Allah’ın adıyla… Hasan Cemal’in M. Karayılan ile yaptığı ve Milliyet gazetesinde yayınlanan röportajın 8 Mayıs 2009 tarihli bölümünde Hizbullah ile ilgili bazı yalan ve çarpıtma amaçlı iddialar dile getirilmiştir. Bu iddialara cevap niteliğinde kısaca bazı açıklamalarda bulunmayı ve Müslüman halkımızı bilgilendirmeyi gerekli gördük. Başta şunu belirtelim ki; PKK’nin bağımsız birleşik Kürdistan hedefinden savrulduğu ve geldiği bugünkü nokta, Apo ve diğer lider kadrolarının sadece yerel yönetimleri güçlendirme karşılığında teslim olmaya amade olduklarını açıklamaları trajikomik ve ibretlik bir durum olmakla birlikte, bu insanlara umut bağlayan Kürt insanı için çok hazin bir düşüş ve hayal kırıklığıdır. Bu konu üzerinde bizden ziyade, özellikle bu partinin mensupları ve sempatizan kitlesi düşünmeli ve gereken ders ve ibretleri çıkarmalıdır. İlginç olan ve bizi ilgilendiren tarafı ise; bu insanların gönüllü olarak böyle bir teslimiyete razı olduklarını gösterip bu konuda samimi olduklarına devleti ikna etmek için Hizbullah şahsında İslam düşmanlığı yapmaları ve bu hususta laikçi Kemalistlerle yarış içine girmiş olmalarıdır. ‘Eğer biz olmazsak ve bizimle anlaşmazsanız Kürdistan’da gericilerin hakim olacağı…’ şeklinde bir söylem tutturmaları ve bir nevi şantaj yaparak Kemalist rejim güçlerini İslam ile korkutma gibi taktiklere baş vurmaları, içine düştükleri zillet durumunu göstermekle beraber İslam’a olan düşmanlıklarının boyutunu da gözler önüne sermektedir. Bunu yaparken, mertçe davranmak ve gerçeği iyi görüp okuma yerine, sürekli olarak Hizbullahi hareketi dış destekli gösterme gibi yapay ve kurnazca bir çaba içine girmektedirler. On binlerce insanın can ve kanının bedeli otuz yıllık bir mücadeleyi bir hiç karşılığında satmaya ve şartsız olarak teslim olmaya hazır olduklarını beyan eden insanlardan bundan farklı, halkının yararına olacak bir şey beklemek belki de ham bir hayal ve abesle iştigal olur. Bununla beraber Murat Karayılan, yirmi yıldır PKK ve yandaşı çevrelerin Hizbullah hakkında resmi söylem haline getirdikleri ‘devletin ortaya çıkardığı bir hareket’ ve ‘Hizbi kontra’ gibi iftira ve karalama yaftalarını da en yetkili ağızdan yalanlamış bulunmaktadır. Yıllardır bu söylemi kullanan PKK ve yandaşları ile bazı zavallı Müslümanları tekzip edip utandıracak bir açıklamada bulunmuştur. Bu defa Hizbullah’ı karalamak ve tehlikeli göstermek için geçerli akçe olarak gördüğü İran’a dayandırmakta ve onunla bağlantılı göstererek “Hizbullah’ı asıl geliştiren Jitem değil, İran’dır” demektedir. Böylesine İslam düşmanı olan bir Partinin en üst yetkilisinin ağzından, şimdiye kadarki söylemin yalan olduğu gerçeğinin dile getirilmesi ve çelişkilerinin ortaya çıkması Allah’ın bir lütfudur. Bugüne kadar PKK ve derin devlet gibi bazı kesimlerin İslam düşmanlığı saikıyla bilinçli olarak, bir kesimin de cehalet ve saflığından dolayı bilinçsiz olarak bize yönelik yürüttükleri iftira, karalama, yıpratma ve anti propaganda kampanyalarından korkmadık ve etkilenmedik. Sadece üzüldük ve Allah’a tevekkül edip sabrettik. Allah’ın her şeye kadir olduğuna, tüm gizli gerçeklerin belki de yakın bir zamanda ortaya çıkacağına ve kimin temiz, kimin kirli, kimin sadık, kimin satılık ve işbirlikçi olduğunu herkesin göreceğine inandık, inanıyoruz. Eğer biraz daha sabredersek, belki çok yakında o günleri de göreceğimiz muhakkaktır. Murat Karayılan’ın dile getirdiği, İranlıların kendisiyle görüşmesi ve Hizbullah ile çatışmamasını istemeleri konusu ne zaman, nerede gerçekleşmiş ve bunun mahiyeti nedir? Bunu kendisi iddia ettiğine göre cevaplandırmak da kendisine düşer. Bu hususta ve zaman zaman basında dile getirilen PKK ile ateşkes konusunda, daha önce yazılı açıklamalar yapılmış olup kısaca olay aşağıdaki gibidir. 