Ana Menü
   ANA SAYFA

   İLETİŞİM

   SİTEDE ARA

   SİTEYİ ÖNER

   BASIN BÜROSU

   ŞEHİTLER ALBUMÜ
Bir Ayet - Bir Hadis
Bir Ayet:
Allah ve Resûlü bir ise hüküm verdigi zaman, inanmis bir erkek ve kadina o isi kendi isteklerine göre seçme hakki yoktur. Her kim Allah ve Resûlüne karsi gelirse, apaçik bir sapikliga düsmüs olur. Ahzap/36

Bir Hadis:
Bir insanın gerçek zenginliği, onun bu dünyada yaptığı iyiliklerdir.
En Son Eklenenler
Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

Cemaati Rehberi M...

Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

HİZBULLAH REHBERİ...

Hizbullah Rehberi...

Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

ŞEHADETİNİN 23. Y...

HİZBULLAH CEMAATİ...

HİZBULLAH CEMAATİ...

HİZBULLAH CEMAATİ...

MUHTEREM EDİP GÜM...

ŞEHADETİNİN 22. Y...

Hizbullah Cemaati...

MUHTEREM EDİP GÜM...

MUHTEREM EDİP GÜM...

ŞEHADETİNİN 21. Y...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH BASIN B...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

YENİ ZELANDA’DAKİ...

ŞEHADETİNİN 19. Y...

KENDİ DİLİNDEN HİZBULLAH - 14.BÖLÜM

KÜRTLERİN VE KÜRDİSTAN’IN TARİHİNE KISA BİR BAKIŞ

Kürt ulusu, tarihi kaynaklara göre en az 3500 yıldır kesintisiz bir şekilde bugünkü yaşadığı topraklar üzerinde yerleşik bir hayat sürdürmektedir. Türk devlet şovenizmi bir asırdır bu gerçeğin aksini iddia etmiş, asılsız ve boş iddiasını ispat etme gayreti içinde olmuştur. TC, bu nafile çabaları doğrultusunda her ne kadar Kürt halkının kökleri, tarihi ve diline dair çeşitli safsata tezler ileri sürmüşse de, bunlara kendisi dahil kimseyi inandıramamıştır. Bir asra yakındır sürdürülen bu ırkçı çabalar bilimsel ve tarihi gerçekleri değiştirememiştir. Müslüman Türk kardeşlerimiz şu gerçeği bilmelidirler ki, kendileri henüz yerleşik hayata geçmeden ve bu topraklara gelmeden çok önceleri Kürtler, bugün yaşadıkları bu topraklar üzerinde yerleşik bir hayat sürdürmekteydiler. Bu, inkar edilemez tarihi bir gerçektir. Kürtlerin kökleri, tarihleri ve dilleri hususunda çağımızda yapılan bilimsel araştırmaların dışında, Osmanlı, İran, Arap ve Avrupa arşivlerinde bu konuyla ilgili yeterli derecede bilimsel veriler ve tarihi belgeler mevcuttur. Bu konuları merak eden ve bu hususta araştırma yapmak isteyen herkes bu kaynaklara müracaat edebilir. Amacımız Kürtlerin soy, dil, tarih ve kültürleri ile ilgili konuları irdelemek olmadığından, burada bu konuların detayına girmiyoruz.

Kürt halkı İslamla müşerref olduktan sonra, İslam’ın ilahi mesajının insanlığa ulaştırılması ve İslam adaletinin yeryüzünde yayılması amacıyla, cihad dahil yürütülen bütün hizmetlerin içinde yer almıştır. İ’lay-ı kelimetullah için hiçbir fedakarlıktan geri kalmamış, İslam’ın hakimiyeti uğruna sadıkane bir şekilde bütün imkanlarını seferber etmiştir. İslam tarihinin her döneminde, İslam ümmetinin vahdet ve bütünlüğünün korunması için her türlü özveride bulunmuştur. Kürtler, İslam tarihi boyunca İslami hakimiyet ve İlahi adaleti esas alan ve bu doğrultuda hizmet eden bütün yönetimlerle yardımlaşma ve işbirliği çerçevesinde samimi ve dostane ilişkiler içerisinde olmuş ve bu yönetimlerle beraber hareket etmişlerdir. Aynı topraklarda beraber yaşadıkları veya komşu oldukları Müslüman kavimlerle İslami kardeşlik ve iyi komşuluk ilişkileri içerisinde dostça yaşamışlardır. Tarihi süreç içerisinde Allah'ın kendilerine verdiği bazı fırsatları kendi ulusal çıkarları doğrultusunda kullanmamış, tam aksine herkese örnek teşkil edebilecek bir uygulamayla ve üstün bir ahlaki meziyetle bu fırsatları, İslam dininin yükselişi ve İslam ümmetinin çıkarları doğrultusunda kullanmışlardır. Selahattin-i Eyyubi bu örneklerden sadece bir tanesidir.

