Ana Menü
   ANA SAYFA

   İLETİŞİM

   SİTEDE ARA

   SİTEYİ ÖNER

   BASIN BÜROSU

   ŞEHİTLER ALBUMÜ
Bir Ayet - Bir Hadis
Bir Ayet:
Allah ve Resûlü bir ise hüküm verdigi zaman, inanmis bir erkek ve kadina o isi kendi isteklerine göre seçme hakki yoktur. Her kim Allah ve Resûlüne karsi gelirse, apaçik bir sapikliga düsmüs olur. Ahzap/36

Bir Hadis:
Bir insanın gerçek zenginliği, onun bu dünyada yaptığı iyiliklerdir.
En Son Eklenenler
Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

Cemaati Rehberi M...

Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

HİZBULLAH REHBERİ...

Hizbullah Rehberi...

Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

ŞEHADETİNİN 23. Y...

HİZBULLAH CEMAATİ...

HİZBULLAH CEMAATİ...

HİZBULLAH CEMAATİ...

MUHTEREM EDİP GÜM...

ŞEHADETİNİN 22. Y...

Hizbullah Cemaati...

MUHTEREM EDİP GÜM...

MUHTEREM EDİP GÜM...

ŞEHADETİNİN 21. Y...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH BASIN B...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

YENİ ZELANDA’DAKİ...

ŞEHADETİNİN 19. Y...

Makale Hiyerarşisi
Makaleler ana sayfası » 23- UTSAM RAPORU HAKKINDA DEĞERLENDİRMELER » UTSAM RAPORU HAKKINDA DEĞERLENDİRMELER -8
UTSAM RAPORU HAKKINDA DEĞERLENDİRMELER -8

Allah’ın adıyla!

Sonuç

Hizbullah Cemaati 80’li yılların başından itibaren taban kazanma çalışmalarına başlamış, 1991-1995 yılları arasında PKK ile çatışmıştır.

Hizbullah Cemaatinin militan kimlik profili, örgütle mücadele stratejilerinin geliştirilmesinde önemli ipuçları vermektedir. Ciddi kararların rasyonel bir süzgeçten geçirilmeden daha çok aile dışı faktörlerin etkisiyle verildiği gençlik döneminde, bir de anne-baba rehberliğinden mahrum olma durumu, gençlerin örgütlerin ağına düşme ihtimallerini yükselttiği görülmektedir.

Bir diğer konu da Cemaatin dini eleman devşirmede etkin bir kullanım alanı haline getirdiği gerçeğidir. Örgütün kullandığı din kurumu aynı zamanda bu tür örgütlerle mücadelede çok önemli bir antikor durumundadır. Dindarlık seviyesi ile dini bilinçli yaşama bulguları birlikte değerlendirildiğinde, dini alana yönelik formel mekanizmaların güçlendirilmesi durumunda, bireylerin örgütün ağına düşme ihtimallerinin azaltılabileceği görülmektedir. Ancak bunun başarılması, formel mekanizmaların etkin ve alana yayılmış faaliyetleriyle olanaklıdır. Diğer bir ifadeyle devlet, örgütlerin eleman kazanma sürecinde kullandığı benzer mekanizmaları harekete geçirmeli, okul, aile, sosyal yaşam alanları, bireyin mikro düzeydeki sosyal çevresine yönelik uygulamalara ağırlık vermelidir. Bunun yanında devletin bürokratik yapısı gereği ortaya çıkan hantallık ve hızlı hareket edememe engeli, sivil toplum örgütlerinin etkin olarak kullanılması ve desteklenmesiyle giderilmelidir.

