O (SAV); MÜ’MİNLERE KARŞI YUMUŞAK VE MERHAMETLİ İDİ
Allah’ın adıyla !
“Andolsun ki, size kendinizden öyle bir Peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona çok ağır gelir. O, size çok düşkün, müminlere karşı çok şefkatlidir, merhametlidir” (Tevbe 128)
İslam davası ilahi bir davadır. Candan ve maldan öte bir yüceliğe ve değere sahiptir. Bununla birlikte İslam davası, mensupları arasında imana dayalı kardeşliği esas alır. Çünkü bu kardeşlik üzerine bina edilen inanç birliği, fikir birliği ve eylem birliği gibi güçlü birlikler ile yol alır. Onun için İslam davası bireyselliği kabul etmez. Böyle bir birlik ve beraberliğin oluşması için hiç şüphesiz dava mensuplarının, İslami kardeşliğin gereği olan birbirlerine karşı sevgi, merhamet ve bağlılık duygularıyla donanmış olmaları gerekir. İslam davetçisi, dava saflarına katılan ve katılmakta olan Mü’minlere karşı tevazu göstermez, onlara yumuşak davranmaz, muhabbet ve rahmet duygularıyla muamele etmezse, dava etrafındaki birlik ve beraberliğin ipleri kopar, dağınıklık yaşanır.
“Allah'ın rahmetiyle, sen onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba ve katı yürekli olsaydın, şüphesiz etrafından dağılır giderlerdi…..” (Al-i İmran 125)
Allah Rasulü (sav), Mü’minlere karşı son derece yumuşaktı, onlara aşırı düşkündü, onların bir sıkıntıya uğraması kendisine ağır gelir ve kendisini üzerdi. Azaldı kölesi Zeyd, yıllarca yanında kalmasına ve hizmetinde bulunmasına rağmen, hiçbir zaman O’ndan herhangi bir azar işitmemiştir. Yıllar sonra Zeyd’in babası ve akrabaları onu almaya geldiklerinde, Zeyd kölelikten azad olduğu ve kendi tercihiyle baş başa bırakıldığı halde Rasulullah’ı tercih etmiş ve onlarla birlikte gitmemiştir.
Rasulullah (sav) onlara o kadar yakın ve o kadar merhametli davranırdı ki, artık etrafındaki Mü’minlerin birçoğu kendisine karşı son derece rahat davranır, evine gidip oturur, yemeğini yer ve sohbet eder, bulunduğu meclise oturur ve rahat hareket ederdi. Öyle ki bu, Rasulullah’ı (sav) kendi evinde sıkıntıya düşürecek boyutlara varırdı.
“Ey iman edenler! Peygamberin evlerine, zamanını gözetmeksizin ve bir yemeğe çağırılmadıkça girmeyin. Ancak davet edildiğiniz vakit girin. Yemeği yediğinizde de hemen dağılın, sohbete dalmayın. Çünkü bu hareketiniz Peygambere eziyet vermekte, fakat o (bunu size söylemekten) utanmaktadır. Ama Allah, hakkı söylemekten çekinmez.” (Ahzap 53)
Tabi ki bu, kendilerine çok düşkün olan Peygambere karşı besledikleri büyük sevgi ve bağlılığın bir neticesiydi. Yoksa bilerek Allah Rasulünü (sav) üzmeyi ve O’na eziyet vermeyi bir yana bırakın, kendi ölümleri pahasına O’nun ayağına bir dikenin batmasına bile razı olmayacak kadar sevgi ve bağlılık duygularıyla doluydular. İşte bu büyük sevgi ve bağlılık, Rasulullah’ın (sav) etrafında imana dayalı güçlü bir birlik ve beraberlik meydana getirmişti ki kan bağıyla oluşan kardeşliğin de çok ötesinde bir kardeşlik oluşturmuştu. Ve İslam davası, bu insanların eliyle kısa bir zaman zarfında önce insanların gönüllerine ve ardından da kıtalara hakim oldu.
Allah’a emanet olun. M. ALİ NUR |