ŞER’İYE VE EVKAF VEKALETİNİN KARLDIRILMASI 03 Mart 1924 günü Müslümanların unutamayacağı kara bir gündür. O günde, Mustafa Kemal öncülüğünde kurulan Cumhuriyet Meclisi toplanmış ve yine Mustafa Kemal’in isteği doğrultusunda İslam ve Müslümanlar açısından hayatı karartan ve İslam’ın toplumdaki dinamiklerini ortadan kaldıran önemli kararlar alınmıştır. 03 Mart 1924 günü; 429 sayılı kanunla Şer’iye ve Evkaf Vekaleti kaldırılmış ve sisteme uygun “Diyanet İşleri Reisliği”nin kurulması kararlaştırılmıştı. Böylece Mustafa Kemal, İslam’ın toplumdaki sosyal dinamiklerinden birini daha ortadan kaldırmış, İslam ve Müslümanlar açısından hayatı karartan kara devrimlerine birini daha eklemişti. Şer’iye Vekaleti; günümüz Türkçesiyle “Şeriat İşleri Bakanlığı”, toplum içinde İslami ahlak, kültür, gelenek ve sosyal kaidelerin muhafazasını, helal ve haramlara riayet edilmesi ve gayri İslami gidişata engel olunması için kurulup faaliyet yürüten bir kurumdu. TBMM kurulduktan sonra 1924 tarihine kadar, bu yönde pek çok kere bildiriler yayınlamış, halkı uyarmış ve bütün bunları meclis adına yapmıştı. Mustafa Kemal’in bu müesseseyi neden kaldırdığının daha iyi anlaşılabilmesi için bir örnek vermekte fayda vardır. 11 Mayıs 1922 tarihinde TBMM tarafından Şer’iye Vekaletine seçilen Abdullah Azmi Efendi, o zaman mecliste özetle şu konuşmayı yapmıştı :”….Efendim, hükümet idaresi şubelerinin anası makamında bulunan bir makamın yükü zayıf omuzlarıma yükleniyor. Bu yükün altından kalkmak, mesuliyet ve vazife noktasından hem Meclis’e karşı, hem Şeriat, hem de Şeriat’ın sahibine karşı bu mesuliyetten bir dereceye kadar kurtulabilmek için Meclisi teşkil eden azanın bu meselede, yardım ve alakalarına ihtiyaç vardır……..Efendim, o teşkilat öyle katipler teşkilatı değildir. İlim erbabı ve alim vücuda getirmekten ibarettir. O makamın bu gün devlet idaresi şubelerinin her yerine karşı bir müdahale hakkı vardır. Bunu isti’mal edebilmek bir takım teşkilata mütevakıftır. Böyle yalnız başına idare işine memur olan bir Şer’iye Vekilinin yapacağı bir iş değildir. Hükümetimiz, yani Büyük Millet Meclisi Hükümeti her manası ile ve tamamıyla İslami bir Hükümettir. Eğer böyle bir zamanda biz o makamı imal edemezsek, hiçbir zaman da imal edemeyiz…(Salonda çok doğru sesleri yükseliyor)…” Bu konuşmadan iki gün sonra 13 Mayıs 1922 tarihinde, Abdullah Azmi Efendi, “Şer’iye Vekili” imzasıyla bütün müftülüklere ve bakanlığındaki memurlara, halkın Şeriata sımsıkı sarılması adına şöyle bir yazı gönderir (özetle) : “….İslam’ın üstünlük ve esasları içinde hareketi bir esas umde ittihaz eden Millet Meclisi Hükümeti için Şer’iye Vekaletinin ne derece ehemmiyeti haiz olduğu ve bu ehemmiyeti nispetinde kendisinden beklenen vazifelerin de muazzam ve önemli bulunduğu izahtan varestedir. Bilhassa içinde bulunduğumuz bu nazik ve mühim tarihi anda Şer’iye Vekaleti ile onu temsil eden müftüler ve ulema efendilerin ve bütün ilmiye memurlarının vazifeleri çok mühimdir…. Her Müslüman bilmelidir ki; İslam istiklalinin, İslam hakimiyetinin son bulması, tevhit yerine şirkin, hayır ve fazilet yerine şer ve mefsedetin, adalet ve merhamet yerine zulüm ve sıkıntının ikame edilmesinden başka bir şey değildir…. Şer’iye Vekaleti, kadın-erkek, hiçbir Müslümanın İslam adabına muhalif en küçük bir hareketini bile milli şeref ile mütenasip bulmadığı gibi mücahedemizdeki samimiyetle de kabil-i te’lif göremez. Binaenaleyh bu hususta emr-i bil-ma’ruf, nehy-i anil-münker mevkiinde bulunanların, cemiyetimizin İslami hukuk ve hürriyetine riayet etmeyenleri en güzel şekilde irşad etmeleri en mühim, en esaslı vazifelerini teşkil eder… Hasılı Müslümanların bütün hal ve hareketlerini Kur’an-ı Kerim’in