ÇATIŞMALARI MENZİL GRUBU BAŞLATTI
Cemaatın iyi niyetli olarak ve sorumluluk bilinciyle ilettiği bu mesajdan sonra
da bu grubun tavır, tutum ve davranışlarında hiçbir değişiklik olmadı. Tam
aksine, Cemaat aleyhinde sürdürdükleri faaliyetlerinin dozajını daha da
arttırarak, fiili saldırı ve silahlı eylemlere yöneldiklerini gözlemledik. Bu
grubun dolduruluşa getirilmiş bazı adamları, Diyarbakır şehir merkezinde, bir
günde farklı noktalarda Cemaat mensuplarının önünü kesip gözü dönmüş bir şekilde
silahlı, satırlı ve sopalı saldırılarda bulunuyorlardı. Cemaatın faaliyet
yürüttüğü camilere gidip cami içinde sürtüşme ve kavga çıkarıyor, cami
faaliyetlerinin aksamasına, çocukların ve gençlerin cami faaliyetlerinden
uzaklaşmasına sebep oluyorlardı. Bu şekilde, cami çıkışında Cemaat mensuplarının
yollarını kesip saldırıyor, çatışma ortamı oluşturuyor ve arkadaşlarımızı
dövüyorlardı.
Sonraki dönemde sürekli propaganda malzemesi yaptıkları, İslami kamuoyunu
etkilemek ve Cemaatı kötü göstermek için duygu sömürüsü yaparak sık sık
fotoğraflarını yayınladıkları ve kendi arkadaşlarının ölümüyle neticelenen
çatışma da, aynı şekilde Cemaat mensuplarına yönelik başlattıkları ve aralıksız
devam ettirdikleri fiili saldırılarının neticesinde meydana gelen bir olaydı.
Ölümle neticelenen bu ilk olay, nifak grubu mensuplarının camiden çıkan Cemaat
mensuplarına saldırmaları sonucunda meydana gelmişti. Çıkan bıçaklı ve sopalı bu
kavga neticesinde kendilerinden bir kişi ölmüş, Cemaat mensuplarından da birkaç
kişi ağır şekilde yaralanmıştı. Yani bu çatışma, kendilerinin yalan bir şekilde
propaganda ettikleri ve her tarafa yaydıkları gibi, Cemaatın bu gruba
saldırısıyla çıkan bir olay olmadığı gibi, daha önce Cemaat tarafından planlanan
bir olay da değildi. Tam aksine, kendilerinin önceden planladığı, hazırlık
yaptığı ve bilinçli bir şekilde başlattıkları bir çatışmaydı.
Cemaatın o dönemde ulaştığı eylem gücü ve silahlı mücadelede kazandığı
tecrübeleri çok ileri düzeydeydi. Eğer Cemaatın önceden bu gruba karşı bir
saldırı niyeti olsaydı bu gruptan kaynaklanan tehlike bu şekilde büyümeden,
verdiği zararlar bu boyuta ulaşmadan ve bütün bu sıkıntıları yaşamadan bu grubu
etkisiz hale getirebilirdi. Ancak Cemaat, bütün bu güç ve imkanlarına rağmen,
şer’i açıdan vebal altına girmemek ve çatışmayı başlatan taraf olmamak için
askeri ve maddi güce başvurmadı. Bu saldırılarına uzun süre karşılık vermedi ve
silahlı çatışmaya girmekten özenle kaçındı. Ancak kendileri, sanki böyle bir
çatışmayı başlatmakla görevlendirilmiş ve kaçınılmaz bir şekilde buna
mecburlarmış gibi hareket ediyorlardı.
