Allah’ın adıyla! Kur’an’ı Kerim’e baktığımız zaman, bazı peygamberlere ve ümmetlerine dair kıssalara rastlarız. Bu tarihi hadiseler, Kur’an’ın önemli bir kısmını teşkil etmektedir. Halbuki Kur’an bir tarih kitabı değil. Eğer öyle olsaydı, diğer peygamberlerin kıssalarına da yer verirdi. Fakat Kur’an; insanlara hayatın hakikatini haber verir, tevhid inancını ve kulun vazifesi olan ibadet yollarını beyan eder. Bir hayat sınavından geçirilen insanın nasıl bir kul olması gerektiğini, Rabbiyle ve diğer insanlarla ilişkisinin şekil ve boyutlarını açıklar. Ancak bununla birlikte bir takım kıssalara da yer verir. Bu, insana ilahi bir bakış açısını kazandırmak ve bizzat insanoğlunun hayatında vuku bulmuş bu kıssalardan ibret alınmasını sağlamak içindir… “Biz bu Kuran'ı vahyederek, sana en güzel kıssaları anlatıyoruz......” (Yusuf 3) “Andolsun onların (geçmiş peygamberler ve ümmetlerinin) kıssalarında akıl sahipleri için pek çok ibretler vardır………..” (Yusuf 111) Tarih boyunca tevhid inancına karşı çıkanlar ve dolayısıyla Müslümanlara düşmanlık edenler hep ortak zihniyetin ve benzer karakterin mensupları olmuştur. Onun için tarihin her döneminde Müslümanlara karşı aynı yaklaşımı ve benzer tavrı sergilerler. Bundan dolayı yaşanan tarihi hadiselerin önemli bir kısmını, alınması gereken ders ve ibretler oluşturmaktadır. Eğer gereken ders ve ibret alınmazsa, o hadisenin yaşanması, görülmesi, duyulması veya bilinmesi, insan hayatına bir katkı sunmayacaktır. Yaşayanlar yaşadıklarıyla, duyanlar duyduklarıyla kalacaklardır. Halbuki İslam düşmanlarının Müslümanlara yaklaşımı dün neyse bu gün de odur, yarın da öyle olacaktır. Bu yaklaşım, bu gün dünyanın her tarafında da aynı şekildedir. Değişen sadece şartlardır ve her yerdeki Müslümanlar, içinde bulundukları şartlara göre muamele görmektedir. Dikkat edilecek olursa, benzer şartlar içindeki Müslümanlar, benzer muameleye tabi tutulmaktadırlar. Bu gün Afganistan’ın, Irak’ın, Lübnan’ın, Filistin’in, Mısır’ın, Türkiye’nin…vs içinde bulunduğu coğrafi, siyasi, sosyal ve ekonomik şartlar aynı olmadığı, haliyle buralarda yaşayan Müslümanların da şartları birbirinden farklı olduğu halde, İslam düşmanlarının genelde İslam ümmetine, özelde İslam davasını omuzlayan Müslümanlara bakışı ve yaklaşımı aynıdır ve şartları benzerlik oluşturan Müslüman halklara ve İslami hareketlere karşı benzer tavırlar sergilemektedirler. Afganistan ve Irak’ın benzer şekilde işgal edilmesi gibi, Lübnan’daki Hizbullah’a ve Filistin’deki Hamas’a karşı benzer şekilde girişilen yok etme denemesi ve vahşi cinayetler gibi, Mısır ve Türkiye’de Müslümanlara karşı benzer şekilde sürdürülen karalama ve yakalama operasyonları gibi… Bütün bunlardan alınması gerekli dersler ve ibretler vardır. Özellikle bu gün Siyonist İsrail’in eliyle Gazze’de işlenen vahşi cinayetlerden çıkaracağımız çok sayıda ders ve ibretler vardır. İçimizi yakan Gazze’deki bu vahşet, kapalı gözleri ve gönülleri de açacak ibretlerle doludur. Allah (cc), o basireti ve feraseti nasip etsin, kalp gözlerimizi açsın. Bütün dünyanın gözleri önünde ve dünyanın her tarafındaki Müslüman halkların tepkilerine rağmen Siyonist İsrail, Gazze’de hiçbir kural tanımadan masum bebekleri, kadınları, yaşlıları, hastaları, sivil insanları katletti, üzerlerine yakıcı bombalar yağdırdı, evlerini, işyerlerini, hatta okullarını, camilerini ve hastanelerini dahi hedef alarak yaktı, yıktı. Bütün bu insanlık dışı vahşi cinayetlere ve hiçbir hukukun dahi kabul etmeyeceği barbarlığa, ABD, AB ülkeleri ve çok hazindir ki Müslüman olduklarını iddia eden Arap ve İslam ülkelerinin yöneticileri de destek verdiler. Yine ne yazık ki; Filistin’in kurtuluşu için mücadele ettiklerini iddia eden FKÖ ve başındaki Abbas, bu cinayetlere sadece ortak olmamış, aynı zamanda büyük bir ihanet içine de girmişlerdir. Siyonist İsrail, Hamas’ı