de; siyasi, ideolojik, ekonomik, askeri ve daha bir çok alanda destek, himaye ve ortak hedefler için mücadele etme ekseni üzerinde gelişir. Çoğunlukla bu tür ilişkiler bağımlılığa, sapmalara ve asıl hedeflerden uzaklaşmayla neticelenir. Buna bir sürü örnek verebiliriz.
Hizbullahi hareketin kurulduğu döneme baktığımızda İslam coğrafyasını oluşturan ülkelerin hiç birinde İslam’ın hakim ve iktidarda olmadığını görmekteyiz. Dolayısıyla İslami bir hükümet veya idare ile ilişki kurmak gibi bir imkan yoktur. Gerek Müslüman ülkelerin başında bulunan despot ve batıya bağlı yönetimler gerekse ABD ve Batılı ülkelerin, İslam’ı en büyük tehlike ve en büyük düşman olarak gördüğü ve var güçleri ile üzerine gittiği bir dönemdir.
Hizbullahi hareketin öncüleri, varlığını ve gücünü ispatlamayan bir hareketin, şartların tamamıyla İslam’ın ve Müslümanların aleyhinde olduğu bir ortamda başka güçlerle herhangi bir alanda direk veya dolaylı ilişkiler içerisinde olmasının kendisine faydadan çok zarar getireceğine, yapılanmasını yeni yeni oluşturan bir hareketin bu aşamada dışındaki farklı güçlerle ilişki ve diyalog içerisinde olması; etkin değil etkilenen, avantajlı değil dezavantajlı bir duruma sürükleneceğine inandıkları için bundan kaçınmışlardır. Yine kendi ayakları üzerinde duramayan bir hareketin devamlı başkalarına muhtaç olacağını; karşılıksız bir şeyin olmadığı mevcut dünya düzeninde böylesi bir durumun, getirisinin yanında götürüsünün de olacağı kesin olduğundan; bir hareketin kendi yağında kavrulması ve kendi ayakları üzerinde durması gerektiğine inanıyorlardı. Bir hareket kendi yağında kavrulmaz ve kendi ayakları üzerinde durmazsa bağımsız kalabilmesi mümkün değildir. Bağımsız olmayan bir hareketin belirlediği hedef ve gayelerine ulaşması da mümkün değildir. Bu çok önemli bir ilkedir. Özellikle İslami hareket için çok daha önemlidir. Çünkü İslami hareketin hedefleri; Yüce Allah’ın insanoğlu için koyduğu hedeflerdir. Her şeyden bağımsız, sadece Yüce Allah için olmalıdır.
Onun içindir ki; Rasulullah (sav) Mekke’nin yöneticileri tarafından kendisine sunulan mal, makam ve reislik gibi teklifleri kabul etmedi. Hareketin bağımsız tabiatına halel gelmesin diye, en çok muhtaç olduğu dönemde amcası ve en yakın destekçisi olan hanımı vefat etti.
Bir hareketin bağımsız bir şekilde belirlediği hedef ve gayelerine ulaşabilmesi için yapılanmasını bağımsız bir şekilde tamamlamalıdır. Varlığını ve bağımsızlığını koruyacak güce ulaşmayan bir hareketin uluslar arası arenada veya hakim güçlerin hüküm sürdükleri ortamlarda mevcut denklemlerin içerisinde “bende varım” demesi büyük bir külfeti de beraberinde getirir.
Evet, bir hareket belirlediği hedefler doğrultusunda uluslar arası arenada ve platformlarda siyasi, diplomatik… kısaca konjonktürel ortamda bağımsız tavırlarını gösterebilmeli ve hakkını vermelidir.
Bağımsız bir hareket olarak gücünü ispatlamadıkça bir hareketin başka güçlerle ilişkiye geçmesi durumunda başta zikrettiğimiz tehlikelerle karşı karşıya kalacaktır. İşte Hizbullahi hareket böylesi tehlikelerle karşılaşmamak için ucunu hiçbir güce göstermediği gibi, sırtını da dayamamıştır. Hiçbir gücün çıkarlarına hizmet etmemek ve alet olmamak için himaye, destek ve karşılıklı çıkar ilişkilerine girmemiştir. Bu hareket ucu hiçbir tarafa dayanmayan bağımsız bir harekettir. Hakkında yapılan ithamlar ve spekülasyonlar ise rejimin derin devletine bağlı güçlerce ve bölgemizde Hizbullahi hareketi çekemeyen ve rakip gören örgütlerin karalama maksatlı ortaya attıkları ve medet umdukları iftiralardır.
Selam ve dua ile….
M. Zeki GÜNEY
|