Kuran’ı Kerim ve onu tebliğ eden, açıklayan, uygulayarak pratize eden
Peygamberin sünnetini her işte ölçü ve kaynak olarak kabul eden Müslümanlar,
bireysel ve toplumsal hayatlarını Kur’an ve sünnete göre tanzim etmekle
yükümlüdürler. Bu görev cemaatsiz yerine getirilemeyeceğinden, Müslümanların
cemaatleşerek organizeli bir güç şeklinde faaliyet yürütmeleri ve mücadele
etmeleri gerektiği de Kuran ve sünnetin kendilerine yüklediği bir sorumluluktur.
Bu sorumluluğu yerine getirmek gayesiyle, hem yerel düzeyde ve hem de ümmet
düzeyinde çok sayıda İslami grup ve cemaat mücadele sahasına çıkmıştır. Bu
cemaatlerin istenilen anlamda görev ve sorumluluklarını yerine getirebilmeleri,
hedeflerine ulaşabilmeleri ve etkin bir mücadele yürütebilmeleri için, işbirliği
ve vahdet içinde olmaları zorunludur. Bu, İslami bir vecibe olduğu gibi, aklın
ve mücadele mantığının da gereğidir. Ancak maalesef Müslümanlar, bu önemli işi
ihmal ettiğinden veya gerçekleştiremediğinden, dünyanın her tarafında birçok
ağır sorunla karşı karşıya kalmış, sorunlarına çözüm bulmada ve hedeflerine
ulaşmada başarı gösterememişlerdir.
Cemaat olarak ilk günden beri, aynı amaç, gaye ve hedefler doğrultusunda
mücadele eden, temel konularda ayrılık içinde olmayan İslami grup ve
cemaatlerin, İslami kardeşlik hukuku çerçevesinde bir araya gelip, bir çatı
altında yapısal bir birliktelik oluşturmaları, güç ve kuvvetlerini
birleştirmeleri gerektiğini düşünüyor ve bunu İslami bir zorunluluk olarak
görüyoruz. Ancak böyle bir vahdetin gerçekleşebilmesi, bunun sağlıklı ve kalıcı
olabilmesi için, ilkeli, bilinçli ve gönüllü birlikteliğe dayanması gerekir. Bu,
tamamen içiçe geçmiş, aynı yapı içerisinde erimiş, hiçbir ayrılık düşüncesinin
ve hesabının olmadığı bir birliktelik olmalıdır. Böyle önemli bir iş için bir
araya gelip bu birlikteliği oluşturacak fert veya grupların, birlikte faaliyet
yürütecekleri ortak cemaatleşme ve mücadele yöntemleri üzerinde anlaşarak, bir
yapının temel taşları ve bir bedenin azaları gibi birbirine kenetlenerek bir
bütünlük oluşturmaları gerektiğine inanıyoruz.
Bireysel ve grupsal çıkarlar gözetilerek, samimiyetten uzak bir şekilde,
koalisyon türü ittifaklar veya ticari ortaklıklar benzeri birliktelikler
oluşturup buna vahdet demek gerçekçi olmadığı gibi İslami de değildir. Bu
şekilde gerçekleştirilen bir birlikteliğin hiç bir zaman kalıcı ve müspet sonuç
vermeyeceğini ve Müslümanların faydasına olmayacağını, aksine İslam adına
yapılan böylesi İslami dayanaklardan yoksun, gerçeklerden uzak, ilkesiz
girişimlerin davaya zarar vereceğini düşünüyoruz. Daha önce bu şekilde İslami
vahdet adına yapılan ve İslami bir temele dayanmadığı için hüsranla neticelenen
bazı deneme ve girişimleri görmüştük. Bu yanlış girişim ve denemeler bir çok
Müslüman’ın davadan soğumasına ve bir çoğunun da bozulup verimsizleşmesine sebep
olmuştu. Bunun için, hiç kimsenin menfi sonuçları bütün Müslümanları etkileyecek
böylesi girişimlerde bulunup Müslümanların vahdeti gibi ciddi işleri
basitleştirmeye ve İslami davaya zarar vermeye hakkının olmadığına inanıyoruz.
Bu inancımız gereği Cemaat olarak faaliyetlere başladığımız ilk günden bugüne
kadar hiçbir zaman ilkesiz, şuursuz, bilinçsiz, sun’i, mevsimlik, zorlama,
gösterişe veya maddi çıkarlara dayalı birlikteliklere tevessül etmedik. Bu
doğrultudaki yaklaşım ve girişimleri ciddiye almadık ve ehemmiyet vermedik.
Böyle bir teklifle gelen veya böyle bir yaklaşım içinde olan hiçbir kişi veya
gruba prim vermedik. Böyle oluşumların içinde yer almadığımız gibi, destek de
vermedik. Değişik münasebetlerle Cemaatle irtibatı olan ve değişik düzeylerde
Cemaatle görüşüp fikir alış verişinde bulunan bir çok İslami grup ve şahsiyet,
Cemaatın tavrının bu olduğunu ve bu tavrında çok ciddi ve tavizsiz olduğunu çok
net bir şekilde müşahede etmişlerdir.
Bugüne kadar bu doğrultuda Cemaate, paralel çalışma, dirsek teması, program
birliği, ortak şura, eylem birliği vb. koalisyon türü sınırlı ve şartlı
birliktelik teklifleriyle gelen Müslümanlara; “Müslümanların gönüllü
birlikteliğini sağlamaktan uzak, yapay ve samimiyetten uzak bu tekliflerin hiç
birisine gerek olmadığı gibi, bizim böyle işlere harcayacak fazla zamanız da
yoktur. Hiçbir yere bağlı olmadığınızı, bağımsız İslami bir hareket olduğunuzun
güvencesini bize verin, başka bir şey istemiyoruz. Grup taassubu ve liderlik
sevdasında olmadığımızı size göstermek için, her şeyimizle size bağlanacağız ve
siz bizi idare edin. Eğer bu ağır sorunlarımıza çözüm bulabilirseniz size
minnettar da kalacağız” demişizdir. Menzil grubuyla yaşadığımız bütünleşmede de
aynı samimi tavrımızı ortaya koymuştuk. Bu birliktelik sürecini başlatırken
tamamen bu samimi anlayış ve İslami endişelerle hareket etmiştik. Ancak maalesef
bu samimi tavrımızı istismar edip birçok acı olayın yaşanmasına sebep oldular.
[
Geri Dön
] |