bertaraf etmenin ve Gazze’yi de Abbas’ın eline vererek tamamen kontrolüne almanın hebasını yapmış ve var gücüyle saldırmıştı. Elinden geldiği kadarıyla yakmaya, yıkmaya ve katletmeye çalıştı. Ancak direnişi kıramadığı gibi dünyanın her tarafından çok büyük tepkiler gördü. Çekilmek zorunda kaldı ama bu konuda da hiçbir kural ve kaide tanımadan tek taraflı ateşkes ilan etti. Adeta; ‘ben istediğim zaman vurur, istediğim zaman ateşi keserim, bu konuda hiçbir kural ve şart tanımam, kendi yapacaklarımı kendim belirlerim ve hesap verecek hiçbir güç tanımam’ dedi. Diğer taraftan Siyonist İsrail’e destek verenler ise, Siyonistlerin silahla elde edemediklerini masada kendilerine sunma gayretlerine giriştiler ve ateşkes adı altında çeşitli senaryolar tertiplediler. İşin tuhaf tarafına bakın ki, başta kendi ülkelerinde olmak üzere dünyanın her tarafındaki halk yığınlarının sert tepkisine maruz kalan Arap ve diğer İslam ülke yöneticileri; dünyadaki bütün Müslümanlarla ve tepkisini ortaya koyan bütün halk yığınlarıyla dalga geçer gibi ve şimdiye kadar yapılanları kendileri yapmamış gibi ağız değiştirdiler ve İsrail’i kınamaktan, Gazze’nin imarından, haktan, adaletten bahsetmeye başladılar. Hamas, askeri olarak bir üstünlük göstermemişse de, mağlup da olmamış ve başarılı bir savunma savaşı vermiştir, sosyal ve ekonomik açıdan çok büyük darbeler ve yaralar almışsa da, siyasi açıdan milyarlar harcayarak ve uzun yıllar tüketerek çalışıp elde edemeyeceği çok büyük başarı ve kazanımlar elde etmiştir. Bununla birlikte, Siyonist İsrail de siyasi olarak büyük bir hezimete uğramış, buna mukabil askeri olarak da hiçbir hedefine ulaşamamış ve bir başarı elde edememiştir Hamas; gösterdiği direnişle, dünyadaki bütün Müslümanların kalplerinde yer almış, bütün dünyaya haklılığını göstermiş, düşmanın maskesini düşürerek çirkin yüzünü ortaya çıkarmış, dolayısıyla teröristin kendisi değil, Siyonist İsrail’in olduğunu ispatlamıştır. Bununla birlikte Mahmut Abbas ve FKÖ’nün de Müslümanlara karşı ihanet içinde olduğunu ortaya çıkarmıştır. Artık Filistin ve Filistin davası deyince dünya Müslümanlarının aklına FKÖ değil, Hamas gelecek ve artık Filistin’in Müslüman gönüllerdeki tek meşru gücü ve hareketi Hamas olacaktır. Belki milyarlar harcansa bunlar elde edilemezdi. Ancak direniş bereketlidir ve büyük kazanımlar getirir. Bütün bunlar; direnişin ne kadar bereketli olduğunu ve İslam düşmanlarının anladığı tek dilin direniş olduğunu göstermiştir bizlere. İslam düşmanlarının Müslümanlara karşı tek millet olduklarını, acımasız, hukuksuz, kuralsız, yanlı ve hesaplı olduklarını, demokrasi ve insan hakları gibi kavramların sadece kendileri için olduğunu, hoşgörü ve diyaloglardan anlamadıklarını göstermiştir. Aynı zamanda, bütün bu vahşet ve ikiyüzlülüklerine rağmen halen onlara karşı hoşgörü ve diyalog diyenlerin yüzüne şiddetli bir şamar yapıştırmıştır. Gazze’deki Siyonist İsrail’in vahşetine bütün dünyadan tepkiler yağmasının önemli bir ayağını da hiç şüphesiz basın-yayın oluşturmuştur. Eğer Gazze’de işlenen insanlık dışı cinayetler ve vahşi saldırılar basın ve yayın yoluyla bu şekilde dünyaya duyurulmasaydı ve gösterilmeseydi belki de bu kadar tepki oluşmazdı. Birçok şey görülmeyecek ve bilinmeyecekti. İşlenen zulüm ve vahşetlerin boyutu bu denli ortaya çıkmayacak ve suçluların gerçek yüzleri bu denli ortaya çıkmayacaktı. Bu konuda da Hamas üzerine düşeni yaparak başarılı bir sınav vermiştir. Umarın Siyonistlerin Gazze’de giriştiği bu vahşet, Hamas’ın şanlı direnişi ve gelinen nokta; kapalı olan gözleri açar, gerçek dost ve düşmanları tanımayı sağlar, kuzu postundaki kurtları, İslam’a ve Müslümanlara karşı düşmanlarla işbirliği yapan hainleri tanımaya vesile olur, direnişin tek yol olduğunu gösterir ve izzet ile zillet arasındaki farkı gözler önüne serer. Allah’a emanet olun….
M.ALİYÊ XERZÎ |