ÇATIŞMALAR ÖNCESİ GELİŞMELER
Bu birlikteliğin ayrışmayla son bulması ve herkesin kendi eski durumuna
dönmesiyle mesele bitmedi. Ayrılma sonrasında da bunlar kişiliklerine yerleşen
ve alışkanlık hali alan bu nifak ahlakını terk etmediler. O zamana kadar
yaptıkları bütün bu fitne ve bozgunculuk yetmiyormuş gibi, içine düştükleri
suçluluk psikolojisiyle daha da saldırganlaştılar. Ondan sonra da sürekli olarak
Cemaati karalama, aleyhte propaganda yapma, faaliyetlerine engel olma gibi
tahripkar çalışmalarına aralıksız devam ettiler. Fırsat buldukları her yerde;
üniversitelerde, liselerde, camilerde, esnaf arasında ve toplumun her kesiminde
bu fitnelerini yaygınlaştırarak devam ettirdiler. Nerede iki Müslüman’ı bir
arada görseler yaklaşıp bu konuları gündeme getiriyor ve Cemaatı kötülüyorlardı.
Cemaatın ilgilendiği veya üzerinde çalıştığı ve bu konulardan habersiz insanlara
yaklaşıp bu ihtilafları gündeme getirerek, bu insanların bozulup İslami
faaliyetlerden ve hatta İslamdan uzaklaşmalarına sebep oluyorlardı.
Bu nifak grubunun elemanları camilere gidiyor, cami içerisinde ayrı gruplar
oluşturuyor, Cemaatın camilerdeki faaliyetlerine engel olmak, bozmak ve provoka
etmek amacıyla camideki çocukları yanlarına çağırıyor; “Bunların yanına
gitmeyin, bunların yaptıkları İslami faaliyet değildir. Bunlar yarın elinize
silah verip sizi eylemlere gönderecekler. Biz büyük bir cemaatız, bizim yanımıza
gelin, biz size ders vereceğiz” şeklinde konuşmalar yapıyorlardı. Cami içinde
ayrı gruplar oluşturarak Cemaatın cami faaliyetlerini engellemeye
çalışıyorlardı. Bu bozgunculuk ve fitnelerine karşı çıkan ve onlara yüz vermeyen
genç ve çocuklara cami içinde saldırma, sataşma, dövme gibi bir Müslüman’a
yakışmayan tutum ve davranışlar sergiliyorlardı. Allah korkusundan uzak, hiçbir
İslami ahlak ve kural tanımayan bu bozucu hareketlerini Diyarbakır’da şehir
genelinde yoğun bir şekilde sürdürüyor, bu fitne ve nifak çalışmaları
neticesinde birçok Müslüman gencin bozulmasına sebep oluyorlardı.
Bölgede çıkardıkları fitne ve yaptıkları düşmanlıkla yetinmeyip, Türkiye’nin
birçok il ve ilçesini dolaşarak, bu fitne ve düşmanlıklarını daha geniş bir
alanda sürdürmeye başladılar. Gittikleri yerlerdeki İslami grup ve şahsiyetleri
ziyaret ediyor, olaylardan habersiz, gerçeği bilmeyen veya araştırma imkanları
olmayan Müslümanları toplayıp sabahlara kadar yalan yanlış bilgilerle olayları
olduğundan farklı bir şekilde göstererek Cemaat aleyhine propaganda
yapıyorlardı. Gittikleri her yerde kimlerin yanına gidip ne konuştuklarını haber
alıyorduk. O alanlardaki Cemaat mensupları ve Cemaat dostları bunların bütün
yaptıklarını Cemaate bildiriyorlardı. Bunların yaptığı fitnelerden rahatsızlık
duyuyor, Cemaatın bu duruma mani olmasını istiyorlardı. Ancak Cemaat, kendi
programını takip edip ameli olarak kendisini ortaya koymayı, onların yaptıkları
şekilde basit propaganda ve faydasız gündemler peşinde koşmaktansa suskun
kalmayı tercih ediyordu.
