Cemaat, belirttiğimiz ve vurguladığımız haklı bir çok nedenden dolayı PKK’nin
ateşkes çağrılarını ve bu doğrultudaki girişimlerini samimi, dürüst ve gerçekçi
bulmuyordu. Nitekim daha sonraki gelişmeler Cemaatın, PKK hakkındaki düşünce ve
değerlendirmelerinin doğru olduğunu, şüphe, endişe ve tereddütlerinde haklı
olduğunu ortaya koydu. Böylece, PKK hakkındaki bilgi ve tecrübelerinin kendisini
yanıltmadığı bir kez daha doğrulanmış oldu. Çünkü, ateşkes girişimleri
doğrultusunda yaşanan bütün bu gelişmelerden kısa bir süre sonra PKK, Hizbullah
ile ateşkes kararı aldığı şeklindeki yalan haberi kamuoyuna ilan etti. Cemaatın
isminin kullanıldığı, ancak Cemaatın içinde olmadığı ve haberdar edilmediği bu
ateşkes haberi tamamen asılsız olup, PKK’nin bir senaryosu ve tezgahladığı
politik bir oyundan ibaretti.
PKK tarafından bölgede dağıtılan ve PKK merkez komitesi imzası taşıyan
bildiride, Hizbullah ile PKK’nin ateşkes kararı aldıkları haberi kamuoyuna
duyuruluyordu. Söz konusu bildiride, Hizbullah ile PKK’nin görüşüp konuştukları
ve ateşkes kararı aldıkları ifade ediliyordu. Ancak, bildirinin içeriği sadece
bu yalan haberden ibaret değildi. Bu bildiri, Cemaati töhmet altında bırakıcı ve
suçlayıcı çirkin bir üslupla kaleme alınmıştı. Sanki Cemaat, o güne kadar TC
tarafından oyuna getirilerek PKK ile çatışmaya sürüklendiğini ve kullanıldığını
kabul etmiş, PKK’nin o güne kadar söylediği her şey doğruymuş, Cemaat da
yanlışlığını anlayıp içine düştüğü bu durumdan kurtulmak için PKK’den yardım
istemiş, PKK de Cemaatın bu durumdan kurtulması için yardımcı olmayı kabul etmiş
şeklinde, haince ve düşmanca bir üslupla yazılmış, baştan sona kadar kurgu ve
hayal ürünü bir bildiriydi. Yani bu bildirinin tek amacı, o güne kadar PKK’nin
Cemaat hakkında söylediği bütün yalan ve iftiraları bu taktikle ve böyle bir
senaryoyla sözde Cemaatın dilinden doğrulatmaya çalışmaktı.
Oysa ki, böyle bir görüşme ve ateşkes anlaşması olmamıştı. Bu, PKK’nin Cemaate
karşı süregelen düşmanlık, iftira ve komplolarının yeni bir türüydü. PKK,
hazırladığı bu tuzağa kendisi düşmüş ve suçüstü yakalanmıştı. Bu suçu ve ihaneti
inkar edilemeyecek ve üstü örtülemeyecek kadar açıktı. Eğer PKK, bu yapılanların
kendisinin hayali bir senaryosu olmadığını ve Cemaat adına birileriyle böyle bir
işi yaptığını iddia ederse, çok kötü bir şekilde oyuna geldiğini ve
aldatıldığını kabul etmiş olacak ki bu da bağışlanmayacak büyük bir suç ve
teşkilati basitliktir. Usulen ve ahlaken Cemaat adına, Cemaatın izni ve bilgisi
dışında yapılacak bir görüşmeyi PKK’nin kabul etmemesi ve böyle bir görüşmeye
taraf olmaması gerekirdi. Çünkü, Cemaatın dışında böyle bir görüşme ve ateşkes
anlaşmasını kiminle yaparsa yapsın, bunun Cemaatı bağlamayacağını ve bir
geçerliliğinin olmayacağını en iyi bilmesi gereken PKK’dir. Eğer bunu bilinçli
yapmışsa -ki öyledir- PKK’nin böyle basit komplo, senorya ve aşağılık
yöntemlerle amacına ulaşacağını düşünmesi, saflıktan ve zavallılıktan başka bir
şey değildir. Çünkü, uzun süredir devam eden ve PKK’ye çok pahalıya mal olan bu
savaş, PKK’nin bu şekildeki iftira, yalan, karalama, komplo ve ithamlarla
Cemaate saldırmasından kaynaklanmıştı. O güne kadar hiç fayda görmediği bu yol
ve yöntemleri tekrar denemesi ve bu gayr-ı ahlaki tutumunu sürdürmesi hiçbir
şekilde onun faydasına değildi. Eğer gerçekten PKK, görüşme ve ateşkes
çağrılarında samimi olsaydı, sorunu daha da çözümsüzlüğe iten böyle bir
komplonun içinde olmaması ve bu yanlışı yapmaması gerekirdi.
Cemaat, kendisinden habersiz, kendi adına perde arkasında bazı oyunların
oynanabileceğini veya oynandığını düşünerek, o güne kadar PKK ile görüşme veya
ateşkes konusunda kendi inisiyatifi dışında sürdürülen çabaların ve yapılan
girişimlerin hiç birini ne desteklemiş ve ne de kabul etmişti. Hatta bu
doğrultuda kendisinden habersiz yapılan girişimleri düşmanlık olarak
değerlendiriyordu. Cemaatın böyle bir şeyi kabul etmeyeceğini, bu oyuna
gelmeyeceğini ve buna şiddetli tepki göstereceğini PKK’nin hesaplaması
gerekirdi. Böyle bir görüşmeyi PKK kiminle yapmışsa ve böyle bir kararı kiminle
almışsa alsın, bu tamamen Cemaate darbe vurmak için düşmanca tertiplenmiş bir
komplo ve tuzaktı. Aslı olmayan böyle bir haberin yayınlanması Cemaatın
kazanımlarını bertaraf etmeyi amaçlıyordu. Cemaatın bunu düşmanlık ve komplo
olarak kabul etmekten başka bir seçeneği yoktu. Nitekim bu ihanet ve komplo
girişimine Cemaat, bölge genelinde PKK’ye yönelik yoğun eylemler
gerçekleştirerek çok sert bir şekilde tepki gösterdi. PKK, o güne kadar olduğu
gibi, yaptığı bu çirkin işin cevabını ve karşılığını da eylemlerle aldı.
Cemaatın bu sert tepkisi üzerine PKK, ikinci bir bildiri dağıtmak zorunda kaldı.
Bu ikinci bildiride adeta tükürüğünü yalarcasına önceki açıklamalarını tekzip
ediyordu. Ayrıca hatasını düzeltmeye yönelik yumuşak ve özür dileyici bir üslup
kullanmıştı. Ancak bir bildiriyle bütün bu yapılan yanlışlıkların üstünü örtmek
ve sebep olduğu tahribatı düzeltmek o kadar kolay değildi. Zira böyle önemli bir
konuda Cemaat adı kullanılarak kamuoyuna gerçek dışı bir açıklama yapılmıştı.
Cemaatın bu komplodan gördüğü ve göreceği büyük zararları PKK’nin tekzibi ve
özrü telafi etmiyor ve menfi tesirlerini ortadan kaldıramıyordu.
[
Geri Dön
]
|