Allah'ın adıyla!
UTSAM
adlı kuruluş; Hizbullah Cemaati, mensupları ve faaliyetleriyle ilgili olarak
geniş bir çalışma yapmış, bu çalışmayı kitap haline getirmiş ve Hizbullah
Cemaati üzerinden İslami faaliyetlere yönelik devlet eliyle yapılacak mücadeleye
akademik destek sunmuştur.
UTSAM adlı kuruluşun, Hizbullah cemaatinin faaliyetlerini engelleme amaçlı bu
çalışmasında; terörizm ve terörizmle mücadelede profil çalışmalarının etkisi
üzerinde genel olarak durulmuş, Hizbullah Cemaatinin tarihi ve ideolojik
altyapısını incelemiş, Cemaat üyelerinin özgeçmiş belgelerini ele almış ve
silahlı kanadın profilini ortaya koymaya çalışmıştır.
Bu kitap ‘Polis Akademisi Başkanlığı, Uluslararası Terörizm ve Sınıraşan Suçlar
Araştırma Merkezi (UTSAM)’ tarafından Doç. Dr. Süleyman Özeren, Yrd. Doç. Dr.
Alper Sözer ve Dr. Süleyman Demirci isimli şahıslarca ‘Terör Örgütlerinde
Militan Kimlik Profili: Türkiye’de Hizbullah Örneği’ başlığı altında
hazırlatılmıştır.
Biz de bu kitabın ilgili bölümlerini ele alıp değerlendirmeye çalışacağız.
UTSAM RAPORU HAKKINDA DEĞERLENDİRMELER –1
UTSAM adlı kuruluş Hizbullah cemaatinin faaliyetlerini engelleme amaçlı bir
çalışma yapmıştır. Hazırlanan raporda ilk olarak terörizm ve terörizmle
mücadelede profil çalışmalarının etkisi üzerine genel olarak durmuş, sonrasında
cemaatin tarihi ve ideolojik altyapısını incelemiş, son olarak da cemaat
üyelerinin cemaat merkezine yazdıkları özgeçmiş belgelerini masaya yatırmış,
böylelikle silahlı kanadın profilini ortaya koymaya çalışmıştır. Raporda
Hizbullah’a yönelik menfi ve düşmanca bir dil kullanılmakla birlikte eksik ve
taraflı da olsa bazı tespitlere yer verilmektedir. ‘Huz ma safa da’ ma keder’
kaidesince iyi olanı alacağız, kötü olanı bırakacağız.
İstihbarat T. C. nin ali çıkarlarını gözettiğinden sübjektif değerlendirmelerde
bulunmuş, kavramları çarpıtma yoluna gitmiştir. Dolayısıyla bazı paragraflar
tarafımızdan olduğu gibi alındıktan sonra hemen altına İslami ve cemaatsel
açıdan gerçekler ortaya konulmuştur.
Rapora göre silahlı kanadın cemaate katılım yaşı, eğitim durumu, iş durumu,
cemaate katılmadan önceki dindarlık durumu gibi parametrelerinin ışığında “bölge
insanının İslami hassasiyetinin yüksek olmasına rağmen dini bilgisinin düşük
olmasının” cemaat için, eleman kazanmaya elverişli bir ortamın oluşmasına neden
olduğu belirtilmiştir. Ayrıca, özellikle 90’lı yıllarda “PKK’nin sebep olduğu
mahrumiyetlerin” de cemaatin silahlı kanadına eleman temininde etkili
olabileceği değerlendirilmiştir. 17değişik kurumun katılımıyla yapılan odak grup
çalışması, cemaatle mücadelede bulunmuş güvenlik görevlileri, cezaevi
çalışanları ve birçok bilim adamıyla yapılan mülakatlar olmak üzere üç kaynak
kullanılmıştır. Buna göre “silahlı kanat profiline bakıldığında, genç, çoğu
işsiz, yarıdan fazlası lise mezunu, dini bilgisi eksik ve dindar olmayan
erkeklerden” oluşan bir profille karşılaşılmaktadır. Dini hassasiyetleri yüksek
olmasına karşın, dini bilgileri yetersiz ve dini bilinçleri düşük olan bu
profilin, “bölgedeki formel mekanizmaların boş bıraktığı alanın genişliğinden de
faydalanarak, cemaat tarafından manipüle edilmiş dini öğreti ve PKK karşısındaki
mağduriyetlerin kullanılmasıyla cemaatin eylemler yapan silahlı kanadına
kazandırıldıkları sonucuna ulaşılmıştır.” Şeklinde iddia edilmektedir.
