1992 öncesi dönemde TC, Kürdistan’da tam anlamıyla bir çıkmaza girmişti. Bölge
halkı başta olmak üzere, o dönemde bölgede görev yapan devlet memurları, iş
adamları, basın mensupları ve olayları takip edip gözleyen herkes, TC’nin
yaşadığı zaafiyete ve içine girdiği krize tanıklık etmiştir. PKK’nin planlı ve
programlı bir şekilde strateji ve politikalarını hayata geçirmesi ve hızlı
ilerleyişi karşısında TC’nin gerilediği, bölgede etkinliğini kaybettiği ve
olayları kontrol edemediği herkesin bildiği ve kabul ettiği bir gerçektir. TC,
Kürdistan’a yönelik uygulamaya koyduğu hiçbir siyasi, askeri, iktisadi, kültürel
plan ve programını hayata geçiremiyor ve amaçladığı hedeflerine ulaşamıyordu.
Bölgede durumu kendi lehine çevirmek için yaptığı her atak ve girişim
başarısızlıkla sonuçlanıyordu. Bölgeye yönelik hayata geçirmek istediği plan ve
projelerini büyük propaganda kampanyalarıyla desteklediği halde uygulamada
başarılı olamıyordu. Aynı şekilde, TC’nin psikolojik savaş ve propaganda
merkezleri bütün çabalarına rağmen yürüttükleri dezenformasyon faaliyetlerinden
bir netice elde edemiyorlardı. TC, bu savaşta o denli yorgun düşmüş ve bataklığa
saplanmıştı ki, en üst düzey yetkililerin ağzından “Verelim kurtulalım” tarzında
sesler yükselmeye başlamıştı. TC, bu savaşı kazanmaktan ümidini kesmiş, en az
zararla nasıl bu işten kurtulacağının arayışı içine girmişti.
Kürdistan’da PKK’nin iyi durumuna karşılık TC’nin içinde bulunduğu kötü durum,
acizlik ve çıkmazı görmek için o tarihlere geri dönüp, o dönemde yaşanan
olaylara bakmakta ve hatırlamakta fayda vardır. TC’nin o dönemdeki durumunu
maddeler halinde kısaca şöyle sıralayabiliriz:
-1992 öncesi dönemde TC ile PKK arasında yaşanan çatışmalarda PKK’nin eylem
üstünlüğü vardı. TC’nin silahlı güçleri etkili ve başarılı operasyonlar
yapamıyordu. Çıkan çatışmalarda TC askeri açıdan büyük zayiatlar veriyordu.
-TC’nin silahlı güçleri bölgede rahat hareket edemiyordu. Hareket ve manevra
kabiliyetleri çok zayıflamıştı. PKK’nin saldırılarından dolayı bir noktadan bir
başka noktaya askeri birliklerin intikalinde zorluk çekiliyordu.
-TC’nin Kürdistan’da görev yapan askeri ve sivil güçleri psikolojik çöküntü ve
moral bozukluğu içindeydiler. Kimse bölgeye görevli olarak gitmek istemiyordu.
Kürdistan’a göreve gidenler cepheye veya savaş bölgesine gider gibi korku ve
stres hali yaşıyorlardı. Hiç kimse çocuklarının Kürdistan’da askerlik yapmasını
istemiyordu. Çocukları bölgeye giden aileler, her an ölüm haberleri gelecek diye
korku ve endişe içinde yaşıyorlardı.
-TC’nin Kürdistan’daki kurum, kuruluş ve müesseseleri bölgede fonksiyonlarını
icra edemiyorlardı. Bu kurumların çalışanları, araç, gereç ve tesisleri
saldırıya uğruyor ve tahrip ediliyordu. TC, bunların güvenliğini sağlamakta aciz
kalıyordu.
-Özel sektörde iş yapan veya devlet ihalelerini alan müteahhit firmalar rahat ve
korkusuzca iş yapamıyorlardı. Devlet bunların iş ve can güvenliğini
sağlayamadığından, bunlar bölgede iş yapmak ve can güvenliklerini garantiye
almak için PKK’ye haraç verip anlaşma yoluna gidiyor, bunu yapmayan birçok kişi
veya firma ise işi yarıda bırakıp kaçmak zorunda kalıyordu.
-TC, güvenlik nedeniyle askeri harcamalara öncelik verdiğinden, bütçesinin büyük
çoğunluğunu Kürdistan’daki savaşa ve askeri harcamalara ayırıyordu. Bundan
dolayı sadece Kürdistan’da değil, Türkiye’nin diğer bölgelerinde de yatırım
yapamıyordu. Bu savaş yüzünden Türkiye sürekli ekonomik krizler yaşıyordu. Resmi
ağızlardan verilen rakamlara göre bu savaşta TC’nin zararları veya harcamaları
100-150 milyar dolar ve gayri resmi rakamlara göre ise 400-500 milyar dolar
olarak ifade ediliyordu.
