1984 yılından itibaren PKK’nin TC’ye karşı başlattığı ve geliştirerek devam
ettirdiği silahlı mücadele dönemiyle beraber bölge halkı, iki ateşin ortasında
sıkışmış bir vaziyette kaldı. Müslüman Kürt halkının büyük çoğunluğu gayr-ı
İslami ideolojik yapılarından dolayı hem TC’yi ve hem de PKK’yi sevmiyordu.
Çatışmalardan uzak duran, çatışan taraflara mesafeli yaklaşan ve destek vermeyen
bölge halkının bu tavrı, büyük acı çekmesine ve zorluklar yaşamasına neden oldu.
Hem TC ve hem de PKK, halkı kendi yanlarına çekmek için baskı politikası
uyguluyorlardı. Her ikisini de gönülden sevmeyen ve desteklemeyen bölge halkı,
bu tavrının bedelini çok ağır bir şekilde ödedi. Bölge halkını korku ve baskıyla
sindirip yanına çekmeyi amaçlayan TC ve PKK’nin saldırıları sonucu bölgede;
çocuk, kadın, yaşlı, genç günahsız çok sayıda insan feci bir şekilde öldürüldü.
PKK, TC’nin zorla koruculaştırdığı köylere veya düşman hedef olarak belirlediği
yerlere baskınlar düzenleyerek, toplu öldürmeler dahil birçok insanı acımasız
bir şekilde katletti. Aynı şekilde, TC tarafından birçok insan PKK’ye yardım
veya yataklık iddiasıyla gözaltına alınarak, işkencelere tabi tutulup zindanlara
atıldı. Bölge halkının bir kısmı bu ağır hayat şartlarına ve baskılara
dayanamayıp asırlardır yaşadıkları topraklarını, köylerini ve evlerini içleri
yanarak terk etmek ve Batı bölgelerine göç etmek zorunda kaldı. Sadece TC’nin
değil, PKK’nin baskıları nedeniyle de çok sayıda köy boşaltıldı ve çok sayıda
insan göçe zorlandı.
PKK ile hiçbir ilişkisi olmayan bir çok insan, istemediği ve karşı olduğu halde
silah zoru ve ölüm korkusuyla PKK’ye yardım etmek zorunda kalıyordu. PKK
tarafından bir çok ailenin erkek ve kız çocukları zorla evlerinden alınarak dağa
çıkarılıyordu. Halkın büyük çoğunluğu vermek istemediği halde, cezalandırma veya
vergilendirme adı altında büyük paralar ödemek zorunda bırakılıyordu. Buna karşı
çıkan, para vermek istemeyen veya isteksiz davrananlar çok sert ve acımasız bir
şekilde cezalandırılıyordu. Birçok insan hem PKK’yi sevmediğinden ve hem de
TC’nin zulmünden korktuğu için PKK’nin evlerine veya köylerine uğramasını
istemiyordu. Ancak PKK’liler, bilinçli olarak bu tip insanların köylerine veya
evlerine gidiyordu. Özellikle TC, bu insanların, köylerine ve evlerine gelen
PKK’lileri engelleyecek ve karşı çıkacak güçlerinin olmadığını çok iyi bildiği
halde, PKK’liler evlerine veya köylerine gelmiş, buralardan ihtiyaçlarını temin
etmiş suçlamasıyla çok sayıda insanı gözaltına alıp uzun süre gözaltında tutup
işkence ediyor veya zindanlara atıyordu.
