Devlet, laikliği biricik elbise olarak halkın başına geçirip uygulamaya koyduğu yeni kanunlarla İslam’ı halkın hayatından çıkarmayı amaçlıyordu. Ancak kanunlar değişse de halkın bakış, anlayış ve geleneklerine nüfuz etmiş İslam’ı kolay kolay söküp atmak mümkün görünmüyordu. İdamlar, sürgünler ve arkası kesilmeyen şiddet kökleri yüzlerce yıla dayanan dini halkın hayatından söküp atmak için yeterli olmamıştı. Şehir merkezlerinde başarılı sonuçlar alınsa da kırsal kesimde İslami gelenek halkın kemiğini örten et mesabesindeydi. İşte bu durum devlet erkânını yeni arayışlara itiyordu. İslami geleneklerin güçlü olduğu kırsal kesime yönelik bir dizi uygulama için harekete geçildi. Öncelikli olarak Köy Enstitüleri adı altında, kırsal kesimden toplanan öğrencilere yönelik okullar açıldı. Bu okulların programları İslam dışı hatta İslam’a aykırı bir karakter taşıyordu. Köy Enstitüleri, ülkede dinsizliğin sistemli hal almasında büyük rol oynadı. Köylerden koparılan Müslüman aile çocukları karma eğitime tabi tutuluyor, her türlü inanç ve ahlaki kurallardan uzak, tamamıyla dinsiz yetiştirilmeye çalışılıyordu. Burada okuyan kızlarla erkeklerin yatakhanelerine varana kadar her şeyleri ortaktı. Bu okullardan mezun olanlar sayesinde toplumun dini dokusunda ciddi yırtılmalar olmuş, devlet kurumları din düşmanı bir kesim yetiştirmeyi başarmıştı. Diğer taraftan devletle başlatılan, PKK ile devam ettirilen Kürtlerin İslam’dan uzaklaştırılması projesi yoğun bir şekilde işlerken PKK, Müslüman Kürd halkının inanç ve gelenek kalesinde açılan en şiddetli gediklerden biri olan Kürd kızlarını gerilla adı altında dağa çıkarttı. Bu, 1400 yıllık İslami tarihleri boyunca Kürdlerin karşılaşmadığı bir gelişmeydi. Rejimin dayatmalarına rağmen aşınmayan ve parçalanmayan Kürd aile yapısı ilk defa ciddi bir darbe alıyordu. Bununla yetinmeyen PKK, işi daha da ileri götürdü. Özellikle kırsal kesimde basılan evlerin bütün aile efradının gelen PKK’lilere el verip hoş geldin demesi ilk defa Müslüman Kürd kadınını ecnebilerin karşısına çıkarmaya ve iffetine aykırı harekete zorluyordu. Bir de her evden bir gerilla adı altında zor kullanarak Müslüman Kürd kızlarını evlerinden alıp zorla dağa çıkarıyordu. Kürd halkının özgürlüğü için mücadele ettiğini iddia edenler, halkı aşağılık anlayış ve ideolojilerine kurban etmek için çabalıyordu. Müslüman halkı, İslami geleneğinden uzaklaştırmak için halkın İslami duruşunu dizayn eden İslam doğrudan hedef alınıyordu. Özellikle aileyi çökertmekle halkın İslami duyarlılığının buharlaşacağı hesaplanıyordu. İslam’dan uzaklaştırma planları bir bir uygulanırken PKK’li bazı kadınların “Kimsenin namusu değiliz!” sözüyle yeni bir aşamaya geçildiğinin işaretleri veriliyordu. Artık doğrudan doğruya namus hedef alınmış, İslam’ın öngördüğü nikaha ve aile yapısına karşı savaş başlatılmıştı. Öte yandan İmralı sakininin “Kadınları kurtarma” adındaki aynı paralelli açıklamaları, Kürdlerin Müslüman aile anlayışını bozmayla ilgili