PKK ve Hizbullah örgütleri farklı ideolojilere sahip olmakla birlikte aynı sorunlardan beslenmektedir. Bunun yanında, her iki örgüt farklı ideolojide olmalarından ötürü çatışma ortamında birbirini beslemiş ve güçlendirmiştir ki devlet-vatandaş ilişkilerinin o dönemdeki sorunlu olması da bu duruma katkıda bulunmuştur. İki örgütün benzer sorunlardan beslenmesi olumsuz bir durum olmakla birlikte, aynı soruna yönelik geliştirilecek makro ve mikro düzeydeki politikaların başarılı bir şekilde uygulanması, aynı anda iki örgütle de mücadele edilmesi gibi avantajlı bir durumun da ortaya çıkmasını sağlayacaktır. Eklektik bir söylem, öğreti ve deneyimlerden oluşturulan ve görsel bir propaganda sürecinden geçirilen bireylerin örgütlerden kurtarılması ve örgütün beslendiği kaynakların kurutulması sadece güvenlik yörüngeli uygulamalarla olanaklı değildir. Terörle mücadelede geliştirilen makro düzey politikaların başarısı, ancak ve ancak mikro düzeyde, birey odaklı, yüz yüze ve etkin bir iletişime bağlıdır. Bu etkin iletişimin sağlanabilmesi için öncelikle muhatap alınan grubun iyi tanınması ve profil çalışmalarının sağlıklı yapılması gerekmektedir.


Bu analiz ışığında Devlet’in dini Diyanet Kurumu eliyle kontrolünde tutma, polis, mit vb. birimlerle ajanlaştırma faaliyetlerine dikkat edilmelidir. Ajanlaştırma-muhbirleştirme yabancısı olmadığımız pis işler olarak hafızalardaki yerini almaktadır. Savunmalar kitabından yapacağımız kısa bir alıntı Devlet’in çirkin yüzünü göstermeye yeter.

Ajanlaştırma Hareketleri

Devlet, Hizbullah Cemaati’ne yönelik baskı, sindirme ve yok etme hareketlerini bütün imkânlarını kullanarak yürüttü. Kendi kanun ve yasalarının öngördüğü yöntemlerin dışında, gayrı resmi birçok yöntemler de devreye sokuldu ve acımasızca uygulandı. Bu yöntemlerden biri ve en önemlisi ajanlaştırma–muhbirleştirme hareketidir.

İçinde bulunduğu yapıya ihanet anlamına gelen ve içinde bulunduğu yapıyı içten yıkıcı en zararlı unsur olan muhbirlik ve ispiyonculuk, tarihin en iğrenç mesleklerinden birisidir. Bu mesleği icra edenler, ne hizmet ettikleri tarafa yaranmışlar, ne de içinde bulundukları yapı içinde rahat edebilmişlerdir. Bilgi verdikleri kişilerce sürekli horlanmış, aşağılanmış, değersiz görülmüş, güvenilmez ve samimiyetsiz bulunmuş, verdiği bilgiler az görülerek daha fazlasını getirmek için baskı altına alınmışlardır. İçin- de bulunduğu yapıya ihanet edenin günü geldiğinde kendilerine de ihanet edeceğinin bilinci içinde olan devlet, onları sürekli bir şekilde kontrol altında tutabilmek için daha çok pisliğe bulandırmış, içini–dışını kokar bir hale sokmuşlardır. Devlet tarafından hiçbir değer biçilmeyen ajan–muhbirler, her an feda edilebilir görülmüş ve yem olarak kullanılmaktan ya da işe yaramaz hale getirildikten sonra posa halinde yalnız başına ölüme terk edilmekten kurtulamamışlardır.

Böylesine aşağılık bir mesleği bilerek veya isteyerek hiç kimsenin kabul etmeyeceğini bilen MİT ve Emniyet birimleri, kendi hesaplarına çalışacak ajan–muhbirler bulabilmek için insaftan yoksun, acımasız, gaddarca ve ahlaksızca yöntemler kullanmışlardır. Bu yöntemlere başvururken hiçbir ahlaki değer tanımamış, insani ve vicdani duyguları bir kenara bırakmış, sadece Hizbullah Cemaati’ni ve onun şahsında İslami uyanışı yok etmeye odaklanarak buna giden bütün yolları mubah gören bir anlayış ve uygulama sergilemiştir. Gerek MİT ve gerekse emniyet birimleri, ajan–muhbir kazanmak için genelde insanların zaaflarından, içinde bulundukları sıkıntılardan, ahlaki zafiyetlerinden istifade etmiş, bunun dışında da şeytanın dahi aklına gelmeyen birçok yöntem kullanmışlardır.

