Bir Ayet:
Allah ve Resûlü bir ise hüküm verdigi zaman, inanmis bir erkek ve kadina o isi kendi isteklerine göre seçme hakki yoktur. Her kim Allah ve Resûlüne karsi gelirse, apaçik bir sapikliga düsmüs olur. Ahzap/36
Bir Hadis: Bir insanın gerçek zenginliği, onun bu dünyada yaptığı iyiliklerdir.
6.DÖNEM : FİTNE KALKINCAYA VE DİN YALNIZ ALLAH’IN (CC) OLUNCAYA KADAR SINIR TANIMADAN MÜCADELE ETME
Mekke’nin fethiyle Müslümanların önündeki büyük engel ortadan kalkmış ve o coğrafyada Müslümanlar en güçlü ve dinamik topluluk olmuşlardı. Bundan sonra, Allah’ın (cc) ismini yüceltmek, İslam mesajını insanlara ulaştırmak ve fitneyi ortadan kaldırmak için sınır tanınmadı. Bakara suresi 193. ayette ifade edilen emir ve prensip üzere hareket edilmiştir. Allah (cc) bu ayet ile Müslümanlara cihad emri vermiş ve yeryüzünde fitnenin kaldırılmasına değin mücadelenin kesintisiz sürdürülmesini istemiştir. “Fitne tamamen yok edilinceye ve din (kulluk) de yalnız Allah için oluncaya kadar onlarla savaşın. Şayet vazgeçerlerse zalimlerden başkasına düşmanlık ve saldırı yoktur.” (Bakara 193)
Bu döneme bu yüzden; FİTNE KALKINCAYA VE DİN YALNIZ ALLAH’IN (CC) OLUNCAYA KADAR SINIR TANIMADAN MÜCADELE ETME dönemi denebilir.
Savaş ayetleri iki çeşittir. Bir kısmı savaş için izin ve cevazdır ki, bu savunma savaşıdır. Hac suresi 39 ve 40. ayetlerde belirtildiği gibi. Bir kısmı da savaş için emirdir ki, bu cihad savaşıdır. Tevbe suresi başlı başına Müşriklere ihtar ve Mü’minleri teşfik olmakla birlikte, 36. ayet bu cümledendir. Yine Bakara suresi 190-195 ayetleri bu cümledendir. Savaş için izin değil, savaş için emir ifade etmektedir. Bakara suresi 193. ayet, Müslümanların bu konudaki hareket tarzını ifade eden genel prensip ve ilkeleri içermektedir.
Cihad emri ve Mekke’nin fethiyle birlikte, Müslümanlar yeni bir döneme girmişlerdir. Bu dönemde artık sadece savunma harbi yapılmamaktadır. Artık Allah’ın (cc) kelimesini yüceltmek, İslam mesajını mümkün olan her yere ulaştırmak ve böylece insanlara kurtuluş yolunu göstererek Rablerini tanıyıp ibadet etmelerinin önündeki fitneleri kaldırmak için cihad yapılmaktadır.
Bu dönemde Müslümanların bir devleti olmakla birlikte, iktidar sahibidirler. Yönetim şekillenmiş ve tüm faaliyetler devlet eliyle yürütülmektedir. Mekke’nin fethinden sonra İslam hakimiyeti altına giren bütün beldelere bizzat Rasulullah (sav) tarafından valiler tayin edilmiş ve onlar vasıtasıyla İslam ahkamı tatbik ettirilmiştir. Rasulullah’ın (sav) irtihalinden sonra da İslam halifeleri tarafından aynı yol izlenmiş ve yönetim konusunda taviz verilmeyerek İslam ahkamı devlet eliyle icra edilmiştir.
Mekke’nin fethinden sonra Huneyn seferi, Taif kuşatması ve Tebük seferi bu dönemde yapılmıştır. İslam düşmanlarının Müslümanlara karşı hazırlık yaptığını duyan Rasulullah (sav) ordu hazırlayıp üzerlerine gitmiştir. Bu şekilde İslam devleti caydırıcı bir rol üstlenmekle birlikte, İslam mesajının diğer beldelere ulaşmasının da yolu açılmıştır.
Rasulullah (sav) vefat ettikten sonra, ardından gelen halifeler çok sayıda seferler düzenlemiş, pek çok beldeyi İslam topraklarına katarak İslam davetini dünyanın bir çok yerine ulaştırmışlardır. Bu seferler sırasında çetin savaşlar yaşanmış ve Müslümanlar şehit vermişlerdir. Çünkü Rasulullah’ın (sav) vefatıyla vahiy sona ermiş ancak, İslam daveti son bulmamıştır. İslam ümmeti, Rasulullah’ın (sav) miras bıraktığı İslam davetini omuzlayıp sürdürmekle mükellef kılınmıştır. Bu mükellefiyetini yerine getirmek için fitne ile mücadele etmek, İslam’ın önündeki engelleri kaldırıp Allah’ın (cc) kelamını yüceltmek gerekir. İşte bu sorumluluğun gereğidir ki, Rasulullah’tan (sav) sonra gelen halifeler İslam davetini yaymışlar ve bu uğurda savaşlara girişmişlerdir. Yoksa burada amaç ne toprak elde etmek ve ne de insanları zorla İslam dinine dahil etmektir. Çünkü dinde zorlama olmayacağını bizzat Kur’an emrediyor.
Biz bu dönemi özellikleri itibariyle maddeler halinde sıralarsak şu sonuçlar ortaya çıkar.
1-Müslümanlar artık devletleşmiş ve devlet düzeni içinde hareket etmiştir.
2-Yetki sahiplerinin eliyle bireysel, ailevi, sosyal, ekonomik, hukuki, siyasi ve askeri alanlarda İslam’ın emir ve yasakları bütünüyle uygulamaya konulmuştur.
3-Ülke içinde olduğu gibi ülke dışında da (diğer devletlerle) işler devlet eliyle ve devlet düzeninde yürütülmüş ve bu konuda İslam’ın koyduğu (siyasi ve askeri) emir ve yasaklar çerçevesinde hareket edilmiştir.
4-İslam mesajı, devletin gücü ve imkanları nispetinde ülke sınırları dışında mümkün olan yerlere ulaştırılmaya ve bunun önündeki engeller, İslam’i kurallar içinde ortadan kaldırılmaya çalışılmıştır.