İZZETTİN YILDIRIM OLAYI İLE İLGİLİ ZARURİ BİR AÇIKLAMA
Hizbullahi Cemaatın temel kültürel ve itikadi kaynak eserlerinden en önemlisi
Risale-i Nur Külliyatıdır. Risale-i Nur, cemaatleşme sürecinin her döneminde,
Cemaat mensuplarının temel eğitim ve ders kitaplarından biri olmuştur. Cemaat,
mücadele sürecinin her döneminde itikadi, ahlaki, cemaatleşme ve mücadele gibi
birçok konuda Risale-i Nur ve Üstad Bediüzzaman’ın görüş ve yaklaşımlarından
faydalanmıştır. Özellikle İslamda cemaat ve cemaatleşmenin yeri ve önemi üzerine
beyanatları ve yaşantısıyla pratize ederek ortaya koyduğu uzun süreli ve
meşakkatli mücadelesi Cemaatın ilham kaynağı ve örneği olmuştur. Bugüne kadar
mücadelenin her döneminde Risale-i Nur, Hizbullahi Cemaatın temel gıdasını
aldığı itikadi ve ilmi kaynakların başında gelmiştir. Bütün Nurcu grupların
bildiği ve tanıdığı gibi Şehid Rehberimiz, Risale-i Nur mektebinden yetişmiş
olup ileri derecede Risaleye vakıf bir insandı.
Bazı İslami gruplarla olduğu gibi, Nurcu gruplarla da özellikle Üstad
Bediüzzamana bakış ile Risale-i Nuru anlama ve yorumlamada görüş ayrılığımız
vardır. Nitekim bu hususta Nurcu grupların kendi aralarında da görüş ve düşünce
ayrılıkları olduğu bir gerçektir. Ancak, bu görüş ayrılığımız hiçbir zaman Nurcu
gruplarla düşmanlığa veya çatışmaya sebep olmamıştır. Genelde bütün İslami
gruplara ve özellikle Nurcu gruplara karşı Cemaatın tutumunun daha iyi
anlaşılması için, bugüne kadar Cemaate şiddetli düşmanlık yapan Fetullah Hoca
grubunu ve bu grubun Cemaate karşı düşmanca tutumunu örnek olarak gösterip,
Cemaatın bu gruba karşı tavır ve yaklaşımını kısaca açıklamakta fayda vardır.
Fetullah Hoca grubu, rejime daha fazla yaranmak, TC nezdindeki konumunu
güçlendirmek ve grup çıkarlarını korumak için hem Cemaate ve hem de diğer İslami
gruplara karşı acımasız, saldırgan ve düşmanca bir tutum içerisinde olmuştur.
PKK’nin TC’ye karşı silahlı mücadelesinin yoğunlaştığı dönemde TC, PKK’ye karşı
mücadelesinde etkili olabilmek için Kürt halkının dindarlığını ve İslam’a
bağlılığını göz önünde bulundurarak, bir politika ve taktik gereği Kürdistan’a
muhafazakar ve dindar kamu görevlilerini gönderiyordu. Özellikle dindar,
muhafazakar, sağcı, mukaddesatçı ve milliyetçi çok sayıda polis bölgede
görevlendirildi. Böylece Fetullah Hoca grubuna bağlı çok sayıda polis de bölgeye
atanmıştı. TC, Cemaate yönelik yoğun ve şiddetli operasyonlara başladıktan sonra
da bu gruba bağlı polisler halen bölgede görev yapıyorlardı. Cemaate karşı
gerçekleştirilen operasyonlarda bunlar önemli görevler icra ediyor ve Cemaate
karşı çok acımasız davranıyorlardı. Yakalanan Cemaat mensuplarını çözmek veya
Cemaatten uzaklaştırmak için dindarlıklarını da kullanarak değişik yol ve
taktiklere başvuruyorlardı. Öyle tahmin ediyoruz ki, Fetullah Hoca grubunun bu
insanlar vasıtasıyla Cemaat hakkında edindiği bilgi, en az TC’nin edindiği bilgi
kadar vardır. Her ne kadar bunların Cemaate karşı bu tutumu Fetullah Hoca
grubunun tutumunu yansıtıyorduysa da, bunlar TC’nin polisi oldukları için, bu
tutumlarını TC’den bilip Fetullah Hoca grubuna mal etme basitliğine düşmedik.
Fetullah Hoca grubunun bütün bu düşmanlıklarına ve kendi yayın organlarında
herkesten daha fazla Cemaate küfrederek saldırmalarına rağmen Cemaat, bu güne
kadar bu gruba fiili saldırıda bulunmadı.