-TC, Kürdistan’ın bazı yerlerinde alan hakimiyetini kaybetmişti. PKK’nin etkin
olduğu veya alan hakimiyeti kurduğu bazı yerlere giremiyor ve operasyon
düzenleyemiyordu.
-TC, bölgenin büyük çoğunluğunda özellikle kırsal alanda asayişi sağlamakta aciz
kalıyordu. Hatta bir çok yerde kendi birliklerinin güvenliğini sağlamakta,
karakol ve üslerini korumakta ciddi olarak zorlanıyordu. Bundan dolayı bazı
yerlerdeki karakol ve askeri tesislerini boşaltmak zorunda kalmıştı.
-TC’nin silahlı güçleri geceleri hareket etme kabiliyetini yitirmişti. Askeri
birlik ve karakollar kendi sorumluluk alanlarında gece meydana gelen birçok
olaya müdahale edemiyorlardı. Bu karakol ve birliklerin en yakınlarında dahi bir
olay meydana gelse müdahale edemiyor ve sabah olmayıncaya kadar olay yerine
gidemiyorlardı.
-Bölgenin birçok karayolunda, özellikle ikindi saatlerinden itibaren PKK
tarafından yollar kesiliyor, kestikleri yolların kontrolünü saatlerce elinde
tutuyor, durdurulan araçlardan indirilen insanlara propaganda yapıyor, haraç
alıyor, bunlardan istediğini öldürüyor veya istediğini yanına alıp götürüyordu.
TC, bu yolların güvenliğini sağlayamıyor, bütün bu olaylara engel olamıyor ve
seyirci kalıyordu.
-TC, bütün çabalarına, cazip maddi vaatlerine, tehdit, baskı ve şantajlarına
rağmen koruculuk sistemini oturtamıyordu. Bölge halkı koruculuğu kabule
yanaşmıyordu. TC’nin zorla silah verdiği ve koruculaştırdığı bazı insanlar
fırsat bulunca silahları geri veriyor veya bu işten kurtulmak için bölgeden
kaçıyorlardı.
-TC, bölge halkı tarafından sevilmediğinden halktan yardım görmüyordu. Bundan
dolayı bütün baskı, zorlama ve cazip vaatlerine rağmen muhbir ve ajan bulmada
zorluk çekiyordu.
-TC, ajanlaştırma ve muhbirleştirmede başarısız kaldığından, bölgeden yeteri
derecede bilgi toplayamıyor ve istihbarat sıkıntısı çekiyordu. Bunun sonucu
olarak bölgedeki birçok uygulamasında başarısız kalıyordu. İstihbarat
eksikliğinden dolayı önünü göremiyor, rahat hareket edemiyor, isabetli kararlar
alamıyor ve etkin operasyonlar düzenleyemiyordu.
-Ajanlaştırılan veya korucu olan insanların büyük bir kısmı bu işi zorla kabul
ettiklerinden dolayı istekli ve gönülden TC için çalışmıyorlardı. Hatta bir çoğu
PKK ile anlaşmalı bu işleri kabul ediyordu. Bunlar TC’den ziyade PKK’ye hizmet
ediyorlardı.
-TC, PKK’nin boykot, gösteri, kepenk kapatma vb. bir çok kitlesel eylemini
önleyemiyordu. Bu eylemleri önleme, kontrol etme veya etkisiz hale getirmek için
yaptığı müdahalelerde başarısız kalıyordu.
-TC, bütün propagandalarına, tehdit, şantaj ve baskılarına rağmen PKK’ye
katılımlara engel olamıyordu. TC’nin yanlış politikaları ve bölge insanına karşı
baskıcı tutumu, PKK’ye katılımları adeta teşvik ediyordu.
-Kürdistan halkının büyük bir kesimi tarihi süreç içinde bir şekilde TC’nin
zulmüne maruz kaldığı için TC’yi sevmiyor ve güven duymuyordu. Böylece TC ile
halk arasında büyük bir kopukluk yaşanıyordu. Halk TC’ye destek vermiyor, hatta
yanındaymış gibi bir görüntü vermekten dahi sakınıyordu. PKK’yi sevmeyen ve
düşman olan siyasi grup, fert ve aileler dahi böyle davranıyorlardı. Bu durumun
tek nedeninin PKK’nin korkusu olduğunu söylemek büyük bir yanılgı olup, bölge
insanının sosyolojik ve tarihi gerçeklerini bilmemektir. Bölge halkının büyük
çoğunluğu PKK’yi sevmediği ve desteklemediği gibi, TC’yi de sevmiyor ve
desteklemiyordu.
[
Geri Dön
]
|