İSLAM İNKILABINA BAKIŞ VE İLİŞKİLER ÜZERİNE
Hz. Peygamber (SAV), son din olan İslam’ın kendisine vahyedilmesiyle, 23 yıllık
mücadelesi boyunca kendisine gelen vahyi yaşayarak, tebliğ ederek ve hayatın her
alanında pratize ederek insanlık tarihinde benzerine rastlanmayan büyük bir
inkılap gerçekleştirip, kamil anlamda bir İslami hükümet ve yönetim sistemi
kurdu. Ancak, Peygamberimizin vefatından kısa bir dönem sonra Hz. Peygamber’in
(SAV) rehberliği altında gerçekleştirilen İslam inkılabıyla kurulan İslami
hükümet ve yönetim sisteminden sapmalar başladı. Böylece, tedricen siyaset ve
yönetim alanında İslam’ın özünden ve Nebevi yönetim tarzından uzaklaşma süreci
başlamış oldu. Tarihi süreç içinde değişik isimler altında Müslümanları
yönetenler, İslam’ın yönetim ve hükümet anlayışından uzak uygulamalarıyla bu
süreci hızlandırdılar. Bu yönetimlerin bir çoğu, İslami yönetim veya hükümet
yapısının temelini oluşturan İslam’ın siyasi ve toplumsal hükümlerini ya tümden
kenara attılar veya kısmen uygulayarak İslam’ı yönetimden ve toplumsal alandan
uzaklaştırdılar. Bu yanlış yönetim ve uygulamalar, sonraki dönemlerde ortaya
çıkan din-siyaset ayırımının temelini oluşturdu. Bu sürecin sonucu olarak İslam
Ümmeti parçalandı, bunun yerine saltanatlar, krallıklar, ulus devletler, kabile
devletleri, aile devletleri ve tek parti diktatörlükleri dönemi başladı. Bu
dönemle beraber İslam topraklarının çoğuna, baskıcı, diktatör, laik ve despot
olan gayr-ı İslami yönetimler hakim oldu. Bu rejimlerin hepsinin ortak özelliği
İslam’a ve İslami halk yönetimlerine düşmanlık olmuştur. Öyle ki, bu rejimlerin
hakim olduğu İslam topraklarının tümünde İslam’ın siyasi hakimiyetini istemek en
büyük suç kabul edilmiş ve Müslümanlara karşı acımasız bir baskı ve sindirme
politikası yürütülmüştür.
İslam Ümmeti içinde ilhadi ideolojilerin yaygınlaştırıldığı ve bu ideolojilerin
moda gibi kitlelere sunulduğu, bu ideolojiler sayesinde Müslüman halkların,
özellikle genç nesillerin İslamdan uzaklaştırılıp Materyalist ideolojilerin
pençesine düşürüldüğü, İslam’ın toplumsal, siyasi, ekonomik, hukuksal ve
kültürel sorunlara çözüm getiremeyeceği, günümüzde toplumu idare edebilecek bir
yönetim şekli olamayacağı, bin dört yüz yıl önce yaşanmış ve devrini tamamlayıp
geride kalmış bir din olduğu, dinin afyon gibi kitleleri uyuşturduğu, bir ütopya
ve üst yapı kurumu olup toplumsal ve siyasi hareketlere ve halk devrimlerine
öncülük edemeyeceği şeklinde tezler ileri sürülerek, kültür emperyalizmi yoluyla
sömürgeci güçlerin İslam’a karşı çok yönlü yoğun bir savaş yürüttüğü, zulmün,
vahşetin, küfrün, şirkin ve adaletsizliğin yaygın bir şekilde yaşandığı,
Müslümanların çaresizlik ve ümitsizlik içinde bocaladığı yirminci asrın son
çeyreğinde, bütün bu fasid ve yanlış düşünceleri yerle bir edercesine Allah’ın
yardımıyla, İslam’ın çağlar üstü son ilahi din oluşunun mucizevi ispatı olarak
İslam İnkılabı vücuda geldi.
İslam inkılabı, fakih, alim, salih ve muttaki bir şahsın önderliğinde, bin dört
yüz yıldır aslından uzaklaştırılarak yanlış bir şekilde kitlelere empoze
edilmeye çalışılan İslam’ın özüne ve asli kaynaklarına dayanılarak, tamamen
İslami yöntemler ve mücadele tarzıyla ve İslamı toplumsal hayatın tüm alanlarına
hakim kılmayı hedefleyerek, Asr-ı Saadet örneğinde görüldüğü gibi, İslami
temeller üzerine ve sadece İslam’ın kaynaklık ettiği bir inkılap olarak ortaya
çıktı. O güne kadar İslam düşmanlarının yürüttükleri propagandalarının ve ileri
sürdükleri tezlerinin tümünü boşa çıkarıp etkisiz hale getirerek, İslam’ı
yeniden ihya edip, ilahi ve siyasi bir nizam olarak dünya gündemine yerleştirdi.
