1992 yılından sonra, yani Hizbullah-PKK çatışma sürecinin başlamasıyla gelişen
olaylar neticesinde, bölgede güç dengeleri sarsıldı ve yeni bir durum ortaya
çıktı. Bugüne kadar hem TC ve hem de PKK, bu yeni durum ve gelişmelerden ne
şekilde, müspet veya menfi yönden etkilendikleri hususunda bilerek suskun
kalıyorlar. Bu çatışmalardan ve çatışmalar sonrası oluşan ortamdan kimin nasıl
ve ne derece zarar veya fayda gördüğünü itiraf etmeyip gerçekleri saklıyorlar.
TC, 1992 sonrası dönemde kazandığı ve elde ettiği başarılarının, Hizbullah-PKK
çatışma sürecinin başlaması neticesinde bölgede oluşan yeni ortam ve şartlardan
kaynaklandığı gerçeğini açıklamıyor ve bilinmesini istemiyor. Aynı şekilde,
PKK’de içine düştüğü kötü durumun nedeninin Hizbullah ile yaşadığı çatışmadan
kaynaklandığı gerçeğini açıklamıyor ve bilinmesini istemiyor. Çünkü her ikisi de
bu gerçeğin açıklanması durumunda bugüne kadar halka ve mensuplarına
söyledikleri yalanlarının ortaya çıkacağından ve gerçeğin anlaşılacağından
korkuyorlar.
TC, bu savaşı kaybetmek üzereyken PKK’nin beyinsizliği sonucu Hizbullah’a
dayattığı savaşın kendisine sağladığı avantajlar ve imkanlar sayesinde böyle bir
başarıyı elde etti. Ancak TC, Hizbullah-PKK çatışması sırtından kazandığı bu
başarıyı, bugüne kadar sürekli kendisinin özgücüyle kazanılmış bir zafermiş gibi
kamuoyuna ilan etti. Sanki daha önce aynı bölgede kötü durumda olan ve hiçbir
başarı gösteremeyen kendi silahlı güçleri değilmiş gibi, bu gelişmeyi kendi
silahlı güçlerinin başarısı olarak sahiplendi. TC’nin siyasi ve askeri
yetkilileri ve polis müdürleri konuyla ilgili her ağızlarını açtıklarında, 1992
sonrasında silahlı güçlerinin nasıl zafer kazandıklarını, nasıl tekrar bölgede
hakimiyet sağladıklarını, terörün kökünü nasıl kurutup zararsız ve marjinal hale
getirdiklerini ballandırarak anlatmayı sürdürmektedirler. Aklı başında bir insan
çıkıp; nasıl oldu da “Verelim kurtulalım” dediğiniz, hiçbir etkinlik
gösteremediğiniz, zayıf ve başarısız durumdan bugünkü başarılı duruma geldiniz?
diye sormamaktadır.
Aynı şekilde PKK’de, 1992 sonrasında Hizbullah ile girdiği çatışma neticesinde
bu kötü duruma düştüğünü itiraf etmek istemiyor. Çünkü, bugüne kadar halka ve
tabanına, TC’den ve ona bağlı kontra ve çetelerden aldığı darbeler neticesinde
bu kötü duruma düştüğü şeklindeki yalanının ortaya çıkmasından korkuyor. Bu
yalanlarının ortaya çıkmaması için bu durumu bilerek gizliyor. Bu gerçeği
herkesten çok daha iyi bilen PKK, yaşanan olayları ve bu olaylardan dolayı
başına gelenleri doğru tahlil edip değerlendirmeye tabi tuttuktan sonra,
kamuoyunun karşısına çıkıp mertçe ve onurluca; bu başarının TC’ye ait
olmadığını, kendi taktik ve stratejik hataları sonucu Hizbullah ile girdiği
çatışmada başarı gösteremediğinden zayıf duruma düştüğünü, bu çatışma
neticesinde bölgede etkinliğinin kırıldığını, yeni ortam ve şartların
oluştuğunu, TC’nin bu durumu fırsat bilip kendi lehine kullandığını, TC’nin
kendi başarısı olarak gösterdiği bu durumun gerçek anlamda TC’nin başarısı
olmadığını itiraf edip bu gerçekleri açıklaması gerekirken, hesabına gelmediği
için bilerek bunları gizlemeye devam ediyor. Halen deve kuşu misali başını kuma
sokarak gerçekleri görmek veya duymak istemiyor. Bu iki yüzlü ve basit
tutumuyla, kendisi dışında Kürdistan’da bir başka gücün olmadığı şeklindeki
yalanlarına tabanını inandırmaya çalışıyor.
Bugüne kadar bu konuda sözde gözlemci, uzman, tahlilci, yazar ve yorumcu
sıfatıyla yazı yazan, konuşan ve TV programları yapan insanların bir kısmı, TC
veya PKK’ye bağlı kişiler olduklarından ve bunların yalan bilgi ve haberleriyle
beslendiklerinden, bazıları korktuklarından ve bazıları da bu konuda yeterince
bilgi sahibi olmadıklarından dolayı bu gerçeği gündeme getirmemiş ve ele
almamışlardır. Böylece bugüne kadar kimse bu konuyu tartışmamış, irdelememiş,
üzerinde durmamış ve dolayısıyla bu gerçeğin anlaşılması ve açığa çıkması bu
şekilde engellenmiştir.
[
Geri Dön
]
|