Operasyonlarla Birlikte Yürütülen Psikolojik Savaş ve Propagandalar Gözaltı, işkence, formalite mahkeme ve yargısız infazlarla birlikte yoğun bir iftira kampanyası da başlatılmıştı. Şehid Rehber Hüseyin Velioğlu’nun şehid edildiği evde bir kısım dokümanlar ve bazı sorgu kasetleri de yakalanmıştı. Bunların bir kısmı Mahkemelere de yansımıştı. Kasetlerle ilgili duruma geçmeden önce yakalanan dokümanlar üzerinden yürütülen linçi hatırlatmak gerekir. Örgütsel çalışmalarda bazı bilgi ve belgelerin kayıt altına alındığı malumdur. İşlerin düzenli ve sistemli olabilmesi için bu gerekli bir durumdur. Belli bilgi ve belgelerin arşivlenmesi; kişi, kurum, kuruluş, örgüt, devlet vs her kademede yapılan ve gereken bir işlemdir. Dolayısıyla Hizbullah cemaatinin arşiv bulundurması da doğal bir durumdur. Medyada, Hizbullah’ın doküman bulundurması sanki birilerine taşeronluk yapıyormuş gibi işlenmeye çalışıldı. Bu kafaları bulandırmak için uygulanan bir taktikti. Bir taraftan yoğun operasyonlarla büyük haksızlıklar yapılırken diğer taraftan mağdur edilen Müslümanların şaibeli ilişkileri varmış gibi göstermenin nedeni, Müslümanların zihinlerini bulandırmak ve yapılan zulümleri perdelemek içindi. Hizbullahi hareketin devletle ilişkisi olduğu veya devlet tarafından kontrol edildiği iftirası mülhit örgütle yaşanan çatışma döneminde onlar tarafından ortaya atılmıştır. Kendilerini bölgenin mutlak hâkimi gördüklerinden, kendilerine boyun eğmeyen herkesi işbirlikçi ve ajan göstermek onların en büyük maharetiydi. Hizbullah cemaatinin rejim ile hiçbir ilişkisinin olmadığını, geçmişinin pak ve temiz olduğunu en iyi mürtet örgüt bilir. Kaldı ki onların iftira attığı dönemlerde en büyük işbirliği ve ihbarcılığı kendileri yapıyordu. Bölgede tanınan bazı mümin şahsiyetlerin ev adreslerini ve isimlerini gazetelerinde yayınlayarak TC’ye ihbar edecek kadar küçülüyorlardı. Rejim güçleri bölgede kendilerine olan tepkiyi bildiklerinden, Hizbullah cemaatinin isminin devletle anılmasına çoğu zaman sessiz kalmış hatta bazen soru işaretleri oluşturacak tavırlar sergilemiştir. Çünkü iyi biliyorlardı ki Hizbullah cemaatinin akide, inanış, yol ve yönteminde karalayabilecekleri bir durum yoktu ve bu noktada halkı soğutamazlardı ama Hizbullahi hareketi devletle ilişkili gibi göstermenin tepki oluşturacağı ve bazı insanların soğuk durmasına neden olacağı da bir gerçekti. Oysa hareketin geçmişine, mücadele anlayışına bakan veya hareketi yakından tanıyanlar bilir ki Hizbullah cemaatinin rejimle bir ilişkisinin olması mümkün değildir. Hizbullah’ın oluşum gayelerinden biri küfür rejimine karşı mücadele etmek ve Kemalist Rejimin Müslüman halk üzerinde oluşturduğu tahribatı gidermektir. En kısa bir ifadeyle; Hizbullah Cemaatinin varlık sebebi, Kemalist Rejimin bizzat kendisidir. Bundan dolayıdır ki Hizbullah mensupları yıllardır mağdur edilmekte, her türlü hukuksuzluğa maruz bırakılmakta ve rejimle mücadele etmektedir. Hal böyleyken Hizbullah’ı Kemalist rejimle bir arada anmak isteyenlerin yalanlarına kanmamak ve art niyetli olduklarını bilmek gerekir. Bir kısım dokümanın yakalanması rejim güçlerinin operasyonlarını yoğunlaştırmış ve dokümanlar bahane edilerek haksız yere birçok insan mağdur edilmiştir. Kolluk güçlerinin gözaltında Hizbullah taraftarlarını “cemaat sizden aldığı bilgileri koruyamadı, bir kısmını ele geçirdik” gibi söylemlerle etkilemeye çalışmaları herhangi bir sonuç vermemiştir. 