PKK, Marksist-Leninist ideoloji temelli, silahlı propagandayı esas alan bir
örgüt olarak mücadele sahnesine çıktı. Silahlı propaganda ilkesi gereği eylemler
gerçekleştirerek varlığını ilan etti. Ortaya çıktığı 1980 öncesi dönemde
kendisine engel olarak gördüğü veya kendisiyle işbirliğine yanaşmayan bazı
aşiret ağalarını düşman hedef olarak belirleyip, feodalizmle savaş adı altında
birkaç alanda bunlarla silahlı çatışmaya girdi. Ayrıca, bölgede bazı aşiret ve
aileler arasında eskiden beri süregelen düşmanlık ve kan davalarını çok çirkin
bir şekilde kullanıp, toplumda varolan bu ilkel ve cahili düşmanlıklarda aynen
gerici feodaller gibi taraf oldu. Bazı aileler ve aşiretlerle işbirliği yapıp
bunların muhalifi diğer aile ve aşiretlere savaş açtı. PKK, hiçbir ahlaki ilke
ve kural tanımadan, amaçlarına ulaşmak için her yolu mubah gören bir anlayışla,
toplumsal çelişkileri ve ihtilafları örgütsel çıkarları için kullanarak,
muhaliflerini bertaraf etmeye ve bu şekilde bölgede hakimiyet kurmaya çalıştı.
Bu mücadele tarzı ve taktiklerle bölgede varlık gösterip kısmi bir etkinlik
sağladıktan sonra, bu sefer kendisi ile aynı ideolojiyi paylaşan ancak farklı
örgütlenmeler içinde olan diğer Kürt sol gruplara baskı uygulayarak aralarında
var olan ayrılıkları çatışmaya dönüştürdü. Özellikle 12 Eylül askeri cuntası
öncesinde bölgede, diğer sol gruplarla çok yoğun bir çatışma süreci yaşadı. Bu
çatışmalar sonucunda taraflardan çok sayıda insan öldürüldü. Hiçbir tarafla
ilgisi olmayan, sadece çatışmaların sürdüğü alanlarda yaşayan sade vatandaş ve
köylülerden de bir çok insan bu çatışmalarda hayatını kaybetti. PKK, bu
çatışmalar neticesinde Marksist Kürt gruplarından bazılarını o dönemde etkisiz
hale getirmeyi başardı. Aynı şekilde o dönemde, İslamcı gençlik olarak bilinen
kesimle özellikle Batman’da aylarca süren silahlı bir çatışma dönemi yaşadı.
Ancak birçok sol grupla ittifak oluşturduğu ve eylem birliği yaptığı halde, bu
çatışmalarda İslami kesime karşı bir üstünlük veya başarı elde edemedi. Böylece,
ortaya çıktığı ilk günden günümüze kadar Kürdistan’da çok sayıda insanın
ölümüyle sonuçlanan ve çok kanın akmasına sebep olan birçok çatışmaya öncülük
etti. Kendisi dışında kimseyi kabul etmeme ve tahammülsüzlük, ortaya çıktığı
günden beri PKK’nin en belirgin yapısal özelliğidir.
12 Eylül askeri cuntasının Türkiye genelinde olduğu gibi Kürdistan’da da tüm
halka, özellikle de ideolojik hareketlere uyguladığı yoğun baskı, işkence, imha
ve sindirme politikası sonucu bütün örgüt, parti ve siyasi kadrolar önemli
ölçüde etkisiz hale getirildi. Sadece örgüt kadroları değil, ideolojik ve siyasi
düşünce sahibi insanların çoğu yakalandı. Yakalanamayanlar ya yurt dışına kaçtı
veya uzun süre gizlenmek zorunda kaldılar. PKK’nin bazı kadroları, 12 Eylül
öncesi veya sonrasında yurtdışına kaçma fırsatı buldular. Bu şekilde PKK,
yurtdışında yeniden örgütlenme ve toparlanma şansını yakaladı. (Yurtdışına çıkma
şekilleri ve bu fırsatı nasıl elde ettikleri, yurtdışında kaldıkları süreç
boyunca gördükleri destek ve yardım ayrı bir konu olup, burada bunlara
girmiyoruz). Yurtdışında yeniden örgütlenip toparlanan PKK, 1984 yılında ülkeye
dönen küçük bir militan grubunun yaptığı bazı eylemlerle yeniden mücadele
sahnesine çıkma fırsatını buldu. Bu eylemlerle birlikte yeniden içine girdiği
silahlı mücadele süreci, diğer Kürt örgüt ve partilerine nazaran PKK’ye büyük
bir avantaj sağladı. Bölgenin tek silahlı ve savaşan örgütü olması nedeniyle
Kürdistan’daki diğer gruplardan daha etkin bir konuma ulaştı.