İslam Ümmetinin o dönemde içinde bulunduğu böylesi kötü bir durum ve böylesine
hassas bir zaman diliminde meydana gelen bu derece önemli büyük bir inkılabı ve
bu inkılabın İslam Ümmetine kazanımlarını hiçbir Müslüman ve aklı başında hiçbir
insan inkar edemez ve görmezlikten gelemez. İslam İnkılabının İslam ümmetine
siyasi, ekonomik, kültürel, düşünsel, psikolojik ve moral kazanımları ile
İnkılabın değişik boyutları üzerine söylenecek çok söz vardır. Ancak, burada bu
konulara girmiyor, sadece kısaca değinip geçiyoruz.
İslam İnkılabına karşı çeyrek asırdır dünya istikbarının yürüttüğü siyasi,
askeri, ekonomik, kültürel ve psikolojik bütün düşmanlık ve komplolara rağmen
İnkılap, halen dimdik bir şekilde ayakları üzerinde durmaktadır. Bu süreç
içerisinde dünyada meydana gelen birçok önemli siyasi gelişmeye, birçok rejimin
sarsılmasına, uzun yıllar boyunca devam eden önemli siyasi blokların yıkılması
ve dağılmasına şahit olduk. Ancak İslam İnkılabı, dünya istikbarının bütün savaş
taktikleri ve komplolarını boşa çıkararak ve adeta onları bunalım ve çıkmaz
içerisine sürükleyerek, İslami hedeflerine ulaşma doğrultusunda kararlı bir
şekilde ve inatla varlığını sürdürmeye devam etmektedir. Aynı zamanda,
dünyamızın bugüne kadar yabancısı olduğu yeni bir yönetim modelini
uygulamalarıyla ortaya koymakta ve tecrübe etmektedir.
İnkılap öncesi dönemde Müslümanların yaşadıkları zorlukları ve böyle bir nimetin
olmayışının sıkıntısını yaşamış Müslümanlar olarak inkılabın gerçekleşmesine
sevindik ve İslam’ın bu zaferi için Allah’a şükrettik. Böylesine önemli bir
olaya ve gelişmeye basit mezhebi veya milli endişelerden dolayı duyarsız
kalamazdık. Bu olaya duyarsız kalmayı veya mezhebi ayrılık gerekçesiyle
düşmanlık yapmayı İslami ve insani bir tavır olarak görmedik. İslami dünya
görüşümüz ve evrensel İslami anlayışımız bize böyle bir anlayış ve yaklaşım
tarzı kazandırıyordu. Bu anlayış ve bakış açısıyla ilk günden itibaren olaya
ilgi gösterdik ve İnkılabın siyasi hedefleri ve Ümmet düzeyindeki kazanımlarına
sahip çıktık. Bugün de bu tavrımız değişmemiş olup bu tutumumuz aynen devam
etmektedir. Bu tavır ve tutumumuz İnkılap önderliği ve onun ortaya koyduğu
İnkılabi çizgi ve hedefler için geçerlidir. Bu tavır ve yaklaşımımız, İran
Devleti veya iş başına gelen hükümetler için geçerli değildir. Eğer İnkılap
revize edilir, asli çizgisinden sapar ve değişime uğrasa dahi, bizim İmam ve
onun ortaya koyduğu İnkılabi çizgisi hakkındaki bakış ve yaklaşımımız
değişmeyecek ve bu şekilde olacaktır. İslam tarihinde İslam’a hizmetleriyle
Ümmete mal olmuş, her zaman iyilikle yad ettiğimiz ve örnek aldığımız diğer
seleflerimiz gibi İmam Humeyni’yi, onun hareketini ve İslam Ümmetine
kazanımlarını her zaman iyilikle yad edeceğiz ve bu kazanımlara sahip çıkacağız.
İlişkilere gelince; Cemaatın kuruluş çalışmaları ve Cemaatleşme girişimlerimiz
İnkılap öncesi döneme dayanmaktadır. Cemaatın faaliyetlere başlaması İnkılabın
meydana geldiği tarihle eş zamanlı olabilir. Ancak Cemaat, tamamen bağımsız bir
hareket olarak kurulmuş ve faaliyetlerini sürdürmüştür. Cemaatın kuruluşu,
ortaya çıkışı, gelişimi ve mücadele seyrinde İran’ın hiç bir fiili girişimi,
maddi etkisi veya müdahalesi söz konusu olmamıştır. TC’nin veya bazı çevrelerin
Cemaatı dış destekli göstermek ve karalamak amacıyla, Cemaatın İran’dan askeri
ve lojistik yardım aldığı, elemanlarının İran’da askeri eğitim gördükleri ve bu
çerçevede ilişkilerin olduğu iddiası tamamen asılsız ve gerçek dışıdır. Böyle
bir ilişki ve yardım görme söz konusu olmadığı gibi, İran adına veya İran’ın
askeri hedefleri ve çıkarları doğrultusunda hiç bir faaliyetimiz ve eylemimiz de
olmamıştır.