Bu yöntemlerden belli–başlı bazıların şu şekilde sıralayabiliriz:

a) İş vaatleri: Polis veya MİT mensubu, gözüne kestirdiği, maddi sıkıntı içinde olduğunu bildiği kimselere şeytani yüzünü gizleyerek melek suretinde yanaşmaktadır. İçinde bulunduğu yoksulluğu, maddi sıkıntıyı, aile ve çocuklarının mağduriyetinin bağlı olduğu yapıdan kaynaklandığı, geçi- mini hiç kimseye muhtaç olmadan sağlaması için bir iş bulması gerektiği, isterse kendisine yardımcı olunabileceği, ancak bunun için kendisinin de bazı konularda yardımcı olması gerektiği düşünceleri şeytani bir vesvese gibi aklına ve kalbine zerk edilir. Tabi bunlar yapılırken, bir yandan da zaafları ve temayülleri de öğrenilmekte ve bunlar da kullanılmaktadır. Uğraşlar sonucunda bir kıvama gelen ve artık hazır olduğuna karar verilen kimseye bir iş bulunur. Bir zaman çalışıp maddi bir rahata eren kimse, artık gelecek teklifi reddedecek durumda olmadığı için ajan–muhbirlik teklifini kabul etmek zorunda kalır.

b) Okulda ders geçirme ve okul sonrası iş bulma vaatleri: Bu, genelde üniversitelerde, üniversite öğrencileri üzerinde çokça uygulanan bir yöntemdir. Zayıf dersleri olan, bazı derslerde sürekli başarısızlık gösteren, sınıf geçmekte zorlanan öğrencilere yardımcı olunabileceği söylenir. Ancak bunun bir karşılığının olduğu önce cılız bir sesle belirtilir. Böylece duyup gördüklerini bildirme gibi masumane bir teklif yapılarak söz konusu öğrenci, okulunu bitirme ya da ajanlık arasında tercihe zorlanır. Üniversite öğrencisine ajanlık yolunda yapılan bir teklif de, okul sonrası iş sahibi yapma vaadidir. Diplomalı işsizlerin yoğun olduğu bir ülke- de okuyan öğrencilerin, okul sonrası işsiz kalma korkusunu iyi kullanan emniyet ve MİT mensupları, müsait buldukları kişiyi kolaylıkla ajanlaştırabilmektedir.

c) Üniversite kazandırma vaatleri: Bu yöntem; liselerde üniversiteyi kazanma ihtimali bulunmayan öğrencilerle mezun olduğu halde üniversiteyi kazanamamış kişilere yapılan bir tekliftir. Böylesine bir teklifle karşılaşıp kabul eden öğrenci, MİT veya Emniyet mensubunun kontrolüne girer ve kısa bir süre içinde artık geri dönülemez bir yola girmiş olur. Bundan sonra artık üniversiteyi kazandırma vaadinin yerine gelip gelmediği, polis veya MİT mensubu için pek de önemli değildir. Çünkü istediğini elde etmiş ve oltayı attığı kişiyi sepetine koymuştur.

d) Burslardan faydalandırma vaatleri: Maddi durumu düşük öğrencilere atılan bir çengel yöntemidir. Maddi yönden kendilerini rahatlatacak bursların çıkması, her öğrencinin hayal ettiği bir şeydir. Bu durumu bilen polis veya MİT mensupları bu durumu aşağılık bir silah olarak kullanmaktan çekinmemiş ve adeta elindeki oltayla nehir kenarında bekleyen balıkçı misali bu silahı doğrultacak öğrencileri bulmak için mesai harcamıştır.

e) Cezaevine atma tehditleri: Cemaat mensubu olarak bilinip durumu müsait görülen kimselere yanaşan polis veya MİT mensubu, kişinin durumunu anlatıp cezaevine girebileceğini, çoluk çocuğunun perişan olacağına onu inandırmaya çalışır. Güya onun iyiliğini isteyen bir tarzda ikna yöntemleri kullanarak ona yardımcı olmak istediğini, kendisinin bundan bir menfaati olmadığını üzerine basa basa vurgular. Sonuçta cezaevi korkusundan kurtulmak isteyen şahıs, kendisine yanaşan devlet görevlilerinin sinsi tuzağına düşmüş olur.

f) Ailesine zarar verme tehditleri: Cemaat mensubu olarak tespit edilip durumu müsait görülen kişi, üzerinde denenen bazı yöntemler olumsuz sonuçlar verince, bu kez en can alıcı yöntem olan aile ve çocuklarıyla ve onlara zarar verme tehditleriyle kazandırılmaya çalışılır.