17 Ocak süreciyle birlikte “mezar evleri” ve sorgu kasetleri devlet eliyle medyaya sunulan en büyük karalama ve propaganda malzemesiydi. Tek taraflı verilen haber ve bilgilerle kamuoyu yanlış yönlendirilmekteydi. Sorgu CD ve kasetlerinin içeriğinden bahsedilmeden “Hizbullah’ın işkence kasetleri tüyler ürpertiyor, kamuoyu ile paylaştırılırsa toplumun psikolojisi bozulur, uzmanlar kesinlikle izletilmesin diyorlar” şeklinde kamuoyu ajite edilmekte ve Hizbullah’ın gayri İslami bir yapılanma olduğu zihinlere yerleştirilmeye çalışılmaktaydı. İşin ilginci, Kemalist rejimin bu ajiteyi yaptığı günlerde yüzlerce Hizbullah mensubunun gözaltında insanlık onuruyla bağdaşmayan işkencelere maruz kalması, bunun üzerinin örtülmesi ve kamuoyundan saklanarak bundan hiç bahsedilmemesiydi. Gerçekten ortada tüyler ürperten bir durum vardı. Bu; Kemalist rejimin yürüttüğü linçti, insanlık dışı işkenceler ve yargısız infazlardı. Hizbullah’a ait olduğu iddia edilen sorgu kasetlerini gündemde tutarak kendi işkence ve hukuksuzluklarını perdelemeyi de başarmışlardı. Sorgu kasetlerinin olduğu bir gerçektir. Her ne kadar gizlenmeye ve mahkemeye vermemeye çalışıldıysa da bazı kasetler mahkemeye yansıdı. Mahkemeye yansıyan bu kasetlerden görüldü ki bu kasetler iddia edildiği gibi işkence kasetleri değildir. Devlet tarafından ajanlaştırılmış ve Hizbullah’a karşı kullanılmak istenen bazı muhbirlerin sorgu ve itiraflarını içermekteydi. Mahkeme kanalıyla deşifre olan CD ve kasetlerde rejimin yürüttüğü kirli savaşın, ajanlaştırma, infaz ve cinayetlerin itirafı vardır. Kirli faaliyetlerin ortaya çıkması ve devletin yargısız infazlarının deşifre edilebilmesi için yakalandığı iddia edilen kasetlerin tamamının mahkemelere dolayısıyla kamuoyuna yansıması gerekir. Rejimin Hizbullah cemaatine karşı kirli bir savaş yürüttüğünü söylerken, mahkemeye yansıyan ajan itiraflarını da kast ediyorum. Bir yerde çatışma çıksın diye işbirlikçi hainlere devlet eliyle eylem yaptırılması kadar çirkef bir durum olamaz. Bireyinin can güvenliğini sağlamakla yükümlü bir rejim, kargaşa ve çatışmadan nemalanmak ve çatışma ortamı oluşturarak kendi zulümlerini perdelemek isterse hiçbir konuda inandırıcılığı olmaz. Bunun için doküman ve sorgu kasetleriyle ilgili yapılan propagandanın hiçbir inandırıcılığı ve anlamı yoktur. Eğer ele geçirilen kasetlerde Hizbullah aleyhinde bir şeyler olsaydı devlet çoktan medyaya servis eder ve aleyhte kullanırdı. Kanaatimce o kasetlerin deşifre edilmesiyle devletin kanlı yüzü ve çeteleri de deşifre olacağından kamuoyu ile paylaşılmadı. İnşallah bir gün o kasetlerin tamamı deşifre olur da Kemalist rejimin, Hizbullah cemaati üzerinden İslam ve Müslümanlara yaptığı baskı ve verilen kirli savaşı herkes görür ve anlar. Kemalist rejimin seksen yılı aşan zulüm ve baskıları hiçbir zaman bitmedi ve kokuşmuş yapıları çökmedikçe devam edecek. Demokratik hukuk devleti söylemi sadece bir maskeden ibarettir. Hükümetlerin ılımlı olması, yönetim kademelerinde en azından İslam’a düşmanlık yapmayanların bulunmasının da pek bir farkı yoktur. Kemalizme zararlı görülen her kişi ve düşünce hedeftir ve hangi hükümet olursa olsun belirlenen çerçevede hareket edecektir. 17 Ocak süreciyle başlayan operasyonlar hız kesmiş olsa da bitmemiştir. Birçok Hizbullah taraftarı veya seveninin İslami kökenli bir hükümet döneminde mağdur edildiğini bilmek gerekir. Allah’a emanet olun…… ABDULLAH HOCAOĞLU |