Kürtler, tarihin bazı dönemlerinde bağlı bulundukları yönetimlerin hakim idarecileri tarafından ihanete uğradıkları, arkadan hançerlendikleri, İslami kardeşlik ve dostlukla bağdaşmayan gayr-ı insani uygulamalara tabi tutuldukları halde, hiçbir zaman o zalim yöneticilerin mensubu oldukları Müslüman kavimlerle bir düşmanlık veya kavim çatışması yaşamamışlardır. Bugüne kadar yaşanan savaş ve çatışmalar içiçe beraber yaşadıkları Müslüman kavimlerle değil, zalim idareci ve yönetimlerle olmuştur. İslam birliğinin dağılma sürecine girdiği ve ümmet topraklarının Emperyalist güçlerin saldırısına uğradığı ve işgal edildiği dönemlerde Kürtler, Emperyalist işgalci güçlere karşı sürekli beraber yaşadıkları diğer kavimlerle omuz omuza İslam topraklarının savunulması ve bağımsızlığı, Müslüman halkların kurtuluşu ve özgürlüğü uğruna savaşmışlardır. Bu savaşlarda çok sayıda şehid vermiş, büyük oranda can ve mal kaybına uğramışlardır. Kürtlerin bu tutumu; Türkiye, İran, Irak ve Suriye olmak üzere, yaşadıkları bütün ülke ve toprak parçalarında aynı şekilde olmuştur.

Kemalist zulüm rejiminin iddialarının aksine Müslüman Kürt halkı, kendi ulusal çıkarları için Emperyalist işgalcilerle işbirliğine yanaşmamış ve beraber yaşadıkları diğer Müslüman kavimlere hiçbir zaman ihanet etmemiştir. Özellikle, TC’nin sürekli olarak dış destekli olmakla itham ettiği, yalan ve iftiralarla karaladığı Kuzey Kürdistan’da Şeyh Said ile Güney Kürdistan’da Şeyh Mahmut Berzenci’nin İslam-i ve insani hak taleplerine dayalı kıyamları, Emperyalist güçler tarafından hiçbir şekilde desteklenmemiştir. Bu kıyam önderleri, maddi ve siyasi çıkarlarını değil, İslami inanç ve düşüncelerini esas aldıklarından Emperyalistlerle işbirliğine girmemişlerdir. Eğer bunlar Emperyalistlerle işbirliği içine girselerdi, bu kıyamların siyasi sonuçlarının çok daha farklı olacağı bilinen bir gerçektir. Birinci dünya savaşı sonrasında dünyanın ve özellikle Ümmet coğrafyasının yeniden şekillendiği, Emperyalist işgalciler tarafından masa başında haritaların çizildiği ve paylaşımın yapıldığı o dönemde, Emperyalistlerle işbirliği sonucu bir ulusun içinden bir çok devlet meydana getirilirken veya toplam nüfusları birkaç yüzbini veya bir milyonu geçmeyen bir çok devletçik oluşturulurken, çok açıktır ki eğer Müslüman Kürt halkı işgalci Emperyalistlerle işbirliğine girseydi, bu büyük nüfusu ve stratejik ehemmiyeti olan coğrafyasıyla devletsiz kalmayacak, bugünkü dağınıklık ve parçalanmışlık içinde olmayacaktı. Bu bir hakikat olup hiç kimse tarafından inkar edilemeyecek kadar açık ve ortadır.

