12
yıldır İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinde devam eden Hizbullah davası 16 Şubat
2012’de sonlandırıldı. Mahkeme heyeti, Hacı İnan, İlyas Kutulman, Burhan
Ekineker, İbrahim Evliyaoğlu, Mehmet Bayram Eren, Emin Ekici, Abdulsettar
Yıldızbakan ve Sabahattin Alkan’ı, “Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının tamamını
veya bir kısmını ortadan kaldırmaya kalkışmak” iddiasıyla ağırlaştırılmış
müebbet hapse çarptırdı.
Yine Terörle Mücadele Kanunun 17/4 maddesini uygulayarak sanıkların, koşullu
salıverilme hükümlerinden yararlanamayacağına, ölünceye kadar cezaevinde
kalacaklarına hükmetti.
Geri kalan sanıkları da 6 yıl 3 aydan 12 yıl 6 aya kadar hapis cezasıyla
cezalandırdı.
“Kul mücazat eder, Allah adalet eder” kaidesine iman eden Müslümanlar
olarak mezkûr kararın “ke en lem yekûn” hükmünde olduğuna inanıyoruz. Tağuti
mahkemelerin laik Kemalist hukuka dayanarak verdiği hükümler inşallah bumerang
misali kendilerine dönecektir.
Şüphesiz T.C mahkemelerinin zulümleri yeni değildir.
Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana İstiklal Mahkemeleri, Devlet Güvenlik
Mahkemeleri, Sıkıyönetim Mahkemeleri ve Özel Yetkili Mahkemeler adıyla faaliyet
yürüten mahkemeler, Müslümanlara, mustazaflara sürekli zulmettiler. Şeyh Said
Efendi’yi, İskilipli Atıf Hoca’yı ve daha nice İslam âlimini darağaçlarında
sallandırdılar.
Kel Ali, Kılıç Ali, Necip Ali, Mazhar Müfit Kansu ve Süreyya Örgeevren “her
nefis ölümü tadacaktır” gerçeğini hakke’l-yakin yaşadıkları gibi Ümit Zafer
Çolak, Kemal Can ve şürekâsı da yaşayacak, Mahkemeyi Kübra’da hesap
vereceklerdir.
Bu dava ne zaman ve nasıl başladı, bir bakalım. 19 Mayıs 2000 günü sabah namazı
vaktinde Hacı İnan İstanbul Terörle Mücadele polislerince sokakta yürürken
kaçırıldı. Belgrad ormanlarına götürülerek işkence yapıldı. Aynı gece Kartal’da
bir eve yapılan polis baskınında Mahmut Kaya şehit edildi. Biri bayan ve 10
aylık bebeği olmak üzere toplam sekiz kişi polislerin kurşunlarından takdiri
ilahi kurtularak gözaltına alındı. Gözaltı sürecinden sonra çileli cezaevi
hayatı başladı.
Peki, bu insanlar ne ile suçlanıyorlardı? Emniyetin medyaya servis ettiğine göre
onlarca insanı kaçırmışlar ve işkence ederek öldürmüşlerdi.
Hakikat söylenenin tam tersiydi. Hizbullah Cemaati çeşitli vesilelerle bu konuda
defalarca açıklamalarda bulundu. Gerçekleri kendi dillerinden izah etmişler.
Doğrusu polis, mit ve jitem rolünü iyi oynuyordu. Devlet bütün imkânlarını
kullanarak toplumu manipüle ediyor, Hizbullah Cemaati’ni ötekileştiriyordu.
Hatta “İslamcı” veya “Cemaatçi” bilinen basın yayın eliyle “Hizbulvahşet”,
“domuz bağı” kavramlarını tedavüle sokarak şeytanlaştırıyordu.
Kimisi sevincinden, kimisi garezinden, kimisi hasedinden Devlet gücünü de
arkasına alarak bittiğini zannettiği Hizbullah Cemaati’ne saldırıyordu.
