Cemaatın mesajına PKK’nin verdiği cevap ve sunduğu seçeneklere bakılacak olursa,
bu her üç seçeneğin de aynı anlama geldiği ve sonuçlarının aynı noktaya vardığı
görülecektir. Aklı başında her insan bilir ki, bu üç seçeneğin hangisi kabul
edilirse, sonuç itibariyle bir hareket için ölüm ve yokluktan başka bir netice
vermez. Bu üç seçeneği tek tek ele alıp, bunları niçin kabul etmediğimizi ve
kabul etme durumunda sonuçlarının ne olacağına kısaca bakalım.
Birinci seçenek olan Cemaatın PKK’ye katılıp önderliği altında mücadele etmeyi
kabul etmesi, uzun yıllara dayanan mücadelesini terk edip kendisini fesh etmesi
demektir. Cemaat, PKK’den farklı bir inanç, dünya görüşü ve düşünce yapısına
sahip olduğu, PKK’nin inanç, ideoloji ve mücadele yöntemini kabul etmediği ve
gayr-ı İslami olarak gördüğü için ayrı bir mücadele ve örgütlenme içine
girmişti. Eğer yılların birikimi ve emeği olan bu çalışmasından vazgeçip PKK’ye
katılacaksa, bu kadar uzun bir süre zahmetler çekip zorlu bir mücadele ve
örgütlenme faaliyeti yürütmesine ne gerek vardı? İlk günden bunu kabul eder,
bütün bu zahmetleri çekmez ve bu sıkıntıları yaşamazdı. Ayrıca, rejime muhalif
olmanın şartı PKK’ye katılmak ve onun önderliği altında mücadele etmektir
şeklindeki akıl ve mantık dışı saçma bir kuralı kim koymuş? Hangi onurlu insan
veya hareket bu saçmalığı kabul edebilir? Bu seçeneği kabul etmek bir hareket
için kendisini feshetme, teslimiyet ve yok olma olduğundan, Cemaatın böyle bir
zilleti kabul etmesi mümkün değildi. Bundan dolayı böyle bir teklifi kabul
etmedi.
İkinci seçenek olan bölgeyi terk etme de aynı zamanda bir başka şekilde yokluk
ve ölümdü. Cemaat; beş fert, on fert, yüz fertten oluşan küçük bir grup, bir kaç
aile veya bir kabile değildi ki bölgeyi terk etmesiyle iş bitsin. Ayrıca bütün
bu insanların bölgeyi terk etmesini teklif etmek, gerçekleşmeyecek akıl ve
mantık dışı bir teklifti. Uzun bir mücadele geçmişi olan, çile, emek, kan ve
gözyaşıyla yoğrularak bugünlere kadar gelen, on binlerce elemanı, yüz binlerce
sempatizanı, büyük bir potansiyeli ve halk tabanı olan bir hareket olarak
Cemaat, bütün bu değerleri ve kazanımlarını PKK gibi mulhid bir parti ve
ideoloji için terk edemez ve bir kenara bırakamazdı. Böyle bir teslimiyet veya
tavizkar tutum, bütün bu insanlara ihanet olup, hepsini ölüme terk etmekten
başka bir anlam ifade etmezdi. Dolayısıyla bu şartı kabul veya böyle bir eğilim
sergilemek cemaatsel faaliyetlere son vermek, mücadele sahnesinden kaçmak ve yok
olup gitmekti. Böyle bir şartı kabul etmek, ne İslami sorumluluk ve ne de
mücadele onuru ile bağdaşmayan bir tutum olup bağışlanmayacak bir suçtu.
Üçüncü seçenek ise direkt olarak maddi güç ve imhayla karşı karşıya kalmaktı.
Yani ilk iki seçenek, Cemaatı silahsız ve savaşsız bir şekilde teslim almayı,
sindirmeyi, eritmeyi, hareket olarak yok edip mücadele sahnesinden bertaraf
etmeyi hedeflerken, üçüncü seçenek doğrudan savaşı ve imhayı dayatarak yok
etmeyi amaçlıyordu. Eğer dikkat edilirse her üç seçeneğin netice itibarıyla
ulaştığı nokta, Cemaat olarak yok olma, mücadele sahnesinden silinme ve ölümdür.
Yani açıkça ve net bir şekilde PKK, kendi aklınca Cemaat için sadece tasfiyeyi,
imhayı ve yok olmayı öngörmüştü.
Görüldüğü gibi bu seçeneklerin hiçbirisi onurlu ve bağımsız bir hareketin kabul
edebileceği türden değildi. Müslüman, muttaki, gayretli, onurlu, sabırlı,
çilekeş ve mustaz’af insanların yıllarca emek vererek, alınteri ve gözyaşı
dökerek, kanlarıyla yoğurup, bir usta hassasiyetiyle örerek bina edip bu günlere
kadar getirdikleri Hizbullahi hareketin, bu aşağılık baskılara boyun eğip böyle
bir zilleti kabul etmesi elbette düşünülemezdi. Cemaat, yılların birikimi olan
İslami mücadelesini, Marksist, Leninist ideolojinin Kürdistan’daki taşeronu,
İslam düşmanlarının Kürdistan’daki piyonu mülhid ve zalim PKK’nin keyfi arzuları
için terk edemezdi. Bir kanser tümürü gibi daha fazla büyüyüp gelişsin, Müslüman
Kürt toplumunu içeriden kemirip ifsada sürüklesin ve şimdiye kadar yaptığı gibi
zulümlerine yenilerini eklesin diye cemaatsel İslami çalışmalarından vazgeçemez
ve tatil edemezdi. Nitekim böyle bir onursuzluğu kabul etmeyip Allah’a tevekkül
ederek, şereflice direnmeyi seçti.
[
Geri Dön ] |