Rapor genelde örgütlerin özelde cemaatin eleman kazanma sürecinde iki önemli
aşamayı dile getirmektedir. Buna göre, birinci aşamada örgütler, sosyal metotlar
olarak sınıflandırılan, arkadaşlık, hemşerilik, akraba ilişkisi, sosyal ve
kültürel faaliyetler, etnik köken ve din istismarı gibi yollarla bireylerle
irtibata geçmektedir. Bir bireyin, başka bir bireye olan bağı ve sosyal
ilişkiler ağı, o bireyin örgüte katılmasında yaşamsal bir öneme sahiptir.
İkinci aşama olan psikolojik metotlar ise grup dinamiği ve güdüleme
faaliyetlerini içermektedir. Sosyal metotlar örgüt ile birey arasında iletişim
ve etkileşimin platformunu oluştururken, psikolojik metotlar ise bireyin zihin
dünyasını bir anlamda sıfırlama ve yeniden yükleme sürecidir. Grup dinamiği
içinde güdüleme yoluyla birey örgüt ideolojisini içselleştirmektedir. Diğer bir
deyişle psikolojik metotlar yoluyla bireyde militan kimlik oluşturulmaktadır. Bu
aşamadan sonra bireyin algı dünyası, olaylara bakış açısı, iyi ya da kötü
tanımlamaları ve diğer yaşama dair perspektifi, örgütün değer yargıları ve
ideolojik tanımlamasına göre gerçekleşmektedir. Grup dinamiğinin, bireyin
kimliğini ve kişiliğini tamamen kapladığı noktada birey artık grubun tam
kontrolü altına girmiş olmaktadır.
Çalıştayın amacı örgütlerde profil tekniği yöntemi ile suç analizi yaparak
kişiye ait kişilik ve davranış özelliklerini tespit etmektir. Örgütsel profil
çalışmalarında; örgütün iletişim yapısı, yönetim ve kontrol hiyerarşisi, planlı
eylemler için örgütün zaman tanımı, örgütün eleman kazanma metotlarında
kullandığı temel argümanlar, örgütün eleman kazanma faaliyetlerinde hedef kitle,
hedef kitlenin sosyo-ekonomik ve psikolojik dinamikleri ve örgüt elemanlarının
örgüte katılım nedenleri gibi konular incelenmektedir.
Türkiye’de Hizbullah Örneği
Bu kitap ‘Polis Akademisi Başkanlığı, Uluslararası Terörizm ve Sınıraşan Suçlar
Araştırma Merkezi-UTSAM’ tarafından Doç. Dr. Süleyman Özeren, 1 Yrd. Doç. Dr.
Alper Sözer ve Dr. Süleyman Demirci isimli şahıslarca ‘Terör Örgütlerinde
Militan Kimlik Profili: Türkiye’de Hizbullah Örneği’ başlığı altında
hazırlatılmıştır. Kitap ve raporlarda geçen ‘terör, terörist, terör örgütü, ‘
gibi negatif ifadeler ilgili şahıs ve birimlerce propaganda, gözden düşürme,
hakaret etme amacıyla kullanıldığından tarafımızdan yer yer değiştirilmiş ya da
çıkarılmışlardır. Ancak davet, tebliğ yerine kullanılan ‘propaganda, din
istismarı, güdüleme, radikal, eklektik düşünce, manipülasyon’ gibi kavramlara
metnin bütünlüğünü bozmama adına dokunulmamıştır. Raporlardaki sübjektif
değerlendirmelere ve mesnetsiz iddialara cevap mahiyetinde ‘Hizbullah Ana Davası
Savunmalar’ kitabından geniş alıntılar yapılmıştır. Bir karışıklığa mahal
vermemek için ‘Hizbullah Ana Davası Savunmalar’ kitabından alıntıları ve
değerlendirmelerimizi siyah kalın yazıyla, istihbarat raporlarını ise italik
yazıyla verdik.