İran’ın Cemaat mensuplarına eğitim verdiği ve bu amaçla Cemaat mensuplarının
İran’a gidip geldiği konusu tamamen gerçek dışı olup, saptırma ve karalama
amaçlı bir propagandadır. Değişik tarihlerde, farklı saiklerden dolayı; gezme,
meraktan dolayı gidip yerinde görme veya tahsil amacıyla İran’a gidip gelmeler
olmuştur. Ki bu gidiş gelişlerin çoğu normal yollarla olup TC’nin pasaportuyla
gerçekleşmiştir. Bu da tabii ve normal bir durumdur. Cemaat mensuplarının İran’a
gidip askeri eğitim aldıkları hususuyla ilgili iddia edilen söz konusu tarih,
Cemaatın askeri eylem ve silahlı çatışmalarının başlamasından çok önceye
dayanmaktadır. Eğitim aldıkları iddia edilen söz konusu fertlerin bazılarının,
Cemaatın askeri faaliyet ve silahlı çatışmalarının başlamasından çok önceleri
Cemaatle hiçbir ilişkileri kalmamıştır. Geriye kalan fertlerin hiçbirisi silahlı
hiçbir eylem içinde yer almadığı gibi, Cemaatın askeri kanadında da hiçbir görev
ve sorumlulukları olmamıştır. Söz konusu edilen bu insanların yaş ortalamasına
bakılacak olursa, bunların tümünün orta yaşın üstünde ve askeri faaliyetler için
uygun bir yaşa sahip olmadıkları görülecektir. TC’nin eline geçen arşivimiz ve
ortaya çıkan sonuç bu durumu net olarak ortaya koymakta ve bu söylediklerimizi
doğrulamaktadır. İşin gerçeği böyle olduğu için bu açıklamayı yapıyoruz. Eğer
böyle bir ilişki olsaydı, bunun İslam’a aykırı veya utanılacak bir tarafının da
olmadığına inanıyoruz. Çünkü, aynı çizgide, ortak düşünce ve hedefler için
mücadele eden dünyanın her yerindeki Müslüman güçler ve kurtuluş hareketleri
arasında birçok konuda ilişki ve yardımlaşmanın olması çok tabii olup, İslam’ın
istediği ve gerekli gördüğü bir durumdur.
Türkiye genelinde bir zamanlar sözde İrancı ve İnkılabi geçinen fert ve grup
enflasyonu yaşanıyordu. Bu durum, İslami camiada tatsız olaylara ve
tartışmalara, töhmet ve ithamlara ve Müslüman halkta kafa karışıklığına ve
yanlış anlamalara yol açıyordu. Bu olumsuz durum, dolaylı veya dolaysız Cemaatı
da etkiliyor ve zarar veriyordu. Bu olumsuz duruma ilaveten, maalesef bugüne
kadar Cemaat olarak, İrancı geçinen kişi ve grupların şiddetli saldırı ve
düşmanlıklarına maruz kaldık ve bundan da önemli zararlar gördük. Mücadele
tarihimizde karşılaştığımız birçok önemli sorunun kaynağı ve yaşadığımız
çatışmaların önemli bir kısmı söz konusu gruplardan kaynaklanmıştır. Hatta bu
konuda, genel olarak İran’ın politika ve ilişkilerinin Cemaatın politikalarıyla
uyuşmadığını ve çıkarlarına uygun düşmediğini ve bundan Cemaatın önemli derecede
zarar gördüğünü de söyleyebiliriz. Bu durumu gören ve bilen bazı çevreler,
Cemaatın İnkılaba bakışının olumsuz yönde değişeceği beklentisi içerisine
girmişlerdir. Bütün bu olumsuzluklara rağmen, Cemaatın İslam İnkılabına bakışı
ve tavrında hiçbir değişiklik olmadığını gören bu çevreler, bu duruma hayret
etmiş ve şaşkınlıkla karşılamışlardır.
Birçok konuda olduğu gibi, İslam İnkılabı ve Türkiye’ye yansımaları, bu konu
etrafında Müslümanlar arasında yaşanan sorunlar, yapılan hata ve yanlışlıklar
ile Cemaat olarak bu durumla bağlantılı yaşadığımız sorun ve sıkıntılar üzerine
yazılacak ve söylenecek çok şey vardır. Ancak, bugüne kadar Cemaatle ilgili
ortaya atılan iddialar ve yürütülen propaganda kampanyalarına cevap olması
açısından şimdilik bu kadarlık açıklamayla yetiniyoruz.
[
Geri Dön
]
|