Emperyalist devletler, Osmanlılar zamanında kısmen varolan İslam birliğinin bozulması için uzun süre çaba sarf ettiler. Osmanlı devletinin yıkılması ve Ümmet içerisinde ulus devletlerin meydana getirilmesiyle hedeflerine ulaşan Emperyalist güçler, fiili işgale son verip İslam coğrafyasını terk ederken, geriye bazı sorunlu bölgeler ve çözüme kavuşturulmayan ihtilaflı konular bıraktılar. Aynı şeyi dünyanın başka alanlarında da yaptılar. Gelecekte bu ihtilafları kendi siyasi ve ekonomik çıkarları doğrultusunda kullanmak ve buraları kendilerine bağlı tutup, bu alanlardaki etkinliklerini sürdürebilmek için, bilinçli olarak böyle sorunlu bölgeler ve noktalar meydana getirdiler. Kürdistan’ın parçalanmışlığı ve Kürt sorunu, Emperyalist işgalcilerin geride bıraktıkları bu sorunlu bölgelerden ve ihtilaflı konulardan bir tanesidir. Çıkarlarına uygun düştüğü için Kürdistan’ı birkaç parçaya bölen Emperyalist devletler, sanki ortaya çıkan bu haksız durumun sorumluları kendileri değilmiş gibi, sonraki dönemlerde de sürekli olarak kendi siyasi amaçları ve çıkarları doğrultusunda Kürt sorunuyla yakından ilgilenmiş, sözde sorunun çözümü doğrultusunda bazı yaklaşımlar içinde olmuş ve bu konuyu kendi politik çıkarlarına alet etmeye devam etmişlerdir.

Nispeten var olan İslam birliğinin dağılma sürecine girdiği ve Ümmet içerisinde ulus devletlerin ortaya çıktığı yirminci asrın başlarında Kürdistan dört önemli parçaya bölünerek farklı ülkelerin egemenliğine bırakıldı. Kürtleri kontrollerinde bulunduran ve Kürdistan’a egemen olan bölge ülkeleri, sürekli olarak zulüm ve baskı politikalarıyla Kürtlerin haklı taleplerine karşı çıkmış, bu hakları inkar edip görmezlikten gelmişlerdir. Bu ülkeler, insani ve İslami olan haklarını isteme doğrultusunda Kürt halkı içinden çıkmış hareketlere sert bir şekilde müdahale etmiş, bu hareketleri çoğu zaman acımasız bir şekilde kanla bastırmışlardır. Sözde Kürt sorununa ilgi gösteren ve Kürtleri destekliyormuş gibi görünen Emperyalist Batılı devletler de, bu ülkelerdeki siyasi ve ekonomik çıkarlarını gözeterek, Kürtlere yapılan bu zulümlere ya seyirci kalmış veya bu ülkelere askeri, siyasi ve ekonomik destek sunarak bu zulümlerine ortak olmuşlardır.

Kürtleri egemenliklerinde bulunduran bölge ülkeleri, süregelen baskı ve zulüm politikalarının yanında, zaman zaman bu soruna el atıp sahiplenmiş, açık veya gizli bir şekilde bu sorunu birbirlerine karşı koz olarak kullanmış, böylece sürekli olarak siyasi emelleri ve ekonomik çıkarları doğrultusunda istifade etmeye çalışmışlardır. Bu samimiyetten uzak, art niyetli, çıkarcı yaklaşımlar, Kürt sorununun çözümsüz kalmasına ve daha da ağırlaşmasına sebep olmuştur. Ayrıca bu ülkeler, ilişki kurdukları ve sözde destekledikleri Kürt hareketlerinin yozlaşmalarına, hedef ve amaçlarından sapmalarına ve neticede başarısızlığa uğramalarına da bir noktaya kadar neden olmuşlardır. Hem Kürtleri egemenliklerinde bulunduran bölge ülkelerinin ve hem de bölge dışındaki güçlerin bu çıkarcı, fırsatçı ve sömürücü politik müdahaleleri sonucu Kürt sorunu çözümsüz kalmaya devam ettiği gibi, Kürt toplumunun bünyesinde telafisi ve tedavisi kısa sürede mümkün olmayan; toplumsal, kültürel, inançsal, ekonomik ve siyasi birçok sorun ortaya çıkmıştır. Bu çok yönlü müdahaleler neticesinde Kürt halkına inanılmaz acılar çektirilmiş, Kürt halkı rahat yüzü görmemiş ve Kürdistan hiçbir zaman sükunete kavuşmamıştır.