g) Ahlaki zafiyetleri ifşa etme tehditleri: Geçmişinde birtakım ahlaki zafiyetleri olan kişiler, cemaatle birlikte oldukları zaman sürecinde bu ahlâktan kurtulmuş olsalar bile, eğer bu zafiyetleri Polis veya MİT mensupları tarafından biliniyorsa, peşlerini bırakmamaktadır. Ya bu geçmişinin herkes tarafından bilinmesi ya da içinde bulunduğu yapıya ihanet etmesi gibi iki öldürücü seçenek arasında bırakılır. Allah’a ve Cemaat’ in haklılığına tam iman etmiş olan kişiler, Allah’a tevekkül edip durumlarını Cemaatle paylaşarak bu iğrenç tekliflerden kurtulmuşlardır, ancak imanlarında zafiyet olan kişiler, polislerin tekliflerini kabul edip Cemaat’e ihanet etmeyi seçerek ajanlaşmışlardır.

h) Gözaltında işlemediği suçlardan oluşan bir dosya hazırlayarak yıllarca cezaevinde bıraktırma tehditleri: Polisin kullandığı bir yöntem de Cemaat mensubunun önüne işlemediği suçlardan oluşan kalın bir dosya bırakarak ya ömür boyu cezaevinde kalma ya da kendilerine yardımcı olma adı altındaki ajanlık arasında tercih yapmaya zorlamasıdır. Allah’a tevekkül edenler Hz. Yusuf aleyhisselam misali:

“…Rabbim, zindan, bunların beni kendisine çağırdıkları şeyden bana daha sevimlidir. Kurdukları düzeni benden uzaklaştırmazsan, onlara (korkarım) eğilim gösterir, (böylece) cahillerden olurum” diyerek cezaevini tercih etmişler, korkunun yüreklerini kapladığı zayıf kimseler de ajanlığın esefle çukuruna düşmüşlerdir.

I) Korkutma (öldürme, yaralama, kaybetme, kaçırma, hapis…) tehditleri: Her insanın bir zaaf noktasının olduğu inkâr edilemez bir gerçektir. Polis, insanlarda var olan bu zaaf ve korkuları tespit ettikten sonra, ajanlaştırmak istediği kişiye bu korkular üzerinden baskı yapmaya başlar. İman zayıflığı ve tevekkül eksikliği bulunan kişiler, polisin bu ustaca baskılarına yenik düşerek ajanlık ve muhbirliği kabullenmek zorunda kalır. Polise bu konuda en büyük yardımı yapanların daha önce ajanlaşmış kişiler olduğunu da burada belirtmekte yarar görüyoruz. Çünkü kişiler hakkında en detaylı, en doğru, en sağlıklı bilgiyi verecek durumda olan da korku ve zaaflarını en iyi bilecek olan da ancak yıllarını birlikte geçirdiği, birçok şeyini paylaştığı, sırlarına vakıf olduğu, birlikte mücadele ettiği arkadaşı olabilir.

Sadece belli başlı olanlarını ele aldığımız ajanlaştırma–muhbirleştirme yöntemleri bunlarla sınırlı değildir. Bildiğimiz ya da bilmediğimiz, duyduğumuz ya da duymadığımız, bize intikal etmiş ya da etmemiş daha onlarca iğrenç ve aşağılık yöntem kullanılmıştır. Ajanlaştırma–muhbirleştirme yöntemlerinin hiçbir yasa, kanun ve yönetmelikle sınırlandırılmamış olması, bu politikaya uygun yöntemlerin polis veya MİT mensuplarının yetenek ve kabiliyetlerine bırakılmış olması, ‘hukuk devleti’ söyleminin bir palavradan ibaret olduğunun en bariz göstergesidir. Kullanılan bütün yöntemler; devletin karanlık, kirli, hukuksuz, gayrı meşru bir savaş yürüttüğünü gözler önüne sermektedir. Savaşların bile bir kuralı, ahlaki yönü, engelleyici sınırları varken, en gaddar ve ahlaksız örgütlerin bile kullanmadığı yöntemlerin devlet tarafından bize karşı kullanılmasına şaşırmamak gerekir. Çünkü devlet politikası gereği, dini referanslara sahip bir Cemaat, en tehlikeli, birinci ve baş düşman olarak kabul edilmektedir. Böylesi bir düşmanın bertaraf edilmesi için devletin hukuk ve kanunları çerçevesinde yapılanların yanı sıra, rutin dışı yöntemlerin kullanılması da devletin âli menfaatleri ve bekası için bir gereklilik olarak görülmüş ve Hizbullah Cemaati’ne karşı benzeri görülmemiş bir savaş açılmıştır. Yukarıda aktarılan yöntemlerin tümü, Cemaat tarafından deşifre edilen muhbirlerin sorgularında anlattıklarından elde edilen bilgilerdir. Ailelerinin rencide olmaması için bu muhbirlerin isimlerini burada zikretmeyeceğiz.