TC’nin silahlı kontra güçleri bazen PKK’liler gibi giyinip köylere gidiyor,
kendilerini PKK’li olarak tanıtıp, bir müddet misafir kaldıktan sonra köyü terk
ediyorlardı. Daha sonra, PKK’liler kılığında gittikleri bu köylere bu sefer
jandarma veya özel tim olarak gidip köylülere “Aldığımız istihbarata göre buraya
PKK’liler gelmiş ve siz de onları barındırmış ve yardım etmişsiniz” diyerek bu
insanları gözaltına alıyorlardı. Bu şekilde, çok çirkin ve gayr-ı insani bazı
taktiklerle kendilerince halkın samimiyetini ölçmeye çalışıyorlardı. Oysa ki
bunlar, Kürt halkının, örf, gelenek ve kültürü gereği evine düşmanı dahi giderse
onu kovmadığını, evine alıp ikramda bulunduğunu biliyorlardı. Aynı şekilde bu
insanların, sevmedikleri ve istemedikleri halde köylerine giden TC’nin silahlı
güçlerine de ikramda bulunduğuna kendileri defalarca şahit olmuşlardı. Ayrıca TC
güçleri, çok iyi biliyorlardı ki bu insanların silahlı ve örgütlü böyle bir güce
karşı koyup, onları köylerine veya evlerine almama gibi bir imkanları da yoktu.
Oysa ki PKK ile ilişkileri olmuş, köylerine veya evlerine PKK’liler gelmiş diye
TC güçlerinin bu şekilde hışmına ve zulmüne maruz kalan bölge halkı, bazı
alanlarda TC’nin silahlı güçleriyle PKK’lilerin anlaşmalı bir şekilde yan yana
yaşadıklarını çok iyi biliyordu. Çünkü bir dönem bölgenin bazı yerlerinde bazı
karakollar veya askeri birlikler, kendi sorumluluk alanlarında eylem yapmamaları
için PKK’nin o alandaki birimleriyle ilişki kurup anlaşıyorlardı. Bu ilişki ve
karşılıklı anlaşma gereği birçok karakol ve askeri birliğin bulunduğu köylere,
askerlerin gözleri önünde PKK’lilerin giriş çıkış yaptığına ve barındığına bölge
halkı tanıklık etmişti.
TC, bölge halkına olan yabancılığından, halkı tanımadığından ve güvenmediğinden
dolayı, bölge insanlarının hepsini suçlu ve düşman gören bir tutum içine giriyor
ve bu doğrultuda halka acımasızca baskı ve dayatmalarda bulunuyordu. Bu şekilde
TC, bilerek veya bilmeyerek bu zulüm ve baskı politikalarıyla, PKK’nin taktik ve
stratejilerini daha kolay ve hızlı bir şekilde hayata geçirmesine yardımcı
oluyordu. TC’nin bu yanlış uygulamalarını bilen ve bunlardan istifade etmeyi
amaçlayan PKK, tarafsızlığıyla bilinen veya kendisini desteklemeyen birçok köy
ve aileye taktik icabı açıktan giderek, TC’nin bu insanlara baskı yapmasının
ortamını bilinçlice hazırlıyordu. Bu taktik uygulamalarıyla binlerce insanın TC
tarafından yakalanıp baskı ve işkence görmesini sağlıyor, böylece Kürdistan’da
TC ile halk arasındaki çelişkiyi ve düşmanlığı derinleştirmeyi amaçlıyor ve
bunda başarılı da oluyordu.
Şu bir gerçektir ki, PKK’yi bugünlere getiren, böylesine hızlı ve kısa bir süre
içinde gelişip, büyüyüp, güçlenmesini sağlayan PKK’nin kendi marifeti, başarısı,
doğru ideolojisi, stratejisi, taktik ve politikaları veya hareket tarzı
değildir. Tam aksine TC’nin bölge halkı nezdindeki gayr-ı meşruluğu ve zulme
dayalı yanlış politikaları, PKK’nin bu şekilde güçlenmesini ve gelişmesini
sağladı. PKK’nin o dönemde bölgede alternatifinin olmaması, halkın başka bir
tercih ve seçeneğinin bulunmaması, TC’nin yanlış uygulamaları ve baskılarıyla
birleşince, bütün bu yanlış strateji ve taktiklerine rağmen PKK’nin layık
olmadığı ve hak etmediği bir şekilde büyüyüp gelişmesi için uygun ortam ve
şartlar sağlanmış oldu.
[
Geri Dön
] |