17 OCAK 2000 OPERASYONUNUN DEĞERLENDİRİLMESİ
17 Ocak 2000 tarihinde İstanbul Beykoz’da gerçekleştirilen ve Cemaat rehberinin şehid edilmesi ile sonuçlanan büyük operasyonla ilgili bugüne kadar değişik kişi
ve çevreler tarafından ortaya atılan iddialara ve ileri sürülen senaryolara
cevap olması ve bu konu etrafında oluşturulan şüphe ve istifhamların giderilmesi
için bu konuyu müstakil bir başlık altında ele alıp değerlendirmede fayda
vardır. Operasyondan bu yana geçen süre içinde ortaya çıkan durum ve elde edilen
bilgiler ışığında bu operasyonu tahlil ederek, operasyonun nasıl ve nereden
kaynaklandığı hususunda bir neticeye ulaşma imkanına sahibiz. Bu tahlil ve
değerlendirme neticesinde kesin olarak şu sonuca varıyoruz ki; bu operasyon
direkt Cemaat merkezi ve merkezle irtibatlı elemanlardan herhangi birisinin
takibi sonucu gerçekleşmediği gibi, Cemaat merkezi ve rehberiyle irtibatlı üst
sorumlular arasına TC’nin sızması da olmamıştır. Bunu ispatlayan ve bu
kanaatimizi destekleyen akli ve mantıki delillerimiz ile tecrübi gerekçelerimizi
aşağıda maddeler halinde sıralayacağız;
1-Gerek kendimizin yaşadığı, gerekse de okuduğumuz, duyduğumuz ve gördüğümüz,
TC’nin polis operasyonları şu şekilde yapılmaktadır; Operasyon öncesinde geniş
bir istihbarat çalışması yapılır. Bu istihbarata dayanarak bu işin yetkilisi
olan uzman şahıslar operasyonu planlarlar. Operasyon öncesinde, hedeflere
yönelik keşif çalışması yapılır. Bütün bu işler bir program dahilinde yürütülür.
Operasyonun başlangıç tarihi ve bitiş tarihi, operasyona katılan güçler, bu
güçlerin sayısı, operasyonda kullanılacak araç, gereç ve silahlar önceden tespit
edilir. Operasyonun önemine göre bazen önceden tatbikat dahi yapılır. Aynı
zamanda, çevre güvenliği ve diğer ihtiyaç duyulan ilave tedbirler alınarak
operasyon başlatılır. 17 Ocak 2000 tarihli Beykoz operasyonunda böyle bir durum
görülmemektedir.
2-Hem Cemaate yönelik şu ana kadar gerçekleştirilen binlerce operasyonun ve hem
de Cemaat dışındaki bütün örgütlere karşı yapılan operasyonların gündüz gözü ile
öğle saatlerinde yapıldığı görülmemiştir. Hatta şu ana kadar Cemaat sempatizanı
olan memur, işçi, esnaf veya öğrencilere yönelik yapılan polis operasyonları
dahi gündüz yapılmamış, sürekli olarak gece saatlerinde yapılmıştır. Sadece
siyasi suçlulara yönelik değil, adli suçlu insanların yakalanması için yapılan
birçok operasyon dahi aynı şekilde gece yapılmaktadır.
3-17 Ocak 2000 tarihinde, öğlen saatlerinde Beykoz’daki eve biri kameralı üç
kişilik bir polis ekibi, arabaları ile evin önüne kadar gelip evin zilini
çalıyorlar. Perdenin kenarından dışarıya bakan arkadaşlar, gelenlerin polis
olduğunu ve birisinin elinde de kamera olduğunu fark ediyorlar. Israrla zile
basmaya ve kapıyı vurmaya devam ediyorlar. İçeriden kimse cevap vermeyince
duvardan atlayıp bahçeye giriyorlar. Kendisi de içeride olup, bütün bu olanları
gören şehit rehber, “Bunlar polistir ve eve girmeye çalışıyorlar” diyerek eline
keleşi alıp polislere ateş ediyor ve böylece çatışma başlıyor. Polislerin bu
şekilde gelmesi bunun planlı bir operasyon olmadığını gösterdiği gibi, herhangi
bir operasyon için gerekli olan operasyon timleri de söz konusu değildir.
