BİRLİKTELİK SÜRESİNCE CEMAATIN SAMİMİ TAVRI
Cemaat, Müslümanların vahdet içinde daha güçlü ve kuvvetli bir şekilde varlık
gösterebileceklerini, dağınık ve küçük gruplar halinde kalmaları durumunda güç
ve enerjilerini boşuna heder edeceklerini, bundan dolayı aynı düşünce, amaç ve
hedefler doğrultusunda mücadele eden, temel ve asli konularda görüş ayrılığı
olmayan fert ve grupların, cüz’i ve fer’i meselelerdeki ayrılık ve ihtilaflarını
bir kenara bırakıp, bu temel ve asli konular etrafında bir araya gelmeleri
gerektiği inancındaydı. Cemaat, bu inancı ve İslami sorumluluğu gereği hiçbir
çıkar ve ikbal endişesi taşımadan, samimi bir tavır sergileyerek bu birliktelik
sürecini başlattı. Bu grubun mahalli, lokal ve küçük bir grup olmasına
bakmaksızın, sadece İslami vahdete verdiği önemden dolayı böyle bir bütünleşmeyi
kabul etti.
Bu inanç, samimiyet ve dürüstlüğünü bu birliktelik süreci boyunca hep korudu ve
devam ettirdi. Bundan dolayı bu bütünleşme süreci boyunca hiçbir zaman bu
birlikteliği bozucu en ufak bir tutum ve tavır sergilemedi. Bu birliktelik
anlayışına aykırı veya bunu bozacak davranışlardan özenle kaçındı. Bu işten
zarar görme kaygısı taşıyarak, grup çıkarlarını gözetme gibi gizli bir niyeti
veya planı hiçbir zaman olmadı. Cemaatın, İslami endişe ve sorumluluk anlayışı
dışında gizli kapalı hiçbir düşünce, niyet ve hesabı olmadığı gibi, bu
birliktelik süreci boyunca bu samimi ve sorumlu tutumun aksini gösterecek hiçbir
tavır, uygulama ve davranışı da olmadı.
Cemaatin, bu süreç boyunca İslami vahdet ve kardeşliğe aykırı veya bu süreci
bozacak hiçbir niyetinin olmadığı, bir taktik icabı grupsal çıkarları için bu
işe girişmediğinin en bariz kanıtı, bu grupla beraber olan Zeki Savaş’ın
bütünleşme sürecinin başlamasıyla, Dicle Üniversitesi ve bütün Diyarbakır’ın
öğrenci işleri sorumluluğuna getirilmesidir. Diyarbakır’da üniversitede okuyan
ve Diyarbakır Cemaat faaliyetleri içinde olan birçok kardeşimiz, Cemaatin
değişik alanlarındaki çalışmalarının içerisinden çıkıp gelmişlerdi. Bunlardan
bazıları geldikleri yerlerdeki Cemaat faaliyetleri içinde değişik alanlarda
sorumluluk almış kişilerdi. Cemaat, bunları çok iyi tanıyor ve vereceği her
görevde kendilerine güveniyordu. Bu kardeşlerimiz Menzil grubunu ve bu gruba
bağlı şahısları hiç tanımadıkları halde direkt Zeki Savaş’ın sorumluluğuna
verildiler. Aynı şekilde yıllarca Diyarbakır merkezinde Cemaatın faaliyetleri
içinde bulunan ve halen değişik alanlarda bu faaliyetlerini sürdüren yüzlerce
öğrenci, yeni düzenlemeyle Zeki Savaş’ın sorumluluğu altında cemaatsel
çalışmalarını yürütmeye başladı. Cemaat faaliyetleri içerisinde sorumlu
düzeyinde yer alan, tecrübe, yaş, kültür ve mücadele içerisindeki geçmişleriyle
bu göreve daha uygun birçok Cemaat mensubu olmasına rağmen, böylesine önemli bir
sorumluluk Zeki Savaş’a verildi.
Hiçbir ayrılık düşüncesi ve grup çıkarı gözetilmeden, sadece İslami davanın
çıkarı ve geleceği düşünülerek; “Kendisi yerlidir, alanı daha iyi tanıyor,
üniversiteyi bitirdikten sonra Diyarbakır’da kalacak, mücadele içinde yetişsin,
gelişsin ve tecrübe kazansın” düşüncesiyle hareket edilip böylesi önemli bir
görev Zeki Savaş’a verildi. Cemaat, onun Menzil grubuyla olan beraberliğini ve
geçmişini bilerek, ancak bunu göz önünde bulundurmadan, isteyerek kendisine bu
görevi verdi. Bunun gibi o grup içerisinde olan birçok kişiye de aynı şekilde
değişik düzeylerde önemli görevler verildi. Bu görevlendirmeler yapılınca
önceden bu konuda karşılıklı bir mutabakat veya anlaşma söz konusu değildi. Çok
tabii bir şekilde, sadece dava endişesiyle hareket edilerek, grup taassubundan
tamamen soyutlanmış samimi bir yaklaşımla böyle bir görevlendirme yapıldı.
Eğer Cemaat bu işe girişince sadece kendi çıkarını düşünseydi, art niyetli,
hesaplı veya ön yargılarla meseleye yaklaşsaydı, bu şekilde samimi davranmaz ve
böylesine önemli sorumlulukları bu grubun elemanlarına bırakmazdı. Özellikle
Cemaatin o dönemde bölgenin tümünü kapsayan etkin faaliyetleri, kuşatıcılığı ve
büyüklüğü göz önünde bulundurulursa, hem keyfiyet ve hem de kemiyet olarak
böylesine küçük bir gruba ihtiyacının olmadığı daha açık ve net bir şekilde
görülecektir. Ayrıca, eğer Cemaat, İslami sorumluluk ve dava endişesi taşımadan
sadece bir taktik veya plan gereği böyle bir birlikteliği kabul etseydi bu
şekilde samimi davranmazdı. Bu grubu etkisiz hale getirmek, faaliyetlerini
engellemek veya Cemaat potası içinde eritmek için başka yollara başvurabilirdi.
Ancak dürüst ve samimi hareket ettiği için bu yolların hiçbirisine tevessül
etmediği gibi, bu dürüstlüğün aksini ortaya koyacak hiçbir uygulaması da olmadı.
[
Geri Dön
]
|