KUR’AN VE HADİSLERDE MÜSLÜMAN : Müslüman; kelime olarak İslam dinini kabul edip Allah’a teslim olan demektir. İslam kelimesi ile aynı kökten (“Silm” kökünden) gelir ve ‘Esleme’nin ism-i failidir. Istılahtaki manası ise; İslam tarifinde ifade edilen özelliklere sahip olan kimseye denir. Yani Müslüman; Allah'tan başka ilah olmadığına, Muhammed'in O'nun kulu ve elçisi olduğuna şehadet eden, namaz kılan, zekat veren, Ramazan orucunu tutan ve gücü yettiğinde Beytullah'ı hacceden kimsedir. Müslüman, Farsça bir kelimedir. Aslı Müslim’dir. Farsçada Müsülman ve Müselman olarak kullanılmış, Türkçede ise Müslüman şeklinde telafuz edilmektedir. Müslüman kavramının İslam, İman ve Mü’min kavramlarıyla çok yakın bir ilişkisi vardır. Kabaca tekrarlayacak olursak, İslam; Allah’tan gelen dinin ismi, aynı zamanda teslimiyet, İman; bu dine inanmak, Mü’min; bu dine inanan kişi, Müslüman; Allah’a teslim olup bu dinin gereklerini yerine getiren kişi…olduğundan, bunların hepsi birbiriyle doğrudan bağlantılıdır. Dolayısıyla bu kavramlar birbirlerinden ayrı düşünülemez. Bu yüzdendir ki bazı İslam alimleri iman ile İslam’ı bir kabul etmişlerdir. Aynı şekilde Mü’min ile Müslüman’ı bir kabul etmişlerdir. Çünkü İslam; boyun eğmek ve teslimiyet demektir ki, bu da tasdik anlamına gelir, tasdik ise imanın hakikatidir. O halde iman ile İslam birdir denmiştir. Yine; Mü’min Allah’tan gelenlere inanan kişi olduğuna ve Müslüman da Allah’a teslim olup O’ndan gelenlere uyan kişi olduğuna göre, Mü’min ile Müslüman birdir. Çünkü hakkıyla inanan kişi, inancının gereğini zaten yapacaktır, hakkıyla boyun eğip teslim olan ve dinin gereklerini yerine getiren kişi, zaten inandığından dolayı bunu yapmaktadır…denmiştir. İman ile İslam, Mü’min ile Müslüman ve hakeza İslam ile Müslüman kelimeleri arasında sözlük bakımından, yani kelime anlamı bakımından fark olduğu açıktır. Ancak ıstılah bakımından, yani şer’i hüküm açısından İslamsız iman veya imansız İslam, imansız Müslüman yada İslamsız Müslüman olmaz. Bunlar; zahir ile batın, yüz ile astar gibidirler. O halde bir kişi hakkında; ‘Mü’min’dir fakat Müslüman değildir’ veya ‘Müslüman’dır fakat Mü’min değildir’ demek doğru olmaz. Al-i İmran suresi 19. ayette buyrulduğu üzere “Allah nezdinde hak din İslam’dır”. İslam dinine mensup olan birinin inancını, tasdik edişini, maneviyatını, yani batıni yönünü ifade etmek için MÜ’MİN kavramı, teslim oluşunu, itaat etmesini, pratikteki tezahürleri, yani zahiri yönünü ifade etmek için MÜSLÜMAN kavramı kullanılmıştır. Kur’an’ı Kerim’de Müslüman hakkında çokça ayet vardır. Hakeza Müslüman hakkında çok sayıda hadis vardır. Müslüman kişiliği tanıtırlar. Bu ayet ve hadislere bakıldığında, Müslümanın, sadece şekilsel olarak teslim olan, zahiri olarak itaat etmiş gibi görünen değil, aksine Allah’a (cc) teslim olan, O’na inanan ve itaat eden, yani iman ve ameli birleştiren kişi olduğu ifade edilmektedir. Kur’an’ın bir yerinde ise (Hucurat suresinin 14. ayetinde) Müslüman, zahiren teslim olan, yani inanmadığı halde ameli olarak itaat eden kişi gibi ifade edilmektedir. Şöyle ki; “Bedeviler: ‘İman ettik’ dediler. De ki: Siz iman etmediniz, ama teslim olduk (Müslüman olduk), deyin. İman henüz kalplerinize yerleşmedi. Şayet Allah'a ve peygamberine itaat ederseniz, O amellerinizden hiç bir şey eksiltmez. Muhakkak ki Allah Gafur'dur, Rahim'dir.” (Hucurat 14) Bu, yukarıda anlatılanlarla çelişkili gibi görünebilir. Ancak bu ayet, bütün