Cemaatin faaliyetlere başlamasının üzerinden henüz iki yıl geçmemişti ki, 12
Eylül askeri darbesi gerçekleşti. Askeri cunta, Türkiye’deki legal ve illegal
bütün siyasi hareketlere ve örgütlere ağır darbeler vurdu. Aldıkları darbeler
neticesinde birçok hareket dağılma sürecine girdi. Özellikle İslami kesim,
illegal düzeyde örgütlü ve güçlü bir harekete sahip olmadığından, İslami
faaliyetleri devam ettirmede ciddi sorunlar yaşadı. Cemaat, faaliyetlerini
tamamen gizli yürüttüğünden ve bu iki yıllık mücadele süresi boyunca
faaliyetleri deşifre olmadığından, bu dönemi en az zararla atlattı. Ayrıca darbe
sonrasının zorlu döneminde de süregelen gizli cemaatleşmesi sayesinde
faaliyetlerini sürdürebildi. Cunta rejiminin baskı ve zulümleri sonucu özellikle
İslami kesimin içine düştüğü dağınıklık, pasiflik ve faaliyetsizlik durumu,
süregelen örgütlü bir mücadele geleneğinin olmayışından kaynaklanıyordu.
Müslümanların hareket düzeyinde yaşadıkları bu sorunlar ve karşılaştıkları
olumsuzluklar, Cemaatın uygun zamanda ve yerinde bir çıkış yaptığını, hareket
noktasının, cemaatleşme ve mücadele yöntemlerinin doğruluğunu ve haklılığını
ortaya koyuyordu.
1979 yılında başlayıp günümüze kadar devam eden İslami mücadelemizin ve
cemaatsel faaliyetlerimizin geçirdiği değişik dönem ve merhaleler vardır.
Mücadele süreci boyunca her dönem ve merhalede karşılaşılan sorunları ve yaşanan
olayları, her merhale ve dönemde uygulanan ve takip edilen strateji ve
programları, pratikte karşılaşılan ve yaşanan zorlukları, değişik dönemlerde ve
değişik kesimler tarafından Cemaate karşı geliştirilen komplo ve düşmanlıkları,
imha amaçlı dayatmaları ve Cemaat içinde oluşturulmak istenen fitneleri buruda
tek tek ele alıp bunlar hakkında detaylıca açıklama yapma bu çalışmanın konusu
değildir. Çünkü bu, bir kitaba sığmayacak kadar geniş kapsamlı bir çalışmayı
gerektirir. Biz burada sadece Cemaatın mücadele tarihine kısaca bir göz atıp bu
tarihi süreç içinde farklı dönem ve merhalelerde yaşanan ve karşılaşılan önemli
olaylara kısaca değineceğiz. Ayrıca, önemine binaen bu olayların bazılarını bu
kitapta müstakil başlıklar altında ele alıp, konuyla ilgili yeterince
açıklamalarda bulunacağız.
Cemaatın mücadele tarihini iki temel dönem teşkil etmektedir. Birincisi kuruluş
tarihi olan 1979 yılından 1991 yılına kadar olan dönem, ikincisi ise 1991
yılından 2000 yılına kadar olan dönemdir. Aslında bu iki temel dönemin her biri
kendi içinde farklı dönem ve merhalelere sahiptir. Ancak belirgin, hayati ve
önemli olayların yaşandığı tümden farklı özelliklere sahip iki ayrı dönem söz
konusu olduğundan, Cemaatın mücadele seyrinin iyi anlaşılması için iki temel
döneme ayırıp bu şekilde ele almayı uygun gördük. Birinci dönem, tamamen
cemaatleşme, tebliğ, davet ve eğitim ağırlıklı olup silahlı mücadele ve
çatışmanın olmadığı dönemdir. İkinci dönem ise, birinci dönemdeki faaliyetlere
ilaveten, PKK, Nifak grubu ve TC’nin derin devletine bağlı istihbarat örgütleri,
ajan ve çetelerle yoğun bir mücadele ve çatışmanın yaşandığı dönemdir.
