SON SÖZ
Özellikle 11 Eylül 2001’de ABD’de meydana gelen olaylardan sonra dünya
genelinde Müslümanlara karşı baskılar arttı ve İslami hareketlerin çalışma
alanları daraltılarak faaliyetleri engellenmeye çalışılıyor. Adeta bütün
Müslümanları terörist görürcesine birçok ülkede İslam’a hizmeti amaçlayan
Müslümanların ekonomik ve kültürel faaliyetlerine darbe vurularak sekteye
uğratılmak isteniyor. Dünya Emperyalizmi ve Siyonistler, 11 Eylül olaylarını
bahane ederek dünyanın her tarafında İslam ve Müslümanlara karşı büyük bir savaş
başlattılar. Uzun süredir hazırladıkları ve hayata geçirmeye çalıştıkları plan
ve stratejilerini bu olayları bahane ederek uygulamaya koydular. Ümmet
coğrafyasındaki askeri, siyasi, ekonomik ve kültürel amaçlarına ulaşmak için
terörizmle mücadele adı altında İslam topraklarının bazı noktalarını fiilen
işgal edip yerleştiler. Bunun İslam dünyasına karşı başlatılmış bir Haçlı savaşı
olduğunu gizlemeye ihtiyaç duymadan söyleyerek, dinler ve medeniyetler arası
çatışmaya sebep olabilecek tehlikeli bir süreci başlattılar. Böylece,
Emperyalist ve Siyonist güçlerin önderliğinde, bazı ülkelerin işbirliği ve
yardımıyla, bütün ümmet coğrafyasını içine alan kapsamlı ve uzun süreli bir
savaş başlatılmış bulunmaktadır.
Emperyalist Siyonist cephenin içinde yer alarak gönüllü hizmet ve uşaklığa
soyunan bölge ülkelerinden birisi de Türkiye’dir. TC, kendisine biçilen rolün
gereği olarak ABD ile İsrail’in güçlü desteğini arkasına alarak, bölgede
Emperyalizmin jandarmalığını ve ileri karakolu görevini üstlenmiş bulunmaktadır.
TC, sadece kendi sınırları içerisinde değil, Emperyalist işgalci güçlerin İslam
topraklarındaki amaç ve hedeflerine hizmet edecek bölgesel rol ve görevler de
üstlenmiştir. Bu görevinin icabı ve rolünün gereği olarak Afganistan, Orta Asya,
Kafkasya ve Ortadoğu alanında Emperyalist işgalci güçlere önemli katkılar
sunmaktadır. Uzun vadede kendi çıkarına da ters düşen bu yardımlarını sadece
İslam’a olan düşmanlığından ve İslam’ın bu coğrafyalarda hakim olacağı
korkusundan yapmaktadır. Çünkü, İslam’ın bir yönetim sistemi olarak tekrar
Müslümanların toplumsal hayatına girmesini ve hakim olmasını, kendi laik rejimi
için tehlike olarak görmektedir.
TC, 17 ocak 2000 tarihinde Cemaate yönelik gerçekleştirdiği operasyonla büyük
bir başarı kazandığı vehmine kapıldı. İçine girdiği zafer sarhoşluğuyla, yaş ve
kuru demeden ve hiçbir ayırım yapmadan, birçok Müslümanın canını yakan
operasyonlar gerçekleştirdi. Operasyonlarını Cemaatle sınırlı tutmayıp, ele
geçirdiği fırsatları çok namertçe kullanarak, bütün İslami grup ve şahsiyetlere
karşı yoğun bir baskı ve sindirme kampanyası başlattı ve halen bunu
sürdürmektedir. Özellikle, Cemaatı etkisiz hale getirmek ve halk desteğinden
yoksun bırakmak için yaptığı polisiye operasyonlarla yetinmeyip, geniş kapsamlı
psikolojik, ekonomik, siyasi ve kültürel bir imha savaşı yürütmektedir. Bu
doğrultuda elindeki bütün imkanları ve psikolojik savaş araçlarını kullanarak,
yürüttüğü propagandayla Cemaatı, halk desteği olmayan ve etkisiz hale getirilmiş
bir terör örgütü şeklinde gösterip, Müslüman halkı, Cemaatın bittiğine ve
faaliyet yapamaz duruma geldiğine inandırmaya çalışmaktadır.