Türkiye’deki İslami düşüncelere meyilli kesimler üzerinde, düşünce planında
Mısır ve Mısır’daki Müslüman Kardeşler örgütü, pratiğe geçirilmiş bir model
olarak da en çok İran devrimi bu devrimin fikir zeminini hazırlayanlar etkili
olmuştur.
Örnek Aldığımız Şahsiyetler ve Hareketler
Genelde hakkımızda yapılan resmi ya da gayri resmi değerlendirmelerde fikri
anlamda İhvan–ı Müslimin ve İran İslam Devriminden etkilendiğimiz ve
beslendiğimiz iddia edilir. Bu iddia, bir yönüyle doğru olsa da, son derece
eksik ve yetersiz bir değerlendirmedir.
Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki Hizbullah Cemaati özgün bir cemaattir.
Hiçbir İslami hareketin devamı, uzantısı ya da taklitçisi değildir. Gerek
günümüzde gerekse önceki dönemlerde ortaya çıkmış, mücadele vermiş tüm İslami
hareketler ve yine çeşitli dönemlerde yaşamış, kıymetli eserler vermiş olan
İslam büyükleri konusunda hiç kimseye nasip olmayacak derecede muazzam bir
kültürel ve tecrübî mirasımız vardır. Bu muazzam mirastan günümüzde
uygulanmasında fayda gördüğümüz, İslam’ın temel esaslarına ve naslarına aykırı
düşmeyen her şeyi sahibine bakmaksızın alır, inceler ve herhangi bir taassuba
kapılmadan da uygularız.
Hizbullah Cemaati, çok uzaklara gitmeden, evvela kendi toprakları üzerinde
mücadele vermiş olan iki Said’i örnek almış ve kendilerinden çokça istifade
etmiştir. Bu iki Sait’ten biri; 47 arkadaşıyla Diyarbakır Ulu Camii önünde
darağacında asılarak şehit edilen Şehit Şeyh Said Hazretleridir. Bütün
mücadelesinin Şeriat–i Muhammedi için olduğunu şehit edilmeden birkaç dakika
önce son sözü olarak şöyle ifade etmiştir:
“Ölümüm din ve İslam içinse, idam sehpalarından perva etmem. “
… Şeyh Said bizim için bir mücadele ve direniş örneğidir. Haksızlık ve zulme
başkaldırının sembolüdür. Geri dönüşün zillet olduğunu, bizlere canı pahasına
öğreten ihtiyar bir yiğittir. Mağlubiyetin emareleri belirdiği sıralarda verdiği
bir Cuma hutbesinde;
“Allah için, halkımızı zulümden kurtarmak üzere ayağa kalktık. Niyetimizin
sonunu getiremedik, iyi sonuç alamadık. Ama Allah nezdinde müsterihim. Eğer
kıyamet günü Allah–u Teâlâ bana; ‘Niye kıyam ettin?’ diye sorarsa, O’na;
‘Sorumluluğum vardı, halkıma karşı sorumluluğumu yerine getirmek için kıyam
ettim’ diyeceğim. Eğer zulüm karşısında kıyam etmeseydim, Allah nezdinde bu
halkın hakkı nedeniyle sorumlu olurdum. (…) Biz kaybettik ve zafere ulaşamadık.
Fakat bu, haksız olduğumuz anlamına gelmez. Şimdilik başaramadık, ama mazlum ve
haklıydık” şeklinde tarihe not düşecek bir beyanda bulunan, güçsüzlüğü yerinde
oturmanın mazereti olarak görmeyen, mağlubiyeti haksız oluşuna mesnet kılmayan
kahraman bir mücahittir. Meseleye bu bilinçle yaklaştığımızda mücadelesinin
ayrıntılarını bilmenin çok da bir önemi kalmıyor aslında. O, gelecek nesillere
öğretmek istediğini öğretti, vermek isteği mesajı verdi, ruhu şad olsun.