Birinci dönem olan 1979-91 yılları arasını kapsayan süreç içinde Cemaat,
Kürdistan ağırlıklı Türkiye genelinde toplumun her kesimini kapsayan çok geniş
bir alanda faaliyet sürdürdü. Bu süreç boyunca, bölgenin tümünü harmanlayarak
Kürdistan’ın bütün il, ilçe, köy ve hatta mezralarına kadar İslami davet ve
tebliği götürerek yoğun bir cemaatleşme çalışması ve faaliyet yürüttü.
Cami-medrese-okul ağırlıklı olan bu çalışması, bölgenin bütün faki okutan
medrese, üniversite, lise, ortaokul, işçi, esnaf, memur ve köylü olmak üzere,
halkın bütün kesimlerini içine alan geniş kapsamlı bir çalışmaydı. Bu
faaliyetleriyle, toplumun bütün kesimlerine daveti ulaştırmayı amaçlıyordu.
Özellikle okumuş, dindar, İslam’a temayülü olan insanlara ulaşmaya çalışarak,
bunları İslami mücadele ve Cemaat çalışmalarına kazandırmayı hedefliyordu. Her
dönem ve merhalenin yapısına uygun, yerine göre gizli cemaatleşme-gizli davet,
yerine göre gizli cemaatleşme-açık daveti esas alarak, bölgede çok yoğun bir
kültürel, siyasi, itikadi, teşkilati, ahlaki eğitim, bilinçlendirme ve
cemaatleşme faaliyeti yürüttü. Böylece, bu faaliyetleriyle 1991 yılına kadarki
süreç içerisinde bölge genelinde yoğun bir kültürel aktivitenin yaşanmasını
sağladı. Cemaat, bölge genelindeki bu etkin kültürel faaliyetleriyle bölgeyi
adeta bir kültür panayırına çevirdi.
Cemaatın bu etkin ve geniş kapsamlı eğitim faaliyetleri, bölgede büyük bir
kültürel değişim ve dönüşüme yol açtı. Bölge sathında yürütülen bu kültürel
faaliyetlerle, İslami eğitim ve bilinçlendirme çalışmaları yapıldığı gibi, o
güne kadar TC’nin okuma yazma öğretmekten aciz kaldığı çok sayıda insan yapılan
bu çalışmalar neticesinde okuma-yazma öğrenip itikadi, ahlaki, siyasi, toplumsal
ve kültürel konularda kitap okuyacak düzeye geldi. Cemaatın o dönemdeki eğitim,
davet ve tebliğ içerikli kültürel faaliyetlerine başta Kürdistan halkı olmak
üzere, İslami fert ve gruplar ile kitap basım ve dağıtım işleriyle uğraşan
yayıncı ve dağıtımcılar yakından tanıktırlar. Özellikle İstanbul’daki kitap
dağıtım ve pazarlama şirketleri, eğer muhasebe kayıtlarına baksalar ve Cemaatle
bağlantılı kitapevlerine sattıkları kitapların listelerini çıkarıp yayınlasalar,
Cemaatın o dönemde bölgede nasıl bir kültürel aktiviteye öncülük ettiği açıkça
görülecektir.
Kürdistan’da geleneksel İslami ilim merkezleri durumunda olan ve tarihi süreç
içinde birçok İslam alimi yetiştiren medreseler günümüzde de varlığını
sürdürmektedir. Toplumun tamamen gönüllü katkıları ve maddi yardımlarıyla
yaşatılan bu medreselerden bugüne kadar molla denilen binlerce İslam alimi ve
bilgini yetişmiştir. Günümüzde dahi bu medreselerde çok sayıda faki ders okumaya
devam etmektedir. Kürdistan tarihinde, siyasi, ilmi ve toplumsal bir çok alanda
etkin rol almış, bir çok İslam alimi bu medreselerden çıkmıştır. Kemalist
rejimin kurulması ve harf devrimiyle beraber faaliyetleri yasaklanan bu
medreselere karşı sistematik bir zulüm, baskı ve sindirme politikası
yürütülmüştür. Rejimin şiddetli maddi baskılarına ilaveten, bu medreselerde
eğitim dilinin Arapça ve Kürtçe olması nedeniyle, bunlara karşı ırkçı, ayırımcı
ve düşmanca bir tutum sergilenmiş, karalama ve küçük düşürme gibi propaganda
kampanyalarıyla toplumsal destekten yoksun bırakılmaya ve faaliyetleri
engellenmeye çalışılmıştır.