Yirmi birinci asrın başında bulunduğumuz bugünlerde dahi Kürt sorunu halen çözüme kavuşturulmamış ve aynı şekilde önemli bir sorun olarak canlılığını ve tazeliğini korumaya devam etmektedir. İlgili bölge ülkelerinin sorunun çözümü hususunda bir irade ortaya koyamamaları, kendi başlarına soruna çözüm bulmaktan uzak oluşları ve çözümsüzlükte direnmeleri, bölge dışındaki Emperyalist güçlere daha fazla müdahale imkanı ve gerekçesi sunmaktadır. Günümüzde Emperyalist güçlerin Kürt sorununa ilgi ve alakaları daha da artmış, geçmişe nazaran daha açık bir şekilde müdahale ettikleri görülmektedir. Kürt sorununun çözümsüz kalması ve bu şekilde varlığını devam ettirmesi, bölgesel ve uluslararası güçlerin kendi çıkarları doğrultusunda soruna el atmalarına ve bu sorunu kullanmalarına zemin oluşturmaktadır. Bu çok yönlü müdahaleler sonucu, günümüzde Kürdistan’daki siyasi ve toplumsal istikrarsızlık ve huzursuzluk belirgin bir şekilde müşahede edilmektedir. Bu sorundan kaynaklanan çatışma, sürtüşme, ihtilaf, gerginlik ve huzursuzlukların, gelecekte daha da yoğunluk kazanarak devam edeceği, hem ilgili bölge ülkelerinin ve hem de uluslararası büyük güçlerin gündemlerini uzun süre işgal edeceği kesindir.

Kürdistan merkezli bütün örgütlerin, özellikle de Kürdistan’ın Müslüman halkının inancının ve kültürünün temsilcisi, toplumsal, siyasi ve insani haklarının gerçek savunucusu olan Hizbullahi hareketin ve bütün Kürt halkının, tarihten gelen bu önemli soruna; hissiyattan uzak, sorumlu, akıllı, bilinçli ve ciddi bir şekilde yaklaşmaları gerekir. Soruna ilgi duyan, samimi ve dürüstçe yaklaşım sergileyen herkesin, uzak ve yakın tarihte bu sorun etrafında gelişen ve yaşanan olayları, sorunun günümüzde ulaştığı boyutu ve gelecekte yaşanması muhtemel gelişmeleri çok iyi bilip görmesi ve buna göre hareket etmesi lazımdır. Aynı şekilde, geçmişte ve günümüzde bölgesel ve bölge dışı güçlerin Kürdistan’da oynadıkları oyunlar, takip ettikleri ve uyguladıkları strateji ve politikalar, soruna yaklaşım tarzları, niyet, hedef ve amaçları çok iyi anlaşılmalı ve kavranmalıdır. Bu şekilde bütün yönleriyle bu sorunu ve bu sorunla bağlantılı gelişmeleri anlamadan, görmeden, kavramadan, iyi tahlil ve teşhis etmeden, zamanında ve yerinde doğru bir tutum ve tavır ortaya konulamayacağı gibi, hedefe ulaştırıcı doğru bir mücadele tarzı da geliştirilemez. Dolayısıyla, bütün bunlar bilinmeden ve yapılmadan, sağlıklı çözüm yolları da bulunamaz.

Kürdistan toprağı İslam toprağıdır ve buranın gerçek sahibi Müslüman Kürt halkıdır. Bu halkın bütün sorunlarının çözümü ancak İslamla mümkündür. Müslüman Kürt halkının İslami inancına aykırı ve iradesi dışında dayatılacak çözümler geçerli ve kalıcı olmayacaktır. Bu gerçek göz önünde bulundurulmadan, çözüm adı altında yapılacak her düzenleme veya dayatma beraberinde başka sorunlar ile zulüm ve haksızlıklar getirecektir. Böyle bir durum ise sorunu daha da ağırlaştırıp çözümsüzlük içerisine itecektir. Kürdistan merkezli İslami bir hareket olarak, Müslüman halkımızın İslami ve insani haklarını savunmak, tarihten gelen siyasi, ekonomik, toplumsal ve kültürel sorunlarına İslam adaleti çerçevesinde çözümler bulmak, yüz yüze bulunduğu adaletsizlik, baskı ve zulmü sona erdirip özgürlüğüne kavuşması için mücadele etmek bizim İslami görevimizdir.

[ Geri Dön ]

İlan ve Mesajlar
 
 
 
Şehid Rehber
Şehidlerin Hayatı
Savunmalar
Manifesto


K. Dilinden Hizbullah


Anasayfa | Videolar | Arama | Siteyi Öner | Mobil | İletişim | Yukarı Git