TC, bugüne kadar Cemaatı yok etmek için yürüttüğü kampanyalarından bir netice
alamayıp hedefine ulaşamadığı gibi, bundan sonra da ulaşamayacaktır.
Hizbullah-PKK çatışmasının sırtından kazandığı geçici başarı ve yalancı zafere
fazla ümit bağlamamalı ve sevinmemelidir. Çünkü, bu geçici bir durum olup, bu
yalancı zafer sevincini kursağında bırakacak önemli fırsatlar halen mevcuttur.
Cemaatın gördüğü maddi zararları kısa sürede telafi etmesi ve özellikle şehit
verdiği değerli insanlarını geri getirmesi mümkün değildir. Ancak, Kürdistan
özelinde ve Türkiye genelinde Müslümanların güvendiği ve umut bağladığı, İslami
bir hareket olarak halen önünde duran ve kendisini bekleyen görev ve
sorumluluklarının bilincindedir. Müslüman halkından aldığı destekle, halkının
haklı İslami ve insanı taleplerinin savunucusu olmaya ve mücadelesini vermeye
devam edecektir.
İslami ve insani sorumluluklarımızı yerine getirip hem bu dünyada mutlu bir
hayat yaşamak ve hem de Allah’a karşı olan kulluk görevimizi yerine getirip
ahirette kurtuluşa ermek ve Allah’ın azabına duçar olmamak için mücadele
ediyoruz. Allah’ın kelamı en üstün olsun, yer yüzünde şirk ve zulüm olmasın
dediğimiz için Tağutların hışmına ve saldırılarına maruz kalıyoruz. Zalimler, bu
zulümleriyle dünya hayatımızı karartabilir, bizi esir alabilir veya
öldürebilirler, ancak inancımızı, düşüncemizi ve haklı davamızı hiçbir zaman
ortadan kaldıramayacaklardır. Bize zulmeden zalimler şunu çok iyi bilsinler ki,
eğer bu işten el çekmezlerse, onların çok sevdikleri ve taparcasına bağlı
oldukları tek ve biricik dünya hayatlarını zehir edip cehenneme çevireceğiz.
Bize zulmeden zalimler hiçbir zaman bu dünyada rahat bir hayat
sürdüremeyecektir.
Adaletsizlik, zulüm, küfür ve şirk var oldukça, Müslümanlar kendi topraklarında
insanlık dışı baskı ve muameleye tabi tutulup esaret ve zillet içinde bir hayat
yaşamaya mahkum edildikçe, İslami inançlarını öğrenme, yaşama ve tebliğ etme
hakkından mahrum bırakıldıkça İslami mücadele var olacak ve devam edecektir.
Cemaatın mevcut varlığı son bulsa veya yok edilse dahi, bu mücadeleyi onların
çocukları ve onlardan sonra gelen nesiller devralıp bu yolu devam ettirecek ve
zulüm rejimi hiçbir zaman rahat yüzü görmeyecektir İnşallah.
Ey müminler, içinizden kim dininden dönerse bilsin ki yakında Allah öyle bir
grup ortaya çıkaracaktır ki, Allah onları sevdiği gibi, onlar da O’nu severler.
Bunlar müminlere karşı alçak gönüllü, kafirlere karşı onurlu davranırlar. Allah
yolunda cihad edeler. Hiç kimsenin yergisinden ve kınamasından çekinmezler. Bu
Allah'ın bağışıdır, dilediğine verir. Allah'ın lutfu geniştir. O her şeyi bilir.
Sizin dostunuz ancak Allah, O’nun peygamberi ve namaz kılan, zekat veren, rükûya
varan müminlerdir.
Kim Allah'ı peygamberi ve müminleri dost edinirse bilsin ki galip gelecek olan
yalnız Hizbullah’tır.(Maide 54, 55, 56)
Davamızın sonu Allah’a hamd etmektir.
[
Geri Dön
]
|