Rejimin kesintisiz zulüm politikaları sonucu, tarihi süreç içinde bu camia,
kültürel, düşünsel, siyasi ve ekonomik bir çok sorunla yüz yüze kalmış,
karşılaştığı bu sorun ve olumsuzluklar neticesinde zayıf duruma düşürülmüş,
böylece kendisini yenileyememiş ve asli fonksiyonlarını icra edemez bir hale
gelmiştir. Ancak bu camia, Kemalist rejimin dayatma, baskı, engelleme, sindirme,
etkisizleştirme ve dışlama politikalarına rağmen günümüze kadar varlığını
sürdürebilmiştir. İçinde bulundukları ağır hayat şartlarına, kısıtlı imkanlara,
baskı ve engellemelere rağmen, sadece İslamı öğrenmek ve bu geleneği devam
ettirmek amacıyla, bütün bu zorluklara tahammül ederek, sınırlı da olsa günümüze
kadar faaliyetlerini devam ettirmiştir.
Cemaat, bu kesim üzerinde faaliyetlerini yoğunlaştırarak ve onlara daveti
götürerek yakın ilişki içine girdi. Bu kurumların tekrar asli fonksiyonlarını
icra etmeleri, yeniden bir canlanış ve silkiniş içine girmeleri, genel İslami
uyanışa paralel olarak çağdaş İslami akım ve düşüncelerle tanışmaları, yeniden
bir düşünsel ve kültürel diriliş yaşamaları ve tekrar cazip hale gelebilmeleri
için bunlara yönelik programlı ve planlı bir çalışma yürüttü. Bunların eğitim
müfredatlarının gözden geçirilip yenilenmesi, klasik ders kitaplarına ilaveten
bir çok çağdaş İslam aliminin kitaplarının ders olarak okutulması sağlandı.
Cemaatleşme, davet, tebliğ, çağdaş akım ve ideolojiler gibi bir çok konudaki
kültürel ihtiyaçlarını karşılayacak kitapları basarak veya temin ederek, bu
konulardaki eksikliği gidermeye ve bu kurumlarda bir yenilik ve değişimi vücuda
getirmeye çalıştı. Bu şekilde bu kesimin, Cemaat tabanını oluşturan ve günümüz
eğitim kurumlarında okumuş insanlarla kültürel kaynaşmalarının sağlanması için
çalışıldı.
Cemaat, takip ettiği program gereği bu kesim üzerinde bir dönem etkin ve yoğun
bir çalışma yürüttü. Bu kurumlara yönelik uygulamaya koyduğu ve takip ettiği
genel programa ilaveten, özel olarak da bu kesim üzerinde yoğun bir eğitim ve
bilinçlendirme çalışması yaptı. Bu çalışma neticesinde bu kesimde ciddi anlamda
bir değişim ve uyanış yaşandı. Azımsanmayacak derecede önemli bir kısmı davet ve
cemaatleşme teklifini kabul edip Cemaat çalışmasına katıldı. Bunlardan bir kısmı
bir süre çalışmalar içinde kaldıktan sonra cemaatsel gelişmelere ve çalışma
temposuna ayak uyduramayarak, çalışmalardan ayrılıp kenara çekildi. Bir kısmı
ise, Cemaatle birlikteliklerini sürdürüp aktif olarak Cemaat içerisinde her
düzeyde faaliyet yürütmeye devam etti. Bir kısmı da sadece sempatizan olarak
kaldı. Cemaatle organik bağları olmayanlar dahi, Cemaatın bu kurumlara yönelik
yürüttüğü genel çalışmanın tesirinde kalarak, kendi medreselerindeki ders
programlarında yenileme ve düzenlemeler yapıp, kültürel ve ilmi faaliyetlerini
daha etkin ve verimli bir hale getirdiler. Daha önce Cemaatle beraber olup
sonradan bazı ihtilaflar nedeniyle veya Cemaat faaliyetlerine ayak
uyduramadıkları için ayrılanların bir kısmı, kendi başlarına bazı girişim ve
yapılanmalar içine girdiler. Bu yeni faaliyet ve girişimlerini, Cemaatle beraber
oldukları süre içerisinde öğrendikleri, gördükleri ve edindikleri bilgi ve
tecrübelerden yararlanarak yaptılar. Neticesi ne olursa olsun, bu alanda ve bu
kesim üzerinde böyle bir çalışmanın yapılmasına ihtiyaç vardı. Cemaat İslami
sorumluluğunun gereğini yaparak bu ihtiyaca cevap verdi. Yani Cemaatın bu kesim
üzerinde bir dönem yoğun olarak yürüttüğü faaliyetleriyle, her açıdan iyi ve
faydalı bir çalışma yapıldı ve verimli bir süreç yaşandı.
