Allah’ın Adıyla! ALLAH’IN GÜZEL İSİMLERİ EL-MÜHEYMİN Allah’ın (cc) bu ism-i şerifi; görüp gözeten, her şeye şahit olan, her şeyi koruması altına alan, onları muhafaza edip saklayan anlamlarına gelmektedir. Bu ism-i şerife göre Allah (cc); yarattığı mahlukatının amellerini, rızıklarını, ecellerini bilip muhafaza eder. Bütün varlığı görüp gözeten, yetiştirip varacağı noktaya ulaştıran ancak O’dur. Hiçbir şey, hiçbir an O’nun gözetmesinden beri ve uzak değildir, olamaz. Ana yüreğini, yavrularına karşı beslediği şefkat ve merhameti bilmeyen yoktur. Sürekli yavrularını koruma, kollama, ihtiyaçlarını gözetip giderme duygusuyla hareket eder. Bu, sadece insanda değil, hayvanlarda dahi var olan bir haldir. Yeryüzündeki bitkileri, ağaçları görürsünüz. Zamanı geldiğinde her biri kendi cinsine göre yemişini verir. Ancak hiçbir bitki, hiçbir ağaç, normal şartlarda yeteri kadar su, ışık ve ısı ihtiyacını almadan yemişini vermez. Bütün bunlar, Allah’ın (cc) gerek insanlar ve diğer canlılar için ve gerekse cansız tabiat için koyduğu ilahi kanunlardır. Ananın yavrusuna sahip çıkma duygusu ve ağacın yemiş vermesi hep bu ilahi kanunlara bağlıdır. Bu şekilde Allah (cc), bütün varlıkların korunması, nesillerini devam ettirmesi, hayatlarını idame ettirmesi, rızıklarına ulaşması ve diğer ihtiyaçlarının karşılanması için esbab hazırlar, her şeyi bir sebep ve hikmete bina eder. Allah (cc), bütün kainatın yaratıcısı ve idare edicisidir. Dilerse işleri esbap ve hikmete bina etmeden, direkt kudretiyle vücuda getirebilir. Ancak bu dünya imtihan yeridir ve dolayısıyla işler sebep ve hikmet ile yürür. Yani bu dünya, hikmet diyarıdır. Dolayısıyla; ananın yavrusuna sahip çıkması, insanlar arasındaki yardımlaşma duygusu, toprağın cömertçe gerek insana ve gerekse hayvanlara her türlü yemişi vermesi vs hep Allah’tandır (cc), zahiren görünen sebepler ise sadece birer vasıtadır. Bu nedenle; daima Allah’tan (cc) dilemeli, O’na sığınmalı, bütün işlerin O’na ait olduğu bilinmelidir. Esbaba sarılmak ve gerekli tedbirleri almak ise kul olarak bir vazifedir. “O, öyle Allah'tır ki, kendisinden başka hiçbir ilah yoktur. O, Melik’tir (mülkün sahibidir), Kuddüs’tür (eksiklikten münezzehtir), Selam’dır (selamet verendir), Mü’min’dir (emniyete kavuşturandır), Müheymin’dir (gözetip koruyandır), Aziz’dir (üstündür), Cebbar’dır (istediğini zorla yaptırandır), Mütekebbir’dir (büyüklükte eşi olmayandır). Allah, müşriklerin ortak koştukları şeylerden münezzehtir.” (Haşr 23) EL AZİZ Bu ism-i şerif; mutlak manada üstün, kuvvetli ve güçlü olan, mağlup edilmesi mümkün olmayan, daima galip anlamlarına gelmektedir. El Aziz ism-i şerifi, kuvvet ve galebe manasına gelen İzzet kökünden gelmektedir ki; Allah’ın (cc) mutlak surette kuvvet ve galebe sahibi olduğunu, mutlak hakimiyet ve üstünlüğünü ifade eder. İzzet; zilletin yani aşağılık, düşüklük ve acizliğin zıddıdır. Allah’ın (cc) aziz