İkinci Said ise, zamanın Bedii Üstat Said Nursi Hazretleridir. Uzun ve çileli
yaşamı boyunca İslam’ı müdafaa etmekten bir an bile geri durmamıştır. Vasat ve
mutedil bir çizgiyi benimseyen Üstat, iman hakikatlerini izah ve ispat yolunda
hayatının neredeyse tamamını sürgünlerde ve zindanlarda geçirmiş, bin bir çeşit
çile ve eziyete maruz bırakılmış ve tüm bunlara rağmen hiçbir yılgınlık,
bitkinlik, yorgunluk göstermemiştir. Acı bir gerçektir ki, yaşarken rahat yüzü
görmeyen Üstat Bediüzzaman Said–i Nursi Hazretleri, vefat ettikten ve
defnedildikten sonra da laikçi Kemalist rejim tarafından rahat bırakılmadı.
Şanlıurfa’da defnedildiği kabirden çıkarılarak bilinmeyen bir yere nakledildi.
Bu bilinmeyen yer hakkında bu güne kadar da hiçbir resmi açıklama yapılmadı.
Laikçi zihniyetin zalim yöneticileri, alınlarındaki bu kapkara utanç lekesiyle
bu güne kadar geldiler. Cenab–ı Allah; Üstad’a bu zulmü reva gören, na’şından
korkup yerini değiştiren, dirisine her türlü zulmü reva gördükleri yetmezmiş
gibi, mübarek na’şına da zulmedenlere tövbeyi nasip etmesin.
Hizbullah Cemaati bir İslam dâhisi, yüzyılın müceddidi, zamanın bedii olan Said–i
Nursi Hazretlerinden çokça istifade etmiş ve edecektir. Üstad’ın çileli
hayatının meyvesi olan Risale–i Nur Külliyatı, Hizbullah Cemaati için paha
biçilmez bir eser niteliğindedir. Fikri anlamda beslendiğimiz bir şeyler
aranıyorsa, Risalelerin ilk sırada yer aldığını söyleyebiliriz.
Bunlar dışında Hizbullah Cemaati, gerek çağdaşımız olan ve gerekse bizden önce
mücadele etmiş olan tüm İslami hareketleri mercek altına almış, incelemiş,
tatbiki mümkün ve faydalı olan yönlerini almıştır. Mısır’da İhvan–ı Müslimin,
İran’da İslam İnkılabı öncesinde ortaya konan mücadele yöntemleri, Pakistan’ın
kuruluşunda büyük emekleri geçen Ebu’l Ala El–Mevdudi ve Muhammed İkbal gibi
kendi ülkelerinde İslam’ı hâkim kılmayı ve evrensel İslam adaletini yaymayı
hedefleyen bütün mücadele sahibi Müslüman önder ve âlimlerin mücadeleleri,
Cemaat için esin kaynağı olmuştur. Bunların mücadele yöntemleri, İslam’ı
yorumlama tarzları ve zamanın meselelerine getirdikleri çözümler incelenmiş
lüzumlu görülen tüm yönleri, zaman ve zemin gözetilerek örnek alınmıştır.
(Savunmalar)
İran devriminin de tesiriyle belli bir ivme kazanan İslami hareketler, yapısı
itibariyle muhafazakâr bir özellik taşıyan Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ni daha
fazla etkilemiştir. 1980’li yılların başlarında Diyarbakır’da, Abdulvahap
Ekinci’ye ait Vahdet kitapevi etrafında bir araya gelen Hüseyin Velioğlu ve
Fidan Güngör, Hizbullah örgütünün temelini burada atmışlardır. Daha sonra fikir
ayrılıkları sebebiyle ayrılan gruplardan; Fidan Güngör’e bağlı grup Menzil
grubu, Hüseyin Velioğlu’na ait grup İlim grubu olarak faaliyetlerini
sürdürmüşlerdir.
Hizbullah Cemaati istihbarat raporlarında ve mahkeme tutanaklarında kuruluşuyla
ilgili tekrarlanan yanlışı ‘Savunmalar’ kitabında tashih etmiştir.