Bu birliktelik son bulduktan bir müddet sonra PKK’nin zalimce dayatmaları ve
başka hiçbir alternatif bırakmaması sonucu Cemaat, Kürdistan genelinde PKK ile
yoğun bir çatışma süreci içerisine girmişti. Çatışmalar nedeniyle her gün
bölgenin değişik noktalarında birkaç Müslüman ya şehid oluyor ya yaralanıyor
veya yakalanıyordu. Bu yeni dönemin çok yönlü olarak beraberinde getirdiği ağır
mücadele şartlarından dolayı Cemaat mensupları, bölgede çok büyük zorluklarla
yüz yüze kalıyorlardı. Cemaatın içinde bulunduğu bu zorlu ve sıkıntılı durumu
gören bölge dışındaki birçok Müslüman fert ve grup, Cemaatla irtibata geçip
nasıl yardımcı olabileceklerini soruyor, en azından duyarlılık gösterip sözle
dahi olsa Müslümanların dertlerini paylaşıyor, dualarıyla destek oluyorlardı.
Bölge dışındaki Müslümanlar bu şekilde duyarlılık gösterip bu doğrultuda
yaklaşımda bulunurken, yanı başımızda bulunan nifak grupçuğu ise gözü
dönmüşçesine Cemaate düşmanlık ve saldırılarına devam ediyordu.
Maalesef PKK ile çatışmalar başladıktan ve bölge genelinde şiddetli bir çatışma
süreci içine girildikten sonra da bu grup, hiçbir İslami endişe taşımadan ve
hiçbir İslami ölçüye riayet etmeden, çok acımazsızca Cemaate düşmanlığına devam
etti. PKK ile aynı dili kullanıp Cemaatı kötülüyor, adeta PKK’nin Cemaate
yönelik iftira ve ithamlarını doğrularcasına bir kampanya yürütüyordu. Cemaate
düşmanlıkta PKK ile yarışa girmişçesine yalan ve iftirayla, Cemaatı karalamaya
ve yıpratmaya çalışıyordu. Bölge gerçeğini ve olayların hakikatini herkesten çok
daha iyi bilen veya öğrenme şansına sahip olan bu insanlar, bunu yapmayıp hiçbir
şekilde İslam ve İslami sorumlulukla bağdaşmayan bir tavırla, dar grup taassubu,
kin, kıskançlık ve garazdan kaynaklanan düşmanlıklarının dozunu arttırarak,
Cemaate saldırılarını daha da tırmandırarak devam ettiriyorlardı.
Bu münafıkların, Hizbullah-PKK çatışması hususundaki gerçekleri çarpıtmaya
yönelik faaliyetleri bölgeyle sınırlı kalmıyordu. Türkiye’nin her tarafına gidip
Müslümanları toplayarak, Cemaatın PKK ile çatışmasının haklı gerekçelerini
çarpıtıyor, sanki Cemaat haksız yere böyle bir süreci başlatmış gibi bir
kampanya yürütüyorlardı. PKK, gayr-ı İslami kimliğinden dolayı Cemaat
aleyhindeki propagandalarında yeterince etkili olamıyordu. Ancak bu grup,
zahiren İslami bir kimlik sahibi olduğundan ve böyle göründüğünden, özellikle
bölge dışında yaşayan ve olaylardan habersiz olan birçok Müslüman’ı etkileyerek,
Cemaat hakkında kötü düşünmelerine ve Cemaatı yanlış tanımalarına sebep oluyordu.
Böylece, bölge dışında olan ve olayların iç yüzünü bilmeyen bir çok Müslüman’ı
yanlış bilgilendiriyor ve yanlış yönlendiriyorlardı. Cemaat, içinde bulunduğu
ağır mücadele ortamının beraberinde getirdiği sorunlara çözüm bulmak ve bu zorlu
dönemi başarıyla aşmak için yoğun ve meşakkatli bir faaliyet yürütor ve
Müslümanların zillete düşmemesi için yüzlerce şehid veriyorken, bu münafıklar
ise, ulaşabildikleri her tarafa gidip Cemaate karşı düşmanca faaliyet
yürütüyorlardı.
[
Geri Dön
]
|