Cemaat, o dönemde bütün bu genel ve geniş kapsamlı çalışmalarının yanında, özel
olarak da, kendi fertlerinin yetiştirilmesi ve geliştirilmesine yönelik özel
eğitim programları uyguluyordu. Cemaat mensuplarına ait özel mekanlarda veya bu
işe uygun muhtelif yerlerde; itikadi, siyasi, sosyal, kültürel, teşkilati,
ahlaki, ibadi vb. bir çok konuda bilinçlendirme ve eğitim çalışmaları yapıyordu.
Bununla beraber, Cemaatın genel davet ve tebliğ çalışmaları esnasında, toplumun
değişik kesimlerinden Müslüman fertlerle kurulan birebir ilişki sonucu, davaya
ilgi duyan ve Cemaat faaliyetlerine katılmaya müsait hale gelen fertler,
Cemaatın eğitim programlarına alınıyor, değişik konularda eğitilip
bilinçlendirildikten sonra, aktif olarak Cemaat faaliyetlerine katılmaları
sağlanıyordu. Bütün bu takip edilen programlar ve yürütülen etkin çalışmalarla
Cemaat faaliyetlerinin oturması hedefleniyordu. Bu şekilde, cemaatleşme
sürecinin tamamlanması için planlı, programlı, kararlı, temkinli ve aşamalı bir
süreç takip ediliyordu.
Cemaat, bu minval üzere Kürdistan ağırlıklı, Türkiye genelinde gizli cemaatleşme
açık davet esasına göre çok yoğun bir İslami faaliyet yürütüyorken, PKK
tarafından kendisine dayatılan, kaçınılmaz ve zorunlu bir savaşın içine itildi.
PKK, Kürdistan’da kendisi dışında hiç kimsenin örgütlü çalışma yapmasına ve
varlık göstermesine tahammül etmiyordu. Bu anlayış ve tutumunun sonucu olarak,
Cemaate imha amaçlı bir savaş dayattı. Cemaat, ya o güne kadar büyük emek
vererek elde ettiği bütün başarı ve kazanımlarını, ulaştığı teşkilati güç ve
potansiyeli ile tüm İslami faaliyetlerini terk edip yok olmasına göz yumacaktı
veya bunları korumak için savunma savaşına girecekti. İslami sorumluluğunun
gereğini yerine getirip teslimiyeti kabul etmeyerek, varlığını, onurunu ve
davasını korumak için meşru savunma hakkını kullandı ve direnmeyi tercih etti.
İkinci dönem olan 1991-2000 yılları arası dönemi kapsayan süreç böylece başlamış
oldu. Bu imha amaçlı dayatılan savaş nedeniyle Cemaat, yoğun ve uzun bir çatışma
dönemi yaşadı. Bu yoğun ve ağır çatışma ortamında dahi Cemaat, hiçbir zaman
cami-okul ağırlıklı tebliğ, davet ve eğitim çalışmalarını tatil etmediği gibi,
tam aksine bunları daha da geliştirerek devam ettirdi. Ancak silahlı
çatışmaların yoğunluk kazandığı bu yeni dönemde, eski faaliyetlere ilaveten
dönemin özelliğinden kaynaklanan geniş bir askeri faaliyet alanı gelişti. Bu
askeri faaliyet ve eylemlilik sonucu Cemaat, bu yeni merhalede 1991 öncesine
nazaran gelişkin, güçlü, etkin ve dinamik bir askeri kanada sahip oldu. Cemaat
genelinde ise, eskiye nazaran bütün işlerde daha fazla gizliliği esas alan,
disiplinli bir faaliyet ve mücadele dönemine girilmiş oldu.
