Teke tek savaşta yenilmedik. En gelişmiş ve en modern silahlarıyla önlerine çıkan her şeyi yakıp yıktıkları halde en sıradan silahlarımızın karşısında tutunamadılar. Biz ölümüne üzerlerine yürürken, onlar can derdine düşüp kaçışmaya başladılar. Dünyanın en gelişmiş ordularından biriyle Lübnan’a saldırıp korkunç bir savaş dayattılar. 33 gün boyunca dünyanın en gelişmiş bombalarını üzerimize boşalttılar. Evlerimizi ve ocaklarımızı yerle bir ettiler. Koca tanklarını toprağımıza sürdüklerinde gövdelerimizi siper ettik. Ölümüne direndik. Bir adım bile ilerleyemediler. Yenildiler, bire bir savaşlarda her zaman olduğu gibi. Lübnan’ın rövanşını almak, yenilmiş ordularının içine düştüğü aşağılanmayı gidermek için iki yıldır abluka altında tuttukları ve aylardır sınır kapılarını kapattıkları Gazze’ye saldırdılar. Bu savaşta dünya ülkelerinin çoğu düşmanla aynı cepheyi paylaşıyordu. Bazı kukla Arap rejimleri, İslami direnişin yok edilmesi için düşman cehpesinin gönüllü savaşçılığına soyunmuşlardı. Sınırlarımız kapalı olduğundan kendimizi savunacağımız güçlü silahlar temin edememiştik. Silah bir yana yiyeceğimiz de kalmamıştı. Kışın soğuk günlerinde kendimizi ısıtacağımız odundan ve aydınlatacağımız ışıktan da yoksunduk. Lübnan’da yediği büyük darbeyi telafi hesaplarında olan düşman, bizi tamamıyla yok etmek için hazırlıklarını tamamlamıştı. Gövdelerimizi siper edip acı ve sıkıntıyla yoğrulmuş halkımızla birlikte direniş saflarında yerimizi aldık. Kimyasal, biyolojik, kısaca tehlikeli bütün silahlarını üzerimizde denediler. Ölümden kaçmadık, boyun eğmedik ve teslim olmadık. Bütün gücümüzle direndik. Topraklarımızda son canlımız kalana kadar da direnmeye kararlıydık. Ancak, İslam düşmanı güçlerin yoğun desteğine rağmen düşman ordusu sadece 22 gün dayanabildi. Bedenlerimizi siper edip topraklarımızı çiğnetmedik. En zayıf silahlarla, en modern silahlara sahip bir orduyu dize getirdik. İmanla yoğrulup, şehadetle dirilip birbirimizle kenetlendiğimiz zaman tarih boyunca zaferler hep bizim hanemize yazılmış. Bu sünetullah gereğiydi ve en tabii olanıydı. Ancak insanlığın yaratılışından bu güne düşmanımız, bizim sahip olmadığımız çok daha tehlikeli silahtan istifade etmektedir. Bu, rehberleri Şeytan’dan miras kalan, Hz. Adem ve Hz. Havva’yı cenneten kovduran silahıdır. Şeytani desise ve oyunlarla insanları gaflete sürükleme ve özlerinden koparma silahı! Bugünün teknolojisiyle bu silahı takviye eden düşman daha da geliştirmiştir. Şaşırtıcı şekilde gelişen iletişimle yeryüzünü avucunun içine alarak, gençlerimizi boş maceralarla boğuşturmayı ve toplumumuzu İslam’dan uzaklaştırmayı dayatmakta, bu alanda ciddi bir savaşım vermektedir. Çoğumuzun rahatlıkla gözlemleyebildiği gelişmelerin temelinde Allah Teala’nın yasakladığı haramları meşrulaştırma faaliyetleri yatmaktadır. Özellikle kadınların hicaptan sıyrılmaları, kadın erkek ilişkileri, insanlarımızın davranış, ilişki ve giyim tarzları üzerinde sapmalara yol açan gelişmeler, birebir savaşlarda yapamadıklarını, şeytani taktiklerle başardıklarını göstermektedir. İslam ümmeti olarak, Gazze cephesinde olduğu gibi hayatın bütün alanlarında direnişe geçip savunma mekanizmalarmızı güçlendirmeliyiz. Düşmanın sızarak bozduğu toplum yapımızı ve gençliğimizi tehlikeden koruyarak, şeytanın hiçbir menfezden zarar sızamaması için direnişi geliştirip kültür haline getirmeliyiz. Hz. Resul-i Ekrem (sav)’in Bedir’den dönünce buyurdukları gibi (Küçük savaştan büyük savaşa gidiş), Gazze direnişi büyük olmakla birlikte, düşmanın insanımızı İslam’dan uzaklaştırma saldırılarından korunmak için direnişi bütün alanlarda güçlendirmeliyiz. Birebir savaşlarda zafer üstüne zafer kazanan Müslümanlar, şeytani desiselerle İslam’dan uzaklaştırma ve İslami yaşamı sulandırma saldırılarına karşı güçlü, kapsamlı ve kuşatıcı direniş ahlakı geliştirmelidir. Özellikle toplumun hayatına girmiş olan televizyon, internet, cep telefonu ve benzeri iletişim araçlarının zararlarına karşı aile ve toplum çevresinde güçlü savunma mekanizmaları oluşturulmalıdır. Hayatın bir parçası haline gelen bu araçları tamamıyla yasaklamak mümkün olmadığından, alternatiflerini geliştirerek toplumu yönlendirmeli, dolayısıyla değiştirmeye, dönüştürmeye ve yok etmeye çalışan şeytani vesveselerden uzaklaştırmalıdır. Gazze zaferinden sonra gayr-ı İslam’i cephenin İslam’a saldırıları bütün şiddetiyle devam edecek. Yumuşak ve şeytani olan ve sezdirmeden sızan bu tehlikenin önünde durulmazsa Gazze gibi birebir savaşlarda elde edilen zaferler ileriki aşamalarda kayba dönüşecek. Cehpede kazandığımızı; evlerimizde ve sokaklarımızda da kazanmalı, toplumumuzun üzerindeki çirkin oyun ve desiseleri boşa çıkarmalıyız. Gazze’den daha zor olan bu direniş başarıya ulaştığı zaman bütün sıkıntı ve problemler son bulacak. Böylece insanlığın önünde yeni ufuklar açılacak ve yeryüzü yeniden yaşanılır hale gelecek. İbrahim FIRAT |