İzzettin Yıldırım grubu, Nurcu gruplar arasında duruşları, bakış açıları, Üstadı
ve Risale-i Nur’u yorumlamaları ile Cemaate en yakın gruptu. İzzettin Hoca ile
geçmişe dayanan tanışmışlığımız ve dostluğumuz vardı. Karşılıklı görüşme ve
ziyaretleşmelerimiz Cemaatın tamamen gizliye kaydığı 1990’lı yıllara kadar da
devam etmiştir. Bu dönemden sonra da birçok gruba nazaran Cemaat hakkında
temkinli hareket eden ve düşmanlık yapmayan bir tutum içerisindeydiler. Buna
rağmen, İzzettin Hoca’nın Cemaat tarafından götürülmesine neyin sebep olduğunu
ve olayların nasıl geliştiğini, bütün Müslüman kamuoyuna ve özellikle o grupla
beraber olan dostlara kısaca açıklamak istiyoruz. Bu kitapta zorunlu olmadıkça
olayları izah ederken şahısları isimleriyle zikretmekten özellikle kaçındık.
Ancak bu olayın daha net anlaşılması için isim zikretmek zorunda kalacağız.
İbrahim Sarıaltun’u Türkiye’deki İslami gruplar çok yakından tanırlar. Bu şahsın
polisle ilişkileri, Kahramanmaraş Pazarcık’ta lise öğrencisiyken başlıyor.
İstanbul’a üniversiteye gidince bu ilişkilerini daha da geliştirerek, TC polisi
ve istihbaratına bağlı olarak çalışmalarını sürdürüyor. İstanbul’da öğrencilik
döneminde yurt temsilciliği ve üniversite temsilciliği gibi birçok önemli
görevlere derin devletin yardımıyla getirilerek, önemli ve etkin faaliyetler
yürütüyor. Arkasındaki istihbarat güçlerinin desteği ve bunların kendisine
verdiği görev icabı, birçok çevreyle ilişkiler geliştiriyor ve önemli bir şahıs
pozisyonunu kazanıyor. Özellikle, Kürt-İslam çizgisi adı altında, üniversite
dönemi ve sonrasında Türkiye genelinde birçok kişi ve grupla ilişkiler içine
giriyor. Daha sonra PİK adına hareket edip Türkiye’nin birçok yerini dolaşarak
muhtelif görüşmelerde bulunuyor, irtibatlar kuruyor, siyasi ve teşkilati
ilişkiler geliştiriyor. Görevindeki başarısı nedeniyle faaliyetleri ülke içiyle
sınırlı kalmayıp, bağlı bulunduğu istihbarat örgütleri tarafından muhtelif
görevler icra etmesi için yurtdışına gönderiliyor. Irak Kürdistanı, İran, Sudan,
Dubai ve Avrupa ülkeleri başta olmak üzere gittiği bütün ülkelerde İslami grup
ve şahısların yanına uğrayarak, onlarla bireysel ve siyasi ilişkiler veya
dostluklar geliştiriyor. Özellikle rolü ve görevi icabı Müslüman Kürt şahıslar
veya gruplarla görüşerek, önemli bir şahsiyet veya grup temsilcisiymiş gibi özel
siyasi ve örgütsel ilişkiler içerisine giriyor. Bütün bu işlerini TC’nin üst
düzey istihbarat elemanlarıyla koordineli ve bunlardan aldığı talimatlar
doğrultusunda yürütüyor. Gittiği yerlerde bilgi toplama dışında bazı insanları
da tuzağına düşürerek bağlı bulunduğu TC istihbarat teşkilatlarına
kazandırıyordu.
Cemaat, bu şahsın durumundan şüphelenerek onu uzun süre takibe aldı. Sadece
Türkiye içinde değil, yurtdışında gittiği birçok yerde onu takip ederek
ilişkilerini ve faaliyetlerini öğrenmeye ve belgelemeye çalıştı. Bu uzun takip
neticesinde bu şahsın çalışmalarıyla ilgili önemli bilgiler elde etti. Neticede
güçlü kanıtlar elde edince bu şahsı yakaladı. Kendi işinde profesyonel
olduğundan Cemaatı da kandırıp atlatabileceğini tahmin ediyordu. Ancak Cemaat,
onun yurtdışındaki faaliyetlerinin ve önemli ilişkilerinin kanıtını gösterince
çözülmek zorunda kaldı ve her şeyi itiraf etti. Kendisi, “Uzun süredir ülke
içinde ve ülke dışında bu kadar faaliyet yürüttüğü halde, hiç kimsenin
kendisinden şüphelenmediğini, ilişki kurduğu bütün fert ve grupları çok rahatça
kandırıp kullandığını söyleyerek, Cemaatın kendisinden şüphelenmesine, uzun
süre, titiz bir şekilde ve uzmanca takip edip yakalamasına ve faaliyetlerini
belgelemesine çok şaşırdığını ve hayranlık duyduğunu” itiraf etti.