4-Bu üç kişilik polis timinin operasyon timi olması düşünülemez. Olsa olsa keşif
ve araştırma için gelen bir timdir. Bu üç kişilik polis ekibinin bu şekilde ve o
saatte gelmesi bunun o gün için önceden planlanmış bir operasyon olmadığını
gösteriyor. Çünkü operasyon öğle saatinde üç kişi ile yapılamaz. Çatışma
başladıktan sonra bu polisler kendi telsizleri ile merkezlerinden yardım
istiyorlar. Cemaate yönelik yapılan operasyonlarda polis, uzun süredir telsiz
kullanmıyordu. Çünkü, Cemaatın telsizleri dinlediğini kesin olarak biliyordu. Bu
gelen polisler ise telsizle konuşarak yardım istiyorlar. Bütün basın kuruluşları
polis telsizlerini dinleme imkanına sahip olduğundan, polisin yardım kuvvetleri
olay yerine ulaşmadan, basın mensupları olay yerine ulaşıyor. Bütün bunlar o gün
gelen polislerin operasyon için gelmediklerinin kesin delilidir. O zamanın
İstanbul emniyet müdürü, olay günü basına yaptığı açıklamada giden polislerin
keşif ve istihbarat toplama amacıyla gittiklerini, ancak ileriki günler için
birçok evi kapsayan bir operasyon düşündüklerini söyledi.
5-Beykoz’daki eve operasyondan dokuz gün önce yerleşilmişti. Bu ev ile Cemaat
sorumlularının kullandığı iki ev arasında hemen hemen her gün akşam saatlerinde
gidiş gelişler oluyordu. Eğer bu operasyon önceden planlanan bir operasyon ve
önceden devam eden bir takip neticesinde gerçekleşseydi, böylesine önemli Cemaat
sorumlularının bulunduğu diğer iki eve de polisin operasyonla eş zamanlı gitmesi
gerekirdi. Oysa ki, bu iki eve Beykoz operasyonuyla eş zamanlı baskın
yapılmamış, arkadaşlar evleri terk ettikten 10 gün sonra polis bu evleri
basmıştır.
6- Önceden planlanmış ve programlanmış bir operasyonda, operasyon başlar
başlamaz eş zamanlı olarak operasyon planı içerisinde yer alan bütün hedeflere
baskın düzenlenir. Ancak, 17 Ocak 2000 tarihinde Beykoz’da basılan evin dışında
İstanbul’da Cemaatın kullandığı hiçbir eve baskın yapılmamıştır. Evde ele
geçirdikleri doküman ve adresler sayesinde bir sonraki geceden başlamak üzere
Cemaat mensuplarına ait evlere baskınlar yapılmaya başlandı. Bu da bu
operasyonun önceden planlanmadığını, kesin bir istihbarata veya takibe
dayanmadığını gösteriyor.
7- Beykoz’daki eve yeni yerleşildiğinden, evin eksikliklerini ve ihtiyaçlarını
gidermek amacıyla bazı arkadaşlar bu dokuz gün boyunca eve girip çıkmışlar.
Operasyon günü dahi öğleden önce iki sefer eve giriş çıkışlar olmuş. Eğer bu
operasyon önceden o gün için planlanmış bir operasyon olsaydı, bu arkadaşların
ya yakalanması veya takip edilmesi gerekirdi. Oysa ki, hem yakalanmamışlar ve
hem de irtibatlı oldukları ve yanlarına gittikleri arkadaşlara yönelik 17 Ocak
günü operasyonundan dolayı bir şey bulaşmamıştır. Hatta şu ana kadar da bu
arkadaşlardan bazıları yakalanmamıştır.
TC, operasyon öncesinde gerek Cemaatin İstanbul’daki faaliyetlerinin yoğunluk
kazanmasından, gerekse polisin yakalayıp sorguladığı Cemaat mensuplarından ve
gerekse de Cemaate yönelik çalışan ajan ve muhbirlerinden aldığı bilgiler
sayesinde Cemaatın faaliyetlerinin İstanbul’da yoğunlaştığını hissetmiş ve bu
konuda bazı ipuçları ele geçirmişti. Hepsinden önemlisi, o dönemde İstanbul’da
bazı insanlar kaybolmuş ve bu insanların Cemaat tarafından kaçırıldığı hususu
medyada uzun süre haber yapılmış ve gündemde tutulmuştu. Bütün bu nedenlerden
dolayı ve kaybolan insanların bulunması amacıyla polis, İstanbul’da Cemaate
yönelik faaliyetlerini yoğunlaştırmıştı. Kaybolan bu insanların bazılarının
Anadolu yakasında oturmaları, bu insanlarla ilgili Anadolu yakasında ipuçlarının
elde edilmesi ve kaybolan bu insanların apartman dairelerinde değil, müstakil
evlerde tutulabileceği ihtimalini göz önünde bulunduran polis, Anadolu yakasında
büyük bir araştırma ve istihbarat çalışması başlatmıştı. Bu amaçla, Anadolu
yakasında son dönemde satılan veya kiralanan müstakil evlerin listesini ve
adreslerini belediye, tapu idaresi ve emlakçılardan alıp geniş bir araştırma
yapıyordu. Bu doğrultuda polisin yaptığı bu çalışmalar basında da yayınladı.