itikadi, ahlaki, içtimai, siyasi bütün ahkamına uygun hale getirmeye çalışmak, bu hususta elden gelen irşad ve mücahedede bulunmak millet rehberlerinin en mühim vazifeleridir…..” İşte Şer’iye Vekaleti böyle önemli işleri icra etmede yetkili ve görevliydi. Tabi bu Mustafa Kemal’in de o zaman için işine geliyordu. Mustafa Kemal’in İslam’a karşı olduğu konusunda şüpheler oluşmasına mani olduğu gibi meclis de kabul ve itibar görüyordu. Dolayısıyla bu hem meclise meşruiyet ve destek kazandırıyordu ve hem de Mustafa Kemal’in elini güçlendiriyordu. Ancak Mustafa Kemal’in hedeflediği Laik Cumhuriyet fikrine zıttı ve Laik Cumhuriyette uygulamayı tasarladığı Avrupa kaynaklı beşeri hukuk sistemi için de bir engeldi. Çünkü Batıdan hukuk sisteminin alınıp uygulanması ve İslam şeriatının tamamen ortadan kaldırılması hedeflenmişti. Bunun için de söz konusu kurumun kaldırılması gerekiyordu. Nihayet uygun ortamın oluştuğu 03 Mart 1924 günü Şer’iye ve Evkaf Vekaleti 429 sayılı kanunla kaldırıldı ve yerine, sisteme uygun, laik düzenin gözetiminde ve tamamen Başbakanlığa bağlı olarak çalışacak “Diyanet İşleri Reisliği”nin kurulması kararlaştırıldı. Mustafa Kemal, sahip olduğu anti İslami fikirlerini hayata geçirmek için güçlü bir yetki kurumuna ihtiyaç duyuyordu. Kurtuluş savaşını idare etme iddiasıyla kurduğu TBMM’ni, işte bu hedeflerine ulaşmak için bir araç olarak kullandı. Bu yüzden, gerek meclis içindeki üyeler ve gerekse toplum bireylerinin İslam konusundaki hassasiyetini dikkate alarak, işin başında İslam’a, İslami müesseselere ve İslami uygulamalara karışmadı, hatta sahip çıkıyor göründü ve meclisi de İslam’a ve hilafet makamına bağlı ilan etti ve padişahtan aldığı yetkinin de etkisiyle kontrolü elinde tutmaya çalıştı. O zaman Meclis içindeki üyelerin çoğunluğu alim, molla ve şeyh ünvanlılardı. Mustafa Kemal, bu konuda ustaca hareket etmişti. Bu şekilde kabul gören meclis, önemli kararlara imza atabildiği gibi kendisinin de işini epey kolaylaştıracak ve elini güçlendirecekti. Aynen de öyle oldu. Ancak meclis içinde, fikirlerine muhalif ve açıkladığında karşı çıkacak üyeler çoğunluktaydı. Bunlar varken hedeflediği kararları çıkarmak sorun olabilirdi. Bu nedenle muhalif gördüklerini sinsi bir şekilde birer birer meclisten bertaraf etti ve mecliste kontrolü sağladı. Mecliste ilk seçimler sonucunda 181 sarıklı ve sakallı varken, Nisan 1923 seçimlerinde bu sayı 10’a düşmüştü. Öyle ki; İslami değerlere ve İslam şeriatine bağlılığını her defasında dile getiren meclis, Mustafa Kemal’in sinsi ve kurnaz taktikleri sonucu, Medreselere; “Menba-ı Şer” (Şer yuvası), Şer’iye Vekaletine; “Toplumu geri bıraktıran kurum” diyecek noktaya gelmişti. Ne yazıktır ki; bu noktaya gelen meclis içinde, bunları söyleyenlerin bir kısmı da ilahiyatçı, alim ve molla bilinen kişilerdi. Örneğin; Eskişehir ulemasından ve aynı zamanda Eskişehir mebusu ve Şer’iye vekili Abdullah Azmi Efendi; 24 Ağustos 1922 günü mecliste yaptığı konuşmada : “Şer’iye Teşkilatı Büyük Millet Meclisimiz açısından en zaruri ve en vazgeçilmez bir teşkilattır” demişken, bundan bir buçuk sene sonra yani 03 Mart 1924 tarihindeki meclis konuşmasında aynı teşkilat için; “Bu teşkilat mutlaka kaldırılmalıdır” demiş ve kaldırılması için teklif vermişti. Fakat sonradan Abdullah Azmi Efendi ve bir kısım ulema, oyuna geldiklerini, kandırıldıklarını ve bu teklifleri verdiklerine çok pişman olduklarını itiraf etmişlerdi, kimileri karşı atağa geçip Mustafa Kemal’e ve yeni kurulan yönetime karşı mücadeleye girişmiş, ancak iş işten geçmiş ve kontrol çoktan kaybedilmişti. Allah’a emanet olun M. ALİ NUR NOT : Bu yazıda, H.Hüseyin Ceylan’ın “Cumhuriyet Dönemi Din Devlet İlişkileri” adlı kitabından istifade edilmiştir. |