örgütlü bir çabanın sergilendiğini gösteriyordu. PKK bunları yaparken, İslamsızlaştırma projesinin diğer kanadını yürüten devlet tarafı da boş durmuyordu. İlkokuldan başlamak üzere İslam’ın farz kıldığı hicap bütün eğitim kurumlarında yasaklandı. Öğrencilerin hicabını yasaklamakla yetinmeyen devlet, özel sektörün büyük bir kesiminde ve devlet dairelerinde çalışan kadınlara da hicap yasağı getirdi. On binlerce Müslüman kadın örtüsünden dolayı işini kaybetti. Karma eğitim, hicabın yasaklanması ve televizyondaki ahlak dışı dizilerle büyüyen genç nesillerde büyük bir inanç boşluğu oluşmaya başladı. Üstüne üstlük zinanın suç olmaktan çıkarılmasıyla ahlaksızlığın ve toplumsal yozlaşmanın önü tamamıyla açıldı. Batıdaki gelişmeler istenilen sonuçları verirken, Kürd bölgesinde PKK’nin çabalarına rağmen halkın bir kesiminin İslami duyarlılıkta diretmesi devleti yeni yönelişlere sevketti. Özel programlar devreye sokuldu. Bölge halkının yabancısı olduğu ve şiddetle tepki gösterdiği bale, dans ve moda defileleri gibi programlar son yıllarda Kürd şehirlerinin çoğunda valilerin, kaymakamların ve üniversite rektörlerinin eliyle uygulamaya konuldu. Yozlaşmayı amaçlayan bütün bu programlar Ak Parti gibi İslami gelenekten gelen insanların iktidarında zirve yaptı. Sözde demokrasinin göstergesi olduğu için itiraz bir yana iktidarın bazı kanatları bütün bunları hararetle savunmaktan geri durmuyordu. Din haline getirilen modernizmin halkı İslam’dan uzaklaştırma çabalarından rahatsız olan bölgenin duyarlı Müslümanları bu yozlaşma ve dinden uzaklaştırma çabalarına karşı itirazlarını dillendirmeye başladılar. Bozucu ve yozlaştırıcı programlarla toplumu bozmayı amaçlayanlara karşı ilk defa ciddi bir ses yükseliyordu. İşte PKK’nin Kürd şehirlerinde Müslüman avına çıkması, İslami sembollere savaş açması ve 1990’lı yıllarda meydana gelen çatışmalar bütün bunların ürünüydü. Halkımızı İslam’dan uzaklaştırma çabalarında devlet ve PKK’nin aynı paralelde hareket ettikleri görülmektedir. PKK Kürdlerin dini olarak Zerdüştlüğü ön plana çıkarmak için çabalayıp son zamanlarda Apo’yu bu dinin peygamberi olarak ileri sürerken devlet ise, İslami hayatı yasaklamakla ve Müslüman halkın arasında ahlaksızlığı yaymaya çalışmakla hedefine ulaşmaya çalışmaktadır. Halkın İslam’dan uzaklaşması ve toplumda İslami duyarlılıkların ölümü her ikisinin de ortak hedefini oluşturmaktadır. Bu kapsamlı ve derin saldırılar karşısında savunmasız kalan Müslüman halkın etrafında kuvvetli direnç duvarları oluşturulup bozguncu çabaların önü alınmalıdır. İşin ikinci adımında ise toplumda laçkalaşan, gevşeyen ve sönükleşen İslami duyarlılığın yeniden hayat bulması için geniş çaplı programlar hayata geçirilmeli, bu uğurda büyük fedakârlıklar yapılmalıdır. Toplumumuzun özgürleşmesi ve kimliğine kavuşmasının biricik yolu İslam’a kuvvetlice dönüş yapmasından geçmektedir. Bunun için sorumluluk bilincine sahip her Müslümana söz değil daha fazla iş düşmektedir. M. Emin ÇELİK |