1993-94 yıllarına gelindiğinde Cemaat, PKK ile devam eden çatışmaya ek olarak
Menzil grubuyla zorunlu bir çatışma sürecine girdi. PKK ile çatışma döneminde
TC’nin Cemaat hakkındaki bilgisi çok azdı ve bu bilgiler tehlike arz etmiyordu.
Çünkü, TC’nin Cemaatı tanıması ve darbe vurması için istifade edebileceği
nitelikte bilgiler değildi. Ancak Münafıkların gerek TC’ye direkt olarak ve
gerekse de basın organları ve propaganda yoluyla verdikleri bilgiler neticesinde
TC, Cemaat hakkında daha çok bilgi elde etme imkanı buldu. Bu bilgiler sayesinde
Cemaate yönelik yoğun ve etkin operasyonlar gerçekleştirdi. TC’nin Cemaate
yönelişi ve yoğun operasyonlar gerçekleştirmesi sonucu çok sayıda Cemaat mensubu
yakalandı. Ayrıca, bir çok kişi deşifre olup polis tarafından aranır duruma
düştü.
1991-1995 yılları arasında PKK ve nifak grubuyla yaşanan yoğun ve şiddetli
çatışma dönemini Cemaat, Allah’ın yardımı ve şehitlerin kanının bereketiyle
başarıyla atlattı. Bu çatışmalar, her iki kesimin de Cemaat karşısında
gerilemesi ve yenilgiye uğraması ile neticelendi. Cemaatin, PKK ve Münafıklarla
yaşadığı çatışmalarda üstünlük sağlaması, çok yönlü başarılı bir performans
sergilemesi, istikrarlı ve gittikçe büyüyüp gelişen bir seyir takip etmesi
neticesinde, Kürdistan’da halk arasında gözle görülür ciddi bir etkinliği
oluştu. Her geçen gün halkın Cemaate güven ve itimadı artmaktaydı. Bu itimat ve
güven, halkın her konuda Cemaatın hakemliğine başvurmasında kendini
gösteriyordu. Öyle ki, toplumun yıllardır halledilemeyen ve TC’nin mahkemeleri
tarafından o güne kadar çözüme kavuşturulamayan arazi ve kan davaları gibi
ailevi veya toplumsal birçok hukuki anlaşmazlık Cemaate getiriliyordu. Yapılan
müracaatlar neticesinde, konu Cemaatın ilgili birimlerince ele alınıp, İslami
ölçüler dahilinde adil bir şekilde çözüme kavuşturuluyordu. Hatta diyebiliriz
ki, o dönemde Cemaate yapılan müracaat ve şikayetler sonucu getirilen hukuki
davaların sayısı, TC’nin mahkemelerine yapılan müracaatlardan çok daha fazla
idi.
Gerek PKK ve gerekse de münafıklarla yaşanan çatışma döneminde TC, bu
çatışmalardan azami derecede istifade etmek için değişik yollara başvurdu.
Çatışmaların tırmanması ve yoğunluk kazanması için provokasyon dahil her yola
başvurarak bir yandan olayları kendi lehine kullanmaya çalışıyor, diğer yandan
da Cemaatın etkinliğini kırmaya çalışıyordu. Buna rağmen Cemaatın gücünü kırma
ve önünü almada ciddi bir başarı elde edemiyordu. TC, Cemaatin bu gelişen gücünü
ve etkinliğini gördükçe, işin ciddiyetini ve boyutunu kavrıyor ve bunun kendisi
için ne kadar tehlikeli olduğunu anlıyordu. Bundan dolayı, bu gücü imha edip
etkisizleştirmek için elindeki bütün imkanları kullanarak, Cemaate karşı çok
yönlü bir mücadeleye girişti.