Bu grup, o güne kadar yoğun olarak sürdürdüğü saldırılarıyla yetinmeyerek
dağıttığı bir bildiriyle, Cemaate karşı savaş ilan ettiğini duyurdu. Bildiride;
grubun, yapılan şura toplantısı neticesinde Cemaatle çatışma kararı aldıklarını,
böyle bir çatışmaya cevaz veren fetvaya sahip olduklarını, böyle bir saldırıya
geçmenin İslami bir görev ve sorumluluk olduğunu, bu çatışmayı bölgenin ve
Türkiye’nin her tarafına yayacaklarını ilan ettiler. Bu doğrultuda, Cemaatı
tehdit eden ve gözdağı veren propaganda ve sözlü açıklamalarını
yoğunlaştırdılar. Bununla beraber, olaylardan habersiz, saf, İnkılabi bazı
Müslümanları kandırmak ve etkilemek amacıyla, İran’a bağlı olduklarını ve
İnkılap adına hareket ettiklerini, İran’ın bu çatışma için kendilerine fetva
verdiğini, silah desteğinde bulunduğunu, Cemaatın ise İnkılap ile bir
ilişkisinin olmadığını söyleyerek, yoğun bir propaganda kampanyası
yürütüyorlardı. Sanki İslam düşmanlarına ve küfür ordularına karşı savaşa
gidiyorlarmış gibi bir coşku ve heyecanla kaleme aldıkları söz konusu bildiride,
Cemaate karşı cihad ilan ettiklerini söylüyorlardı. Cemaati kısa sürede
bitirecekleri vehmiyle, işçi ve memurlarına birer ay izin aldırmış, bazı
esnaflarını da kısa süre için piyasadan çekmişlerdi. Bütün bu söyledikleri sözde
kalmayıp, gerçekten de Cemaate karşı ciddi bir şekilde silahlı eylemlerini ve
saldırılarını yoğunlaştırmaya başladılar.
Nifak grubunun aldığı bu genel savaş ilanı kararından sonra, Cemaat mensuplarına
karşı saldırı ve eylemleri o derece ileri düzeye vardı ki, birçok Cemaat mensubu
Cemaate başvuruda bulunarak, ya Cemaatin bunları engellemesini ve bu işin önünü
almasını veya kendilerine bireysel savunma ve saldırılara karşılık verme izninin
verilmesini talep ediyordu. Ancak nifak grubu, tek taraflı olarak Cemaatle
savaşma kararı aldığı ve yoğun bir şekilde her gün değişik noktalarda Cemaat
mensuplarına karşı silahlı saldırı gerçekleştirdiği halde Cemaat, bu grubun
adamlarına karşı genel bir saldırı başlatmadı. Bunların silahlı saldırılarını
yoğunlaştırdıkları o dönemde Cemaat merkezi, bunların şiddetli saldırılarına
maruz kalan Diyarbakır’daki Cemaat mensuplarına gönderdiği bir talimatla, bu
grupla çatışmadan kaçınılmasını, eğer zorunlu olarak çatışmaya girilse bile
öldürücü darbenin vurulmamasını, Cemaat mensuplarının sadece kendilerini savunma
ve can güvenliklerini korumaya çalışmalarını istiyordu.
Gerçekten de İslam tarihinde örnekleri çokça görülen ve ortaya çıktıkları her
dönemde Müslümanlara ağır darbeler vuran, İslam ve Müslümanların önemli zararlar
görmesine neden olan nifak hareketleri gibi, bu nifak hareketi de birçok yıkım
ve tahribata neden oldu. Bu grubun başlattığı bu çatışma süreci ve meydana
getirdiği fitne, büyük bir imtihan dönemi, her açıdan zorlu, sıkıntılı ve
meşakkatli bir süreçti. Hem zahiri olarak iki İslami grup arasındaki bir çatışma
olmasının manevi ve psikolojik zorlukları ve hem de fiziki olarak Müslümanların
kendi bünyelerinde ortaya çıkan bir tümör olması nedeniyle telafisi mümkün
olmayacak büyük zararlara, kısa sürede iyileşmeyecek ve kapanmayacak derin
yaraların açılmasına sebep olduğundan, Müslümanlara verdiği acı ve eziyetler çok
büyüktü.
[
Geri Dön
]
|