Ayrıca muhbirleştirilen şahısların icra ettikleri çirkin mesleklerinde polise veya MİT’e tam anlamıyla hizmet edebilmeleri için ahlaki yönden nasıl dejenere edildiklerini burada ayrıntılı bir şekilde açıklamayı uygun bulmuyoruz. Bu yöntemler insanı insanlığından utandıracak derecede pespaye yöntemlerdir ve bu salon bunları anlatmak için hiç müsait değildir. Ancak bunlarla ilgili sorgu kasetlerinin tamamı elinizdedir. Anlattıklarımızın devede kulak kaldığını, daha birçok iğrenç yöntemin de kullanıldığını öğrenmek is- terseniz, bu kasetlere başvurabilirsiniz.

Allah’a hamd olsun ki, bize karşı yürütülen bu gaddar, ölçüsüz, hukuksuz, gayri meşru, ahlaksız savaşta, kendimizi korumak için aldığımız tedbirlerde Allah’ın yardımıyla, bu savaştan en az zararla çıkabildik. Boş vaat ve tekliflerle ajanlaşıp muhbirleşen kişilerin bu ihanetlerine karşılık olarak aldıkları tek ücret, sahiplerinin korkusundan emin olmaları olmuştur. Üzüldüğümüz tek konu; bu muhbirlerin ahiretlerini heba etmeleriyle beraber, kendilerini kullananlar tarafından dahi sahipsiz ve korumasız bırakılması, adeta ölüme terk edilmeleriydi.

Onların durumu, Namık Kemal’in şu dizelerine benzer:

Muîni zâlimîn dünyada erbâb–ı denâettir,

Köpektir zevk alan seyyâd–ı bî–insâfa hizmetten.
(Savunmalar)

Görüldüğü üzere devletin çeşitli birimleri periyodik şekilde bir araya gelerek Cemaat ile mücadelede strateji geliştirmekte, neticelerini peyderpey uygulamaktadırlar. Cemaat da hiyerarşik yapısı içinde meselelerini Şura Meclisinde masaya yatırmalı, istişare sonucunda aldığı kararları hayata geçirmelidir. Aşağıda sunacağımız üç rapor güvenlik birimlerinin Cemaat’i ne kadar dikkate aldıkları, Cemaat’i etkisizleştirmek ve yok etmek için nasıl çalıştıklarını örnekleriyle ortaya koymaktadır.

Allah’a emanet olun.

MUSTAFA AY
 

Diger Basliklar
   UTSAM RAPORU HAKKINDA DEĞERLENDİRMELER -8
   UTSAM RAPORU HAKKINDA DEĞERLENDİRMELER -7
   UTSAM RAPORU HAKKINDA DEĞERLENDİRMELER -6
   UTSAM RAPORU HAKKINDA DEĞERLENDİRMELER -5
   UTSAM RAPORU HAKKINDA DEĞERLENDİRMELER -4
   UTSAM RAPORU HAKKINDA DEĞERLENDİRMELER -3
   UTSAM RAPORU HAKKINDA DEĞERLENDİRMELER -2
   UTSAM RAPORU HAKKINDA DEĞERLENDİRMELER -1
İlan ve Mesajlar
 
 
 
Şehid Rehber
Şehidlerin Hayatı
Savunmalar
Manifesto


K. Dilinden Hizbullah


Anasayfa | Videolar | Arama | Siteyi Öner | Mobil | İletişim | Yukarı Git