Emperyalist sömürgecilerin, kültür emperyalizmi yoluyla uzun süre devam eden
çalışmaları ve çabaları sonucu İslam Ümmetinin içine yerleştirdikleri
kavmiyetçilik fitnesi neticesinde, nispeten var olan Müslümanların siyasi
birliği bozuldu. Bu birliğin bozuluşu ve dağılışı sonrasında Ümmet coğrafyasında
ulus devletler dönemi başladı. Kürdistan’ın parçalanmışlığı ve Kürt sorununun
bugünkü şekliyle boy göstermesi, ortaya çıkan bu yeni durumla önemli derecede
bağlantılıdır. Her ne kadar ulus devletler döneminden önce Kürdistan coğrafyası
tek parçalı değildiyse de, günümüzdeki gibi çok parçalı da değildi. Aynı
zamanda, ırkçılık ve ayrımcılık ulus devletler dönemindeki düzeyde olmadığından,
Kürtler bugünkü boyutta sorunlar da yaşamıyordu. Kürtlerin bugün yaşadığı ağır
ve acı sorunlar, büyük oranda, ulus devletler döneminin başlamasıyla beraber
Kürtlere yönelik uygulamaya konulan ayrımcı ve asimilasyoncu politikaların
sonucudur.
Cemaat olarak Kürt ve Kürdistan sorununu, bugüne kadar İslam ümmetinin içinde
bulunduğu parçalanmışlık ve yaşadığı ciddi problemlerden kaynaklanan
olumsuzluklarla bağlantılı bir sorun olarak gördük. Kürtlere yönelik varolan
zulüm, adaletsizlik, ayrımcılık, inkar, asimile ve sömürünün, yaşadıkları
coğrafyalarda İslami hükümlerin ve ilahi adaletin hakim olmayışından, buralarda
hakim olan gayr-ı İslami rejimlerin yapısından kaynaklanan bir durum olduğuna
inandık. Aynı şekilde, bu sorunun çözümünü de ümmetin sorunlarının çözümü içinde
gördük ve bu şekilde yaklaşımda bulunduk. Yani, eğer İslam coğrafyasına İslami
adalet hakim olursa ve gayr-i İslami Tağuti rejimler ortadan kalkarsa, Kürtlere
yapılan haksızlık ve zulümlerin de son bulacağına inandık. Bu inanç, düşünce,
tavır, tutum ve yaklaşımlarımız İslami ölçülere dayanmakta olup, İslami ve
tevhidi dünya görüşümüzün bize kazandırdığı değerler ve bakış açısı gereği böyle
inanıyoruz.
Müslümanların ümmet ve imamet şuuruyla birbiriyle kenetlendiği, zulüm ve
ayrımcılığın olmadığı, herkesin yaratılış itibariyle eşit sayıldığı, üstünlüğün
sadece takvada olduğu, kimsenin kimseye üstünlük sağlayamayacağı, kimsenin
dilinden, renginden, isminden, yaşadığı coğrafya veya mensubu olduğu sınıf,
kavim veya aileden dolayı ayrıcalığa sahip olamayacağı veya aksine bu
özelliklerinden ve sıfatlarından dolayı hiç kimsenin haksızlığa uğrayıp
aşağılanamayacağı, ilahi adaletin ve hududullahın hakim olduğu birleşik bir
İslam ümmeti oluşturmayı arzulayarak, bu inanç ve hedefe ulaşmak amacıyla
mücadele etmeyi İslami akidemiz ve Nebevi İslam’ın gereği olarak gördük. Böyle
kutsal bir hedef uğruna mücadele etmeyi, çile çekmeyi, işkence görmeyi ve hatta
şehid olmayı iftihar olarak bildik. Bundan sonra da bu kutsal dava ve değerlere
bağlı kalarak, bunların uğruna mücadele etmeyi onur ve iftihar olarak bileceğiz.
Bu bizim İslami anlayışımız, şer’i görev ve sorumluluğumuzdur.
İslam’ın hakikatını anlamış Müslümanlar, hiçbir zaman dünyanın hiçbir yerinde
zulme rıza göstermez ve mazlumlara sırt çeviremezler. Çünkü mazlumun dinine,
diline, rengine ve soyuna bakmaksızın, sadece mazlum olduğu için desteklenmesi
gerektiğini İslam kendilerine emretmektedir. Zira zalim kim olursa olsun
kimliğine bakmaksızın zalime ve zulme karşı mücadele etmeyi, mazlum kim olursa
olsun kimliğine bakmaksızın yardımına koşmayı emreden çok sayıda ayet olduğu
gibi, örnek ve önder olan Peygamberimizin hayatında da bu konuda bize öğretici
ve yol gösterici birçok örnek ve uygulama vardır. Dolayısıyla, mazlum Kürt
halkının sorununu sadece Müslüman Kürtlerin sorunu olarak değil, hangi kavimden
olursa olsun bütün Müslümanların ve İslam Ümmetinin sorunu olarak görüyoruz. Bu
sorunun, adil bir şekilde ve İslam’a uygun olarak çözüme kavuşturulması için
bütün Müslümanların soruna el atmaları ve sahiplenmeleri gerektiğini
düşünüyoruz. Nasıl ki, İslam Ümmetinin diğer parçalarında veya dünyanın herhangi
bir yerinde haksızlığa uğrayan Müslümanların veya mazlum insanların sorunlarıyla
ilgilenmek ve maruz kaldıkları baskı ve zulmün son bulması için çabalamak İslami
sorumluluk gereği bütün Müslümanların görevi ise, aynı şekilde, Müslüman Kürt
halkına uygulanan baskı ve zulme karşı çıkmak ve bunun son bulması için mücadele
etmek de, her kavimden Müslümanların İslami görevi ve şer’i sorumluluğu olduğuna
inanıyoruz.
