CEMAATIN ATEŞKESE BAKIŞI

Cemaat, çatışmalar başlamadan önce PKK’yi uyarmış, bu çatışmanın taraflara bir faydasının olmayacağını, bu çatışmadan en fazla TC’nin istifade edeceğini, özellikle PKK’nin kendisine ikinci bir cephe açmakla Cemaatten daha fazla zarar eden taraf olacağını söylemişti. PKK’nin başka bir alternatif bırakmaması sonucu Cemaatın zorunlu olarak içine girdiği bu savaş, dayatma ve imhaya karşı savunma savaşıydı. Cemaat, başka hiçbir seçeneği ve alternatifi olmadığından, varlığını koruyabilmek için uzun süre devam eden bu ağır savaşa katlanmak zorunda kaldı. Nitekim, bu çatışmanın sonuçları hakkında Cemaatın çatışma öncesi değerlendirmesi ve öngörüsü doğru çıktı. Bu çatışmanın kazanan tarafı TC oldu. PKK ise, bu savaşı dayatmakla hedefine ulaşamadığı gibi, aldığı darbeler nedeniyle büyük oranda güç kaybetti. Birkaç yıl şiddetli bir şekilde devam eden bu çatışmalar neticesinde PKK, Cemaate karşı eylem yapamayacak kadar zayıf düştü ve yerleşim alanlarının çoğunda üstünlük Cemaate geçti.

Cemaatın sonsuza dek PKK ile savaşıp, bütün güç ve enerjisini bu çatışmada tüketme gibi bir niyeti ve amacı yoktu. PKK’nin etkinliğinin kırılması ve eylemsizlik sürecine girmesiyle Cemaat de, yoğun eylemliliğe son verdi. Böylece çatışmalar önemli oranda azalıp kesilme noktasına geldi. PKK, içine düştüğü kötü durum ve sıkışmışlık nedeniyle yapılacak bir ateşkes görüşmesinde Cemaatın bütün şartlarını kabul edebilecek bir görünüm sergiliyordu. Çünkü, böyle bir ateşkese çok ihtiyacı vardı. Ayrıca bu doğrultuda yoğun bir istek ve çaba içerisinde olduğunu da gösteriyordu. TC ise, bu çatışmaların devam etmesi için provokasyonlar dahil olmak üzere her yola başvuruyordu. Cemaat, TC’nin daha fazla bu çatışma ortamından istifade etmesini önlemek, provokasyonlarını boşa çıkarmak ve oynanan oyunları bozmak için ateşkese olumlu bakıyor ve gerekliliğine inanıyordu. Bütün bu nedenlerden dolayı Cemaat, uygun bir zamanda ve ortamda istek ve şartlarının kabul edileceği bir ateşkes görüşmesinin yapılması taraftarıydı. Bu çatışmanın hem kendi çıkarlarına ve hem de Müslüman halkının çıkarlarına olacak şekilde resmi bir ateşkesle son bulmasını arzuluyordu.

Cemaat, yapılacak bir görüşmenin ve sağlanacak bir ateşkes anlaşmasının verimli, kalıcı, kapsamlı ve temelli olması için iki taraf arasında en üst düzeyde yapılmasını istiyordu. Ancak, içinde bulunduğu mücadele ortamının ağır ve olumsuz şartlarından dolayı bunu gerçekleştirmede zorlanıyordu. PKK ile üst düzeyde irtibat kurma, görüşme için uygun yer ve zaman tayini gibi sorunlar bu işi engelleyen önemli etkenlerdi. Çünkü, PKK ile arasında geçmişe dayalı bir irtibat ve ilişki olmadığından Cemaat, PKK’nin üst düzey yetkilileri ve yurtdışındaki merkeziyle sağlıklı bir irtibat kurmada zorluk çekiyordu. Ülke içindeki PKK sorumlularıyla görüşmek ve haberleşmekten de bilerek kaçınıyordu. Zira PKK’ye yönelik TC’nin sızması ve kontrolü çok ileri düzeydeydi. Cemaat, TC’nin PKK üzerindeki bu kontrolünü, kendisine sığınan veya yakalayıp sorguladığı PKK’lilerin itiraflarından ve eline geçen PKK’nin bazı bölge arşivlerinden çok iyi ve detaylı bir şekilde biliyordu. Ülke içinde böyle bir görüşmeye teşebbüs edilirse, TC’nin bunu haber alıp provoka edebileceği gibi, bu kanaldan darbe yiyeceği endişesini de taşıyordu. Böyle bir olumsuzluk, beraberinde bir çok yeni sorun getirecek ve tehlikeli sonuçlar doğuracaktı. Cemaat, böyle bir girişimin beraberinde getireceği zarar ve tehlikeleri göz önünde bulundurarak, özellikle yurt içinde PKK ile ilişki kurma ve görüşmeyi sakıncalı buluyor ve bu hususta çok ihtiyatlı ve çekingen davranıyordu. Ancak, bu işin sağlıklı, güvenilir ve emin bir şekilde gerçekleşmesi için de uygun yolları araştırmaya devam ediyordu.

Cemaatın, bu işte acele etmeyip ihtiyatlı davranmasının en önemli sebeplerinden biri de, PKK’ye olan güvensizliğiydi. Çünkü Cemaat, PKK’yi çok iyi tanıyordu. O güne kadar sadakat ve dürüstlük adına hiçbir şeyine tanık olmamıştı. PKK’nin içine düştüğü çıkmazdan kurtulmak için taktik icabı böyle bir yaklaşım sergilediği, bu işi suiistimal edip kötü bir şekilde istifade edeceği, bu işte samimi olmadığı ve böyle bir antlaşmaya bağlı kalmayacağı şeklinde şüphe ve tereddütleri vardı. Gündeminde böyle bir ateşkes konusu olmasına rağmen, bütün bu endişelerinden dolayı acele etmeyip ihtiyatlı hareket ediyordu. Daha sonraki gelişmeler ve yaşanan olaylar, Cemaatın PKK’yi yanlış tanımadığını, bu endişe ve şüphelerinde haklı olduğunu ortaya koydu.

[ Geri Dön ]