Özellikle 1995-96 yıllarından itibaren TC, PKK ve münafıklarla yaşanan çatışma
sürecinin kendisine sağladığı avantajlar sayesinde eskiye nazaran Cemaatı daha
iyi tanımış ve hakkında daha fazla istihbarat sahibi olmuştu. Elindeki bu
bilgilerden istifade ederek Cemaate yönelik kapsamlı operasyonlar başlattı.
Böylece, camilere baskın, köylere baskın, Cemaatten bildikleri veya zan
ettikleri kişileri takibe alma, gece ev baskınlarıyla gözaltına alma veya
kaçırma, yakalayarak yoğun işkencelere tabi tutma, yargısız infaz etme, uzun
süre mahkemelere çıkarmadan gözaltında tutma, sorgularda insanın söylemekten
haya ettiği insanlık dışı yöntemlerle bilgi almaya çalışma, utanç verici tuzak
ve şantajlarla ajanlaştırma çabaları gibi, birçok çirkin yöntem ve taktikle
Cemaate darbe vurma ve yok etmeye yönelik geniş kapsamlı bir mücadele içerisine
girerek yoğun operasyonlar gerçekleştirdi.
Cemaat, PKK ve Münafıklarla çatışma döneminin başlamasıyla TC’nin bu ortamdan
her yönüyle azami derecede istifade etmeye çalışacağını biliyordu. Bunun için,
TC’nin provokasyon ve kontra faaliyetlerini teşhis ve tespit edip ortaya çıkarma
ve planlarını bozma doğrultusunda yoğun bir hassasiyet gösterip çaba harcıyordu.
Cemaat, kendi istihbarat kanalları vasıtasıyla TC’nin bu tahripkar çalışmaları
hakkında değişik yollardan detaylı bilgiler toplayarak, elde ettiği bu sıhhatli
bilgiler ışığında o güne kadar karanlıkta kalan bir çok noktayı aydınlığa
kavuşturdu. Böylece Cemaat, TC’ye bağlı istihbarat ve kontra örgütlerine karşı
kapsamlı bir mücadele içine girdi. Ulaştığı yeni bilgiler sayesinde geniş çaplı
karşı eylemler gerçekleştirdi. Bu faaliyetleri ve etkin eylemleri sonucu o güne
kadar Kürdistan genelinde derin devlete bağlı olarak çalışan bir çok ajan ve
çete yakalanarak sorgulandı. Bu ajan ve çetelerin bir kısmı Cemaate yönelik
çalışıyor, bir kısmı da, diğer rejim muhaliflerine karşı TC’nin yürüttüğü gizli
ve çirkin faaliyetlerin içinde yer alıyordu. Bunların verdiği bilgiler sayesinde
TC’nin Kürdistan’da yürüttüğü kirli savaşın içyüzüne dair önemli bilgi ve
belgelere ulaşıldı. Cemaatın bu etkin eylemleri rejimi çılgına çeviriyor,
Cemaate yönelik daha da vahşice saldırılar gerçekleştirmesine sebep oluyordu. Bu
şekilde 17 ocak 2000 Beykoz operasyonuna kadar TC ile derinden, sessiz ve
şiddetli bir çatışma süreci yaşandı.
Yukarıda kısaca Cemaatın mücadele seyri içinde yaşadığı iki belirgin dönem ve bu
iki dönem boyunca yürüttüğü faaliyetler ile karşılaştığı önemli sorunlara işaret
ettik. Özellikle ikinci dönem diye nitelendirdiğimiz süreç içerisinde gelişen ve
üzerinde çokça konuşulan, aynı zamanda bilinçli bir şekilde yalan ve yanlış
bilgilerle Cemaatı yıpratma malzemesi olarak kullanılan Cemaatın PKK, nifak
grupçuğu ve TC’ye bağlı kontra örgütleri ve çetelerle mücadelesi ve bu dönemde
meydana gelen olaylar, ileriki sayfalarda ayrı başlıklar olarak ele alınacak ve
detaylı bir şekilde izah edilecektir.
[
Geri Dön
] |