Bugüne kadar Kürt ve Kürdistan sorununu özele indirgemeyip, öncelikli bir konu
olarak öne çıkarmayışımız ve genel Ümmet sorunu içerisinde görüp bu şekilde ele
almamız sorunu görmezlikten geldiğimiz, inkar ettiğimiz veya ehemmiyet
vermediğimiz anlamında değildir. Tam aksine, bu konuda bizim de Cemaat olarak
İslam’ın dünya görüşü çerçevesinde bir bakış açımız, sorunun çözüme
kavuşturulması doğrultusunda İslami bir çözüm şeklimiz vardır. Çünkü, bir hayat
nizamı olan İslam, en büyük sorundan en küçük soruna kadar insanların bütün
sorunlarına çözüm getirdiği gibi, bu sorunu da çözmeye muktedirdir ve bununla
ilgili çözümü vardır. Bu sorunu İslami dünya görüşümüz çerçevesinde ele alıp,
değerlendirip, tahlil ve teşhis edip İslam’ın ölçüleri dahilinde çözüme
kavuşturmak için mücadele etmek İslami sorumluluğumuz olduğu gibi Cemaati
görevlerimizdendir. Bizim istediğimiz çözüm, Müslüman halkımızın inancına ve
kültürüne uygun düşen ve isteği olan İslam’a uygun çözümdür. Bununla beraber,
Müslüman halkımızın çıkarına uygun düşen ve İslam’a aykırı olmayan her türlü
çözümü desteklemek de İslami ve insani görevimizdir.
Kürdistan coğrafyasının dört bir yanında çeyrek asırdır cemaatleşerek İslami
faaliyet yürüten, bu faaliyetleri ve mücadelesi neticesinde halkın büyük bir
kesiminin destek ve sempatisini kazanarak geniş bir kitleyi temsil gücüne
kavuşan Hizbullahi Cemaat, Kürdistan merkezli ve mensuplarının çoğunu Müslüman
Kürtlerin oluşturduğu İslami bir hareket olarak Kürdistan ve Kürtlerle ilgili
her türlü sorun ve gelişmeyle direkt ilgilidir. Bu coğrafyada mücadele eden bir
İslami cemaat olarak Kürt ve Kürdistan sorunuyla ilgili gelişmelere, sorunun
çözümü doğrultusundaki yaklaşımlara ve bu çerçevede yapılan tartışmalara ilgisiz
kalması düşünülemez. Bu konuyla ilgili olumlu olumsuz bütün gelişmeler bölge
insanları olarak bizi de etkileyeceğinden Hizbullahi Cemaat, Kürt sorunu ve
Kürdistan davası ile ilgili bütün tarafların meseleye yaklaşım tarzını, maksat
ve hedeflerini, tutum ve uygulamalarını, takip ettikleri politika ve önerdikleri
çözüm yollarını yakından takip etmektedir.
Herkes şunu çok iyi bilmelidir ki; bugüne kadar Kürdistan davasını ve Kürt
sorununu kendi siyasi ikballeri için malzeme olarak kullananlar, Kürtlerin haklı
istek ve taleplerini bireysel veya örgütsel çıkarları için pazarlık konusu
yapanlar, bugüne kadar Kürt halkını ve davasını kendi tekelinde görüp, Kürt
halkının tek temsilcisi olduklarını iddia edenlerin hepsi bu davanın peşini
bıraksalar veya zaman zaman yaptıkları gibi, Kürt halkına ihanet edip teslimiyet
içine girseler dahi, biz Hizbullahi Cemaat olarak ve Kuran’ın hayat bahşeden
mesajına inanan Kürdistanlı Müslümanlar olarak, ilahi sorumluluğumuz gereği
hiçbir zaman Allah’ın doğuştan her insana bahşettiği ve İslam’ın her kişi ve
kavme tanıdığı haklar kapsamında olan Müslüman Kürt halkının temel İslami ve
insani haklarını savunmaktan vazgeçmeyeceğiz. Bu haklı istek ve taleplerin
peşini bırakmayacağız ve bu hakların elde edilmesi için mücadelemize devam
edeceğiz.
[
Geri Dön
] |