1990’lı yılların başında, yani PKK ile fiili bir çatışma başlamadan önce tüm kanalları kullanarak bu çatışmanın önünün alınması ve böyle bir çatışmanın yaşanmaması için girişimlerde bulunduk. Özellikle ülke içinde sağlam bildiğimiz birçok kanalla böyle bir çatışmayı istemediğimizi PKK’ye ilettik. Hatta sonradan dışımızdaki bazı grup ve şahısların bizden habersiz olarak birtakım girişimlerde bulundukları, bunun için Avrupa’ya kadar gittikleri bilgisini de aldık. Nitekim o dönemde bu girişimlerimizden bir netice alamadığımız için bize tahmil edilen çatışma sürecine girmek zorunda kaldık. Bunun dışında bugüne kadar PKK ile direkt veya endirekt cemaatsel olarak hiçbir düzeyde hiçbir görüşmemiz olmamıştır. Dolayısıyla şu ana kadar Hizbullah ve PKK arasında hiçbir resmi ateşkes veya anlaşma da olmamıştır. Halen resmi olmayan ancak zımni bir çatışmasızlık süreci yaşanmaktadır. Kamuoyunda ve basında sık sık gündeme getirilen ‘iki hareket ateşkes sağlayıp anlaştılar’ söylemi kasıtlı bir propaganda olup doğru değildir. Bu münasebetle şunu da belirtmek isteriz ki; PKK dahil hiçbir parti, hareket ve grupla çatışma ve sürtüşme taraftarı değiliz. Aksine, karanlık güçlerin arzuladığı ve olması için heveslendikleri böylesi tuzak ve oyunları bozmak için elimizden gelen her çabayı göstereceğiz. Nitekim bugüne kadar provokasyon amaçlı olduğuna inandığımız bir çok tahrik ve saldırıya maruz kaldığımız halde, sabır ve metanetle direnç gösterip bu oyunları boşa çıkardık. Karşılıklı saygıya dayalı bir barış ortamı içinde ve halkımızın İslami ve insani haklı taleplerini elde etme doğrultusunda hareket eden ve yaklaşım gösteren her kesimle diyaloga açığız. Bu temelde ve bu hedefler çerçevesinde her türlü öz veride bulunmaya, güç ve imkânlarımızı bu doğrultuda kullanmaya devam edeceğiz. Tüm siyasi kesimlerin ve özellikle halkımızın bunu böyle bilmesini isteriz. Kendi halkı ve halkının içinden çıkmış hareketlerle barışık olması ve tüm Kürdistan halkının arzuladığı gerçek bir barış ortamının oluşması için arayış ve çaba içinde olması gereken sorumluluk sahibi insanların, halkına bu derece yabancılaşması, adeta ispiyonculuk ve gönüllü koruculuk rolüne soyunması, Kürtler gibi bahtsız bir ulusun başına gelebilecek belki de en kötü musibetlerden birisidir.
Aynı şekilde, İran İslam Cumhuriyeti ile ilişkiler ve İslam İnkilabına bakışımız konusunda da gerekli açıklamalarımız olmuş olup bu konuda kısaca şunu deriz : Hizbullah Cemaati; ortaya çıktığı ilk günden şimdiye kadar, yani oluşum, gelişim ve bugüne kadar olan hareket seyrindeki tüm aşamalarda tamamen bağımsız, özgün, yerli, bağlantısız bir hareket olarak var olmuştur. İran dahil hiç kimsenin bağlantısı, uzantısı, kontrolünde, yedeğinde veya güdümünde bir hareket olmamıştır. Kendisine has bağımsız iradesi, kararları, yöntemleri, ilke ve düşüncesiyle hareket etmiştir. Sahip olduğu İslami inanç, düşünce, hedef ve amaçlarla aynı veya paralellik içinde olan dünyadaki birçok İslami yapı ve hareketle gönül bağı vardır. Bu İslami inanç ve düşünceleri çerçevesinde güç ve imkanları dahilinde dünya Müslümanlarıyla yardımlaşmak ve karşılıklı olarak bir birlerinin tecrübelerinden istifade etmeyi İslami bir sorumluluk olarak görmektedir. Güneş gibi aydınlık ve aydınlatıcı bir hareketi görmezden gelmek, hiçbir şekilde şecere-i Tayyibe olan Hizbullah’ı ve bu gerçeği değiştirmeyecektir. Bu çırpınışlar, içine düşülen kötü halin izharıdır. Şu çok iyi bilinmelidir ki, Müslüman Kürt halkı hak ile batılı, iyi ile kötüyü, doğru ile yalanı çok iyi anlayacak, ayrışımını yapabilecek olgunluk ve ferasete sahiptir. İnanıyoruz ki Müslüman halkımız, bütün bu durumları ve gelişmeleri görüp en iyi şekilde değerlendirecektir. Umarız ki biz de bu açıklamalarımızla halkımızın bilgilenmesine, gerçekleri daha iyi görüp doğru neticeye varmasına katkı sunmuş oluruz. “Onlar ağızlarıyla Allah’ın nurunu söndürmek istiyorlar. Halbuki kafirler istemeseler de Allah nurunu tamamlayacaktır.” (Saf 8) “Kim Allah’ı, Rasulünü ve iman edenleri dost edinirse (bilsin ki) galip gelecek olan Hizbullah’tır” (Maide 56) Davamızın sonu Allah’a hamd etmektir. HİZBULLAH BASIN BÜROSU / MAYIS 2009
|