olması demek; zatında, sıfatlarında ve efalinde bir bütün olarak aziz demektir. Bu azizliği mutlaktır, ezeli ve ebedidir. Hiçbir şekilde değişiklik, eksiklik, yetersizlik ve kusur kabul etmez. “………………Göklerde ve yerde Allah'ı aciz bırakabilecek yoktur. Şüphesiz O bilendir, Kadir olandır.” (Fatır 44) İnsan, sahip olduğu bütün özellikleri itibariyle aciz ve muhtaçtır. Kendine yeterli gelememekte, aynı zamanda dışındaki varlık ve olaylara istediği gibi hükmedememektedir. Çünkü sınırlı bir güce, sınırlı bir akla, sınırlı bir yeteneğe sahiptir. Acıkmasına, hastalanmasına, yaşlanmasına, ölmesine engel olamadığı gibi, depreme, soğuğa, sıcağa, fırtınaya vs engel olamamakta, bunlara istediği gibi hükmedememektedir. Birkaç dakikalığına havasız kalsa, ihtiyaç duyduğu havayı nereden getirebilir? Gözünü kaybedip tamamen kör olduğunda ve hiçbir şeyi göremez olduğunda, görme yetisini nasıl tekrar elde edebilir? Birkaç gün uykusuz kaldığında ayakta dahi kalabilecek gücü kendinde bulamayan insan, bütün bunlara nasıl güç yetirebilir? İşte bütün bunlar, insanın her yönüyle aciz ve muhtaç olduğunu gösterir. “Söyleyin, ektiklerinizi yerden bitirenler sizler misiniz, yok Biz mi bitiriyoruz?” (Vakıa 63-64) “Söyleyin; içtiğiniz suyu buluttan indirenler sizler misiniz yoksa onu Biz mi indiririz?” (Vakıa 68-69) “Söyleyin; yaktığınız ateşin ağacını var eden sizler misiniz, yoksa onu Biz mi var ederiz?” (Vakıa 71-72) “Ve (Allah), onların kalplerini birleştirmiştir. Sen yeryüzünde bulunan her şeyi verseydin, yine onların gönüllerini birleştiremezdin, fakat Allah onların aralarını bulup kaynaştırdı. Çünkü O, Aziz’dir (güçlü ve mutlak galiptir) Hakim’dir (hikmet sahibidir).” (Enfal 63) Dolayısıyla insanların kendi aralarında güç ifadesi olarak saydıkları mal zenginliği, yüksek mevki veya amir, komutan, lider gibi konumların hiç biri hakiki güç değildir. Dünya hayatındaki imtihan vesilesiyle her insan bir şekilde hayat sınavından geçmektedir. Böyle durumdaki nice insan, sahip olduğu imkan ve elinde bulunduğu konum nedeniyle kibir ve gurura kapılmakta, isyana ve zulme girmektedir. Halbuki sahip olduğu hiçbir şey onu Allah’a (cc) karşı koruyamaz. Allah (cc) dilediği anda onu zelil eder, rezil ve rüsvay eder. “Allah'ı gereği gibi değerlendiremediler. Doğrusu Allah Kavi’dir (kuvvetlidir), Aziz’dir (güçlüdür).” (Hac 74) O halde insana düşen, varlık gerçeğine uygun hareket etmesidir. Kendi acizliğini görmesi, gücün gerçek ve mutlak sahibini tanımasıdır. “İbrahim: «Rabbim! Ölüleri nasıl dirilttiğini bana göster» dediğinde, «İnanmıyor musun?» deyince de, «Hayır öyle değil, fakat kalbim iyice kansın» demişti. «Öyleyse dört çeşit kuş al, onları kendine alıştır, sonra onları parçalayıp her dağın üzerine bir parça koy, sonra onları çağır; koşarak sana gelirler. O halde Allah'ın Aziz ve Hakim olduğunu bil» demişti.” (Bakara 260) Allah’a emanet olun. M. ALİYÊ XERZÎ
|