Hizbullah, Rehberi Hüseyin Velioğlu’nun riyasetinde “az konuşup çok
çalışarak” “İslami Cemaat” olurken, maalesef Türkiye’deki bazı İslamcılar
“çok konuşup az çalışarak” grup niteliğini aşamadılar. Devletin Hizbullah Cemaati’ne
karşı açtığı savaş korosuna bilerek veya bilmeyerek katıldılar.
Bütün saldırılara rağmen Hizbullah bitmedi. Dimdik ayakta kaldı. 17 Ocak 2012
‘de yayınladığı manifestosu ve yeni Rehberi Edip Gümüş’le daha güçlü şekilde
yoluna devam ediyor. “Kâfirler istemese de Allah nurunu tamamlayacaktır”.
17 Ocak 2000 T.C için milat, İslamcı kesimler içinse turnusol işlevi gördü.
İstanbul Beykoz’da Hizbullah Cemaati Lideri Hüseyin Velioğlu şehit edildikten
sonra T.C güçlerince geliştirilen topyekûn saldırılarda yirmi bin kadar insan
gözaltına alındı, işkencelerden geçirildi.
Erkekler ve kimi zaman da bayanlar Özel Tip, D Tipi ve F Tipi zindanlarda
çürürken, eşleri, kucaklarında küçücük yavrularıyla kar kış demeden yolları
aşındırdılar. Ülkenin doğusundan, batısına, kuzeyine, güneyine sürgün edilen
eşlerinin peşlerinden koşturdular. Halen de koşturmaktalar.
Hiç şüphesiz tarih bu destanı kaydedecektir. Eli kınalı gelinleri, iman timsali
anneleri, tarihe kök salan babaları, direnişle büyüyen çocukları unutmayacaktır.
31 Aralık 2012’da tutukluluk süresini düzenleyen Ceza Muhakemesi Kanunu 102.
Maddesi yürürlüğe girince toplamda binden fazla tutuklu serbest bırakıldı.
Bunlardan sadece yirmi bir kişi Hizbullah tutuklusuydu.
Ne olduysa oldu, birileri düğmeye bastı. Medyanın yoğun propagandasıyla sürek
avı başlatıldı. Cumhurbaşkanı ve Hükümet’in emriyle memleketin doğusundan
batısına operasyonlar gerçekleştirildi. Kerameti kendinden menkul ‘malum
Cemaati’nin polis ve savcıları operasyonlarda başroldeydi. Hizbullah’a yakın
olduğu savıyla gazeteciler, yazarlar, sivil toplum üyeleri yakalandı. Yüzlerce
insan suçsuz yere derdest edildi. Hacı İnan haksız yere 10 ay daha F Tipine
konuldu. Allah (c.c) zalimlerin tuzaklarını boşa çıkardı. Bırakmak zorunda
kaldılar. “Onlar tuzak kurdu. Allah tuzaklarını boşa çıkardı. Allah tuzakları
boşa çıkaranların en hayırlısıdır”.
Cezaevinden çıkanlar, polis ve bilumum istihbarat örgütlerince takibe alındılar.
Taciz edildiler. Evlerinden çıkarılmak istenmediler. Lakin Hizbullah Cemaati’nin
taktikleri karşısında başarısız kaldılar. Sırbistan’ın haince davranarak teslim
ettiği Aydın Tamaç ve karardan sonra dahi evinde oturan Abdussettar Yıldızbakan
dışında kimseyi yakalayamadılar. Şimdi bu iki Müslüman üzerinden başarılıymış
gibi propaganda yapıyorlar.
Sevine dursunlar. Gerçekte kuyruk acıları büyüktür. Değil Hizbullah Cemaati’nin
iki ferdini, binlercesini de yakalasalar bu kuyruk acısı çıkmayacaktır. Selam ve
dua ile…
Ahmed Kâmil
|