bedevileri değil, sadece bir kısmını kastetmektedir. Yani genel değil, hususi bir özelliğe sahiptir. Bununla birlikte; ayette geçen “Eslemna” kelimesi, teslim olduk demektir ve bir kısım bedevinin gelip Peygambere (sav) hitaben söyledikleri “işte biz gelip sana teslim olduk, sana boyun eğip tabi olduk” şeklindeki sözlerini ifade etmektedir. Ancak bunu gerçekten söylemedikleri ve iman etmedikleri halde Rasulullah’a (sav) gelip iman etmiş gibi göründükleri konusu açığa çıkarılmaktadır. Dolayısıyla bu ayette, iman etmediği halde itaat eden kişinin Müslüman sayıldığı ile ilgili bir husus yoktur. Bu ayetin nüzul sebebi hakkında Mevdudi şunları söylemektedir : “Esed bin Hüzeyme oğulları hakkında İbn Abbas ve Said bin Cübeyr şöyle demektedir: "Kurak ve kıtlık senesinde onlar Medine'ye geldiler ve mali yardım isteyerek tekrar tekrar Hz. Peygamber'e; "Biz savaşmadan, vuruşmadan Müslüman olduk, biz sizinle filan filan kabilelerin savaştığı gibi savaşmadık," dediler. Bu sözleri ile onlar açıkça Allah'ın Rasulü (sav) ile savaşmadan İslam'ı kabul etmelerinin, Hz. Peygamber'e ve Müslümanlara yaptıkları büyük bir lütuf olduğunu, karşılığını da almaları gerektiğini söylemek istiyorlardı. Medine civarındaki küçük bedevi topluluklarının işte bu hareket tarzlarına bu ayetle ışık tutulmaktadır.” (Tefhim-ül Kur’an) Konu hakkında Elmalılı Hamdi Yazır da şunları kaydediyor : Medine civarında Beni Esed İbn-i Huzeyme kabilesi ganimet hevesiyle bir kıtlık senesi Medine'ye gelmişler ve iki kelime-i şehadeti söylemişlerdi. Peygamber'e karşı: "Biz filan oğulları ve filan oğulları gibi sana savaş açmadık, ağırlık ve ailelerimizle geldik." diyorlar, sadaka gözetiyorlardı ve yaptıklarını peygambere bağışlatmak istiyorlardı. Bu ayet indi. De ki: Siz iman etmediniz. (Çünkü iman, yalnız dil ile ikrardan ibaret değil, yürekten sevgi ile güven ve inançla kesin bir şekilde tasdik olması gerekir. Bu ise anlatılacağı üzere henüz ortaya çıkmadı, yoksa Müslüman olduk diye peygamberi minnettar etmeye kalkışılmazdı). Ve fakat henüz iman kalplerinize girmemiş olduğu halde İslâm'a geldik, deyin, yani Müslümanlığa karar verdik, sulha girdik deyin, böyle derseniz yalan söylememiş olursunuz…..(Elmalılı Tefsiri) Şimdi Müslüman kavramının geçtiği ayet ve hadislerden birkaç tanesine bakalım. “Ey iman edenler! Rüku edin, secdeye varın, Rabbinize ibadet edin, hayır işleyin ki kurtuluşa eresiniz. Allah uğrunda, hakkıyla cihad edin. O, sizi seçti, din hususunda üzerinize hiçbir zorluk yüklemedi, babanız İbrahim'in dininde (de böyleydi). Peygamberin size şahit olması, sizin de insanlara şahit olmanız için O, gerek daha önce (gelmiş kitaplarda), gerekse bunda (Kur'an'da) size ‘Müslümanlar’ adını verdi. Öyle ise namazı kılın, zekatı verin ve Allah'a sımsıkı bağlanın. O, sizin mevlanızdır. Ne güzel mevladır, ne güzel yardımcıdır!” (Hac 77-78) “Sen o körleri sapıklıklarından kurtarıp hidayete erdirecek de değilsin. Sen, ancak ayetlerimize inananlara duyurabilirsin. İşte onlar Müslümanlardır.” (Neml 81) “Bana Müslümanların ilki olmam emrolundu.” (Zümer 12) “(Rasulüm) de ki: Ey ehl-i kitap! Sizinle bizim aramızda müşterek olan bir söze gelin. Allah'tan başkasına tapmayalım, O'na hiçbir şeyi ortak koşmayalım ve Allah'ı bırakıp da kimimiz kimimizi ilahlaştırmasın. Eğer onlar yine yüz çevirirlerse, işte o zaman; şahit olun ki biz Müslümanlarız! deyin.” (Al-i İmran 64) “Ey iman edenler! Allah'tan, O'na yaraşır şekilde korkