Alemlerin yegane yaratıcısı olan Allah’a hamd, önderimiz ve örneğimiz olan Hz.
Muhammed’e (SAV), pak ehlibeytine, ashabına ve kıyamete kadar İslam’a tabi olup
Tevhid mücadelesini yürütecek olan Müslümanlara salat ve selam olsun.
İslam’ın hayat sahnesinden dışlanıp inzivaya itildiği, küfrün zirveye ulaştığı,
cehalet, şirk ve zulmün her yeri kapladığı, dünyanın her tarafında Müslümanların
mazlum, korumasız, dağınık ve perişan bir şekilde saldırılara maruz kaldıkları,
Emperyalilst sömürgeciler tarafından maddi varlıklarının talan edildiği, İslami
inanç ve kültürlerinin yok edilmek istendiği bir çağda, Müslümanların yeniden
uyanışını ve dirilişini sağlayarak İslami inkilab ve hareketler dönemini
başlatan, bunları görmeyi ve bu zaman diliminde yaşamayı bize nasip eden Allah’a
binlerce hamdolsun.
İ’lay-ı kelimetullah uğruna, İslamı yeryüzüne hakim kılma amacıyla mücadele
sahnesine atılan, sadece Allahın rızasını kazanmayı gaye edinen, bu uzun süreli
mücadelesi neticesinde binlerce mahkum, mahpus, muhacir, yetim, dul ve ma’lulu
olan, İslami hedeflerine ulaşmak için verdiği mücadelede rehberi dahil yüzlerce
şehid vererek Kürdistan’ın çorak topraklarını bu aziz şehidlerinin kanıyla
sulayıp yeniden gülistana çeviren Hizbullahi Cemaatı ve bu cemaate mensubiyeti
bize bahşeden Allah’a binlerce şükürler olsun. Küfrü, şirki ve delaleti değil,
İslamı, Tevhidi ve hidayeti nasip eden, tağutlara kul ve asker olmayı değil,
Allah’a kul ve asker olmayı bize bağışlayan Rabbimize ne kadar şükredersek
azdır.
İçinde bulunduğu merhale ve sahip olduğu imkanlar açısından hazırlıklı olmadığı
halde imha amaçlı saldırı ve dayatmalardan dolayı ağır bir çatışma süreci
yaşayan, kimi İslam’a olan düşmanlığından, kimi içindeki kin ve nifaktan, kimi
anlayışsızlığından, kimi bilgisizlik ve cehaletinden, aleyhine yürütülen çok
yönlü düşmanlıklara ve acımasız saldırılara karşı değişik cephelerde savunma ve
hayatta kalma mücadelesi vermek zorunda kalan, düşmanları tarafından aleyhine
yalan ve iftiraya dayalı karalama kampanyaları yürütülen, dost ve Müslüman
bildiği kişi ve grupların konuşunca ya hakkı söylemelerini veya susmalarını
beklerken, maalesef hiçbir İslami ölçüye riayet etmeden, insafsız bir şekilde
İslam düşmanlarının diliyle konuştuklarını görerek içi kan ağlayan, dost bildiği
insanlar tarafından yalnız bırakılan veya dostça yaklaşanların ihanetine
uğrayan, kendi diyarında muhacereti, mazlumiyeti ve yalnızlığı yaşamak zorunda
bırakılan, bütün bu olup bitenleri sadece seyrederek öfkesini ve ahını içine
gömen Hizbullahi Cemaat, bugüne kadar karşılaştığı sorunları ve çektiği bütün bu
dert ve ızdırapları dile getirmedi ve kimseyle paylaşmadı. Bunları sadece
Allah’a şikayet ederek, O’na tevekkül edip sabretti.
Bütün bu zahiri olumsuzlukların sebep olduğu mazlumiyet nedeniyle, insan olarak
çektiğimiz sıkıntı ve ızdıraplara tahammülümüzün sınırlı olmasından kaynaklanan
yakarış ve feryatlarımız olmuşsa da, durumumuzu en iyi bilen ve gören Allah’ın
rahmetine ve şefkatine sığınarak, sadece O’nun rızasını gözeterek, O’nun
dostluğu, gücü ve sağladığı imkanlar dışındaki bütün dostluk, güç ve imkanların
geçici olduğunu bilerek, nasıl ki bugüne kadar yolumuza devam ettiysek, bundan
sonra da O’ndan başka hiç kimseden yardım beklemeden, sadece O’na sığınarak ve
O’ndan yardım dileyerek yolumuza devam edeceğiz. Kadir-i Mutlak olan Allah’ın
bütün olumsuzlukları olumluya tebdil etme kudretine sahip olduğuna inanarak,
hiçbir olumsuzluk ve engele takılmadan ve bahane etmeden, sadece İslami
inancımızın bize yüklediği sorumluluklarımızın bilincinde olup, bu
sorumlulukların gereğini yaparak, takva ve samimiyeti elden bırakmadan hareket
edip sabit kadem olursak, Allah-u Teala hiçbir zaman bizi yardımından,
rahmetinden ve lutfundan mahrum etmeyecektir.
Çeyrek asırdır mücadele sahnesinde olan, bu uzun süreli mücadelesi neticesinde
ciddi bir teşkilat gücüne kavuşan ve önemli oranda halk desteğini kazanan,
kendisine yapılan haksız saldırılardan ve imha amaçlı dayatmalardan dolayı
varlığını koruyabilmek için yıllarca şiddetli bir savaş hali yaşayan ve yüzlerce
şehid veren, TC’nin binlerce ağır operasyonuna maruz kalması sonucu çok sayıda
elemanı yargısızca infaz edilen, binlerce insanı yakalanıp zindanlarda tutsak
edilen, Rehberi şehit edilen ve arşivinin önemli bir kısmı ele geçen Cemaat,
bütün bu belirgin özelliklerine ve yaşadığı önemli ve hayati olaylara rağmen,
maalesef bugüne kadar doğru bir şekilde tanınmamıştır. Hakkında söylenenler ve
yazılanlar gerçeği yansıtmaktan çok uzaktır. Çünkü, bugüne kadar Cemaat hakkında
konuşan, TV programı düzenleyen, haber yapan, makale veya kitap yazan insanların
çoğu TC’nin güvenlik ve istihbarat raporlarını esas almışlardır. TC’nin
hazırladığı raporlar gerçeği yansıtmadığından, bu insanlar da TC’nin yaptığı ve
içine düştüğü hataları tekrar ederek kendileri de aynı yanılgıya düşmüşlerdir.
Ayrıca bu konuyu ele alan insanların çoğu ideolojik yapılarından dolayı Cemaate
taraflı ve önyargılı yaklaşmış, bilinçli olarak düşmanca bir tutum içinde
olmuşlardır. Bütün bunlardan dolayı, bugüne kadar Cemaat hakkında tarafsız,
doğru, sağlıklı ve gerçeği yansıtan bir araştırma yapılmamış ve
yayınlanmamıştır. Bugüne kadar yazılmış, söylenmiş ve kamuoyuna yansıtılmış
bütün yanlışları tek tek ele alıp düzeltme, ayrı bir çalışmayı gerektirdiğinden
bu kitabın konusu değildir. Ancak bu kitap, şimdiye kadar Cemaat hakkında
yazılan ve söylenen gerçek dışı hususların tümüne cevap niteliğinde değilse
bile, birçok hususu açıklayıcı ve aydınlatıcı bilgiler içermektedir.
Bugüne kadar meselenin esas sahibi olarak Cemaatın konuşması ve bilgilendirmeyi
yapması gerekirken, Cemaat bunu yapmadı ve suskun kalmayı tercih etti. Bu
durumun aksine, Cemaat hakkında bilgisi ve konuyla ilgisi olmayan herkes konuştu
ve bilinçli bir dezenformasyon kampanyası yürütüldü. Cemaat, ilk dönemlerde
bölge özelinde açıklama yapmaya ve bilgilendirmeye ihtiyaç duymuyordu. Çünkü
Cemaatın, bölge halkı tarafından tanınmama veya mesajını halka ulaştıramama gibi
bir sorunu yoktu. Cemaat, ihtiyaç duyduğu zaman kendi iletişim kanalları ve
yöntemleriyle vermek istediği mesajı halka ulaştırma imkanına sahipti. PKK ve
nifak grubu ile çatışma dönemi başlayıp bu mesele kamuoyuna taşındıktan sonra,
Cemaat aleyhine yoğun bir propaganda kampanyası başladı. Bütün bu yalan, iftira,
karalama ve haksız saldırılara rağmen Cemaat, bu suskunluğunu bozmadı. Bu
durumun mağduriyetine sebep olduğunu bildiği halde, bu tutumunu 17 Ocak 2000
tarihine kadar bilinçli olarak devam ettirdi. Cemaat, PKK ve nifak grubuyla
yaşadığı uzun ve meşakkatli silahlı çatışma sürecinin ardından kazandığı siyasi,
teşkilati ve askeri başarılarına rağmen bu tutumunu sürdürdü. Belki de aşırı
derecede mütevazi davranıp kendisini ilan etme ve açıklama yapmada acele etmedi.
17 Ocak operasyonundan sonra ise yoğun bir şekilde yürütülen psikolojik savaş
kampanyaları neticesinde oluşturulan atmosfer ve meydana getirilen ortamda
yapılacak bir açıklamanın fayda vermeyeceğine, bu ortamda akıldan ziyade
hislerin hakim olduğuna inanarak, oluşturulan atmosferin değişmesini, ortamın
sakinleşip arınmasını bekleyip bugüne kadar bir açıklama yapmadı.
Bu kitap, çeyrek asırlık Cemaat gerçeğini ve bu süre boyunca Kürdistan’da
yaşanan ve bugüne kadar net bir şekilde ortaya konulmayan ve aydınlığa
kavuşturulmayan önemli olaylara ışık tutacak ve açıklığa kavuşturacak somut
bilgiler içermektedir. Bu çalışma, bir araştırma ve inceleme olmadığı gibi,
yoruma da dayanmamaktadır. Tamamen Cemaatın mücadele tarihi boyunca bilfiil
gördüğü, karşılaştığı ve yaşadığı önemli olayları dile getirmektedir. Aynı
zamanda, son çeyrek asırlık süre içerisinde Kürdistan’da meydana gelen ve şu ana
kadar kamuoyu nezdinde aydınlığa kavuşmayan birçok önemli olaya ışık
tutmaktadır. Okuyan herkesin müşahede edebileceği gibi, Cemaatın zararına
olabileceği endişesi taşımadan ve böyle bir telaşa kapılmadan, Cemaatın zararına
dahi olsa olaylar gerçek yönleriyle, yorumsuz ve somut bir şekilde,
çarpıtılmadan izah edilmiştir. Bundan dolayı bu kitaba Cemaatın propagandası
gözüyle bakılmamalı ve peşin hükümle yaklaşılmamalıdır. Müslüman olarak
özelliğimiz ve hareket olarak prensibimiz, konuşunca ya doğruyu ve hakkı
söylemek veya susmaktır.
Rabbimizden dileğimiz hakikatin ortaya çıkması ve gerçeklerin anlaşılması için
bu kitabı vesile kılmasıdır.
[
Geri Dön
]
|