Beykoz’daki ev hem müstakil, hem son dönemde alınmış ve hem de tapusu
Kürdistanlı bir şahsın adına olduğundan, polisin listesini çıkardığı ve
araştırdığı evlerden birisi olma ihtimali büyüktür. Bu evin listede bulunması ve
dikkat çekmiş olmasından dolayı, 17 Ocak günü eve uğrayan polislerin istihbarat
ve keşif için bu eve uğramış olmaları çok normal ve mantıkidir. Bütün bunlar,
operasyon öncesinde bir istihbarat ve keşif çalışmasının olduğunu, ancak o ev
hususunda polisin net bir bilgisinin olmadığının açık kanıtıdır.
Kısacası, 17 Ocak 2000 tarihinde değil, sonraki günlerde tespit edilen ve
şüpheli olan evlere yönelik bir operasyon düşünülmüş olabilir. Nitekim İstanbul
Emniyet Müdürü de bu doğrultuda açıklamada bulundu. Beykoz’daki ev de, ileriki
günlerde yapılması düşünülen operasyonun kapsamı ve hedefi içinde ele alınmış
olabilir. Ancak, kesinlikle 17 Ocak 2000 tarihinde eve gelen polisler o ev
hakkında net bir bilgiye sahip değildiler ve operasyon için gelmemişlerdi. Hatta
çatışmanın devam ettiği saatlerde dahi emniyet yetkilileri ve televizyon
kanalları, bu evin Hizbullah’a ait olabileceği ihtimalinden bahsediyor, ancak
hiçbir yetkili bu evin kime ait olduğu ve içeridekilerin kim olduğuna dair kesin
bir şey söyleyemiyordu.
Cemaat Rehberinin İstanbul’a yerleşmesiyle burada Cemaat faaliyetlerinin
yoğunluk kazanması, tam bu esnada bazı insanların kaybolması ve bunlardan
Cemaatın sorumlu tutulması, Beykoz’daki eve de tam o dönemde yerleşilmesi,
bugünlere denk gelen polisin Anadolu yakasındaki yoğun faaliyetleri ve ev
araştırmaları yapması gibi birçok olay ve sebep bir araya gelince, beklenilmeyen
bir zamanda böyle bir hadisenin tevafukken meydana gelmesine sebebiyet verdi.
Böylece, her ne kadar bu olay tevafukken meydana gelmişse ve TC’nin kesin
bilgilere dayalı planlı bir operasyonu değilse dahi, Cemaatın büyük zararlar
görmesiyle neticelendi.
Yukarıda belirttiğimiz sebep ve ihtimalleri daha da çoğaltabiliriz. Ancak,
ihtimal ve sebepler ne kadar çok olursa olsun bu gerçeği ve vardığımız neticeyi
değiştirmez. Bizim için burada önemli olan, bu operasyonun TC’nin kesin bilgi ve
istihbaratı sonucu gerçekleşmediğidir. Ayrıca diğer önemli bir nokta ve gerçek
ise, TC’nin Cemaat merkezine ve üst sorumluları arasına sızamadığı ve bu
operasyonu Cemaat merkezi ile irtibatlı şahısların takibi sonucu
gerçekleştirmediğidir. Bugüne kadar bunun aksini gösterecek hiçbir delil ve
bilgiye ulaşılmamıştır.
Her ne olursa olsun, takdiri ilahi bu şekilde tecelli etti. Bu bizim için
Rabbimizin bir imtihanı olup, bundan ders ve tecrübe almamız gerekir. Kadir-i
mutlak olan Allah’a sığınıp tevekkül ederek ve İslami davamıza olan
bağlılığımızı daha da güçlendirerek mücadelemize ve yolumuza devam edeceğiz. En
gizli sırlar dahil, her şeyin hakikatini en iyi bilen ve gören Allah-u
Teala’dır.
[
Geri Dön
] |