Yeniden mücadele sahnesine çıkıp silahlı eylemler başlatmanın kendisine
sağladığı avantajı ve elde ettiği başarıyı fırsat bilen PKK, bu güçlü konumunu
diğer gruplara karşı çok kötü bir şekilde kullandı. Aynen 12 Eylül öncesi
dönemde olduğu gibi, kendisine boyun eğmeyen grup, aşiret, aile ve şahısların
tümüne savaş açtı ve acımasızca saldırdı. Muhalif düşünce sahiplerinin
yapılanmasına ve varlık göstermesine müsamaha göstermedi. Sadece ideolojik
muhaliflerine değil, 12 Eylül öncesinde olduğu gibi bu dönemde de, kendisi gibi
Marksist olan Kürt gruplarına da baskı uygulayarak, bunların varlık
göstermelerine tahammül etmedi. Bu grupların çoğu PKK’nin silahlı mücadeledeki
yanlış strateji ve taktiklerini onaylamadıkları ve PKK ile aralarında derin
görüş ayrılıkları olduğu halde, ya güçsüzlüklerinden veya PKK ile TC arasındaki
çatışmalarda taraf olmak istemediklerinden dolayı PKK ile çatışmaya girmekten
kaçındılar. Bu Kürt gruplarının bazıları da ideolojik ve siyasi olarak meseleye
yaklaşıp, PKK’nin kendileri için bir şans olduğunu düşünerek, aralarındaki
örgütsel ve düşünsel ayrılıklara rağmen PKK’ye destek verdiler. Ancak buna
rağmen PKK, kendisi dışında Kürdistan’da hiçbir Kürt sol grubunun varlık
göstermesine izin vermedi ve yaşama hakkı tanımadı. Bu grupların birçoğuna baskı
uygulayıp maddi güç kullanarak, ya imha edip dağıttı, ya bölgeden kaçmalarını
sağladı, ya da teslim alıp kendisine katarak etkisiz hale getirdi.
PKK, bu acımasız ve vahşi tutumunu sadece muhalifleriyle sınırlı tutmadı. Kendi
içinde yaşadığı örgütsel ihtilaf ve ayrılıkları da her zaman şiddet kullanarak
bastırma yoluna gitti. PKK içinde bugüne kadar çok sayıda örgüt içi infaz olayı
yaşanmıştır. Ancak bu infazların çok cüzi bir kısmı kamuoyuna yansımıştır.
Özellikle Apo’nun yakalanmasından sonra TC’ye karşı sergilediği teslimiyetçi
tavrıyla beraber PKK’nin içine sürüklendiği yeni süreç ve benimsediği
politikalara karşı çıkan ve örgütün bu tavrını kabul etmeyen dağ kadrolarından
çok sayıda elaman PKK tarafından değişik taktiklerle öldürülmüştür. Bu infaz
olayları PKK mücadelesinin her döneminde olmuş ve bugüne kadar süregelmiştir.
Hiç şüphesiz PKK’nin Kürt örgütleriyle yaşadığı çatışmalarda öldürdüğü veya
ölümüne sebep olduğu insanlar ile örgüt içi ihtilaflar ve ayrılıklar nedeniyle
öldürdüğü insanların toplam sayısı, TC ile uzun süre yaşadığı silahlı
çatışmalarda verdiği kayıpların çok daha üzerindedir.
[
Geri Dön
] |