Bu şahıs, bağlı bulunduğu TC istihbarat örgütlerinin ülke içi ve ülke dışında
yürüttükleri ve kendisinin de içinde yer aldığı faaliyetleriyle ilgili Cemaate
çok detaylı bilgiler verdi. Verdiği önemli bilgilerden bir tanesi İzzettin
Yıldırım grubu hakkındaydı. İbrahim Sarıaltun, kendisinin de içinde bulunduğu TC
istihbarat örgütleri ve derin devletin bir planı hakkında önemli açıklamalarda
bulundu. Bu planı şu şekilde izah etti; “TC, Kürdistan’da Hizbullah ve PKK’nin
etkinliğinin arttığını, bunları kontrol edemediğini, bunları etkisiz hale
getirmek veya zayıf düşürmek için bugüne kadar uygulamaya koyduğu planlarından
bir netice alamadığını, böyle devam ederse bu iki örgütle başa çıkamayacağını,
bu durumun rejim için tehlike arz ettiğini, bu iki hareketi zayıf düşürme ve
etkisizleştirmenin tek yolunun bunlara karşı alternatif hareketler ortaya
çıkarmak olduğuna inanarak bir plan geliştirdiğini, bu plan gereği TC,
Hizbullah’a karşı olan İslamcı Kürt şahıs ve grupları, PKK’ye karşı da Kürt
milliyetçisi, demokrat şahıs ve grupları bir araya getirip örgütleyerek ve her
türlü destekte bulunarak, sanki bunlar rejime karşı mücadele eden bağımsız
örgütlenmelermiş görüntüsü verilerek, kamuoyunda bunların taban bulmaları ve güç
kazanmaları için bunları destekleyecek" şeklinde önemli itiraflarda bulundu.
Ayrıca, uzun süredir üzerinde çalışılan bu planın uygulamaya konulduğunu, bu
amaçla muhtelif toplantılar yapıldığını, altyapının oluşturulduğunu ve gerekli
maddi imkanların temin edildiğini söyledi. Bu planın içerisinde kendisi dahil
yer alan bütün şahıs ve grupların bilgilerini Cemaate verdi. Özellikle
Hizbullah’a alternatif olarak oluşturulmak istenen yapılanmanın içerisinde
İzzettin Yıldırım grubunun da olduğunu belirtti.
Bu önemli gelişme ve bilgi üzerine Cemaat, İzzettin Yıldırımla konuşma, bu
konuyu detaylıca soruşturma ve öğrenme ihtiyacı duydu. Bunun için İzzettin
Yıldırım Cemaat tarafından çağrılarak bu konuyla ilgili kendisiyle konuşuldu.
İzzettin Hoca, İbrahim Sarıaltun’un söylediklerini doğruladı. Ancak bu
toplantılara kendisinin değil, grubundan iki arkadaşının katıldığını, bu planın
perde arkasında TC’nin olduğunu bilmediğini ve bu planın içeriği ve detayından
haberdar olmadığını söyledi. Bu planın içinde yer alarak ve bu çirkin tuzağa
düşürülerek kötü bir şekilde kullanıldıklarını kabul etti. Ayrıca Cemaatin bu
plan hakkında kendisine yaptığı açıklamalardan sonra, bu işin mahiyetini ve
detayını daha iyi öğrendiğini, böylece içine sürüklendikleri işin ne kadar
çirkin ve tehlikeli bir oyun olduğunu anladığını beyan etti.
İzzettin Hoca Cemaatin yanında olduğu sırada TC, 17 Ocak 2000 tarihinde Cemaate
yönelik büyük bir operasyon gerçekleştirdi. İzzettin Hoca’nın bulunduğu ev,
Beykoz’da basılan evle irtibatı olduğundan, operasyon başlar başlamaz bu evin de
basılacağı korkusuyla evde bulunan Cemaat mensupları İzzettin Hoca’yı evde
bırakıp evi terk ediyorlar. Yanına tekrar dönmeye teşebbüs ettikleri halde o
evin de operasyon kapsamında olmasından ve operasyonun şiddetinden dolayı buna
muvaffak olamıyorlar. Bu şekilde bir daha da yanına dönemiyor ve kendisinden
haber alamıyorlar.
Bütün Müslümanlar ve özellikle İzzettin Hoca grubuna bağlı kardeşlerimiz şunu
çok iyi bilmeliler ki, ne kendilerine ve ne de hiçbir Müslüman’a karşı en ufak
bir düşmanlığımız ve önceden tasarlanmış bir eylem planımız olmamıştır. Cemaate
yönelik böyle önemli bir imha planı karşısında bizim yerimizde kendileri dahi
olsalardı, eminiz ki bundan farklı bir tutum içinde olmayacaklardı. Şunu da çok
iyi bilmeli ve inanmalılar ki Cemaat, bilerek ve isteyerek İslami ölçülere
aykırı ve Allah’ın meşru kılmadığı hiçbir uygulama içerisinde olmamıştır. Varlık
sebebi İslam’a hizmet olan ve uzun süreli mücadelesinde bu kadar eziyet çekip
mağdur edilen Cemaatın, İslami olmayan bir tutum ve davranış içerisinde
olabileceğini düşünmemelidirler. Cemaatın bu gruba karşı bir düşmanlığı olmadığı
gibi, Kendilerinin de Cemaate karşı buğz, kin ve düşmanlık içerisinde
olmamalarını bekliyor ve diliyoruz.
[
Geri Dön
]
|