Hizbullah davalarının iddia, mütalaa ve gerekçeli kararlarına yansıyan
ifadelerin tümü, masa başında, ezbere bilgilerle hazırlanan yalan ve yanlışlarla
dolu metinlerdir. Cafcaflı kelimeler ve büyük laflarla hazırlanan, ancak içerik
açısından çok sığ, bakış açısı dar, ideolojik arka plana dayalı bu metinler,
olduğu gibi her dosyanın iddianame ve gerekçeli kararlarına kopyalanıp
yapıştırılmıştır. Bu iddiaya birkaç yanlışlık ve çelişki demiyorum, bilakis
baştan sona yanlış ve yalandır diyorum. Bunun yalan ve yanlış olduğu, çok küçük
bir araştırmayla bile ortaya çıkacak kadar belirgin iken, Hizbullah davalarına
bakan savcı ve hâkimler ile sözüm ona bazı terör uzmanı ve stratejistler aynı
kaynağa dayanıp yanlışı devam ettiriyorlar. Hatta TBMM Faili Meçhul Cinayetleri
Araştırma Komisyonu da bu bilgileri aynen kendi raporlarına ekleyerek
yanlışlıklar silsilesine katkıda bulunmuşlardır. Mademki hiçbir araştırma
yapılmadan aynı yanlışa devam ediliyor, o halde biz bu iddianın yanlışlığını,
mantıksızlığını, olanaksızlığını akıl sahiplerine göstermek ve araştırmacı ruha
sahip olanların kafalarına soru işareti takarak gerçeği araştırmaya sevk etmek
için yukarıdaki iddiayı irdeleyelim.
Şöyle ki;
– İlim ve Menzil Kitapevlerinin Abdulvahap Ekinci’ye ait Vahdet Kitapevinden
koptuğu söyleniyor. Bu iddiayı ortaya atanlar, zahmet edip de kitapevlerinin
kurulduğu yıllara bakmış olsalardı, kendi yalanlarına kendileri de güleceklerdi.
Çünkü Vahdet Kitapevi 1986’da kurulmuş. İlim Kitapevi 1982’de, Menzil Kitapevi
ise 1980 öncesinde açılmıştır.
Bunun ispatı gayet kolaydır. Eğer Maliye’nin kayıtlarına girilip vergi tarihleri
incelenirse, bu durum net bir şekilde ortaya çıkacaktır. Dolayısıyla arada dört
yıllık bir kuruluş önceliği bulunan bir kitapevinin, dört yıl sonrasında açılmış
olan bir kitapevi çevresinden kopma sonucuna bağlanamayacağı açıktır.
– Kitapevleri çevresinde toparlanmanın olduğu iddia edilen tarihlerde,
Rehberimiz Hüseyin Velioğlu 30 yaşlarında, Abdulvahap Ekinci ise 18–19
yaşlarında bulunmakta idi. 28 yaşlarındaki bir insanın, daha lise çağlarında
bulunan bir gence tabi olup ondan etkilenmesi, aklen sakat bir iddiadır.
– Yukarıda gerekçeli kararlara yansıyan Abdulvahap Ekinci ve Vahdet Kitapeviyle
ilgili iddialar, bizzat Abdulvahap Ekinci tarafından da 20. 05. 2009 tarihinde
“Newsweek Türkiye” adlı dergiye verdiği demeçte yalanlanmıştır.
Bu kadar açık olan bir konuda dahi ezber bilgilerle hareket edilmesi ve bu
ezberlerin kesin bilgiler gibi değiştirilmeden, olduğu gibi kopyalanıp başka
başka iddianame, mütalaa ve gerekçeli kararlara yapıştırılması, hakkımızda
verilen hiçbir kararın kesin bilgiye dayalı olmadığını ve bize karşı
önyargılarla hareket edildiğini ispatlamaktadır. (Savunmalar)
Şehit Rehber Hüseyin Velioğlu liderliğindeki Hizbullah Cemaati, İran İslam
İnkılabını ve İmam Humeyni’yi; “takip edilecek stratejide bir model” olarak
benimsemesine rağmen, fikri temelde büyük ölçüde Mısır’daki Müslüman Kardeşler
teşkilatından etkilenmiştir.
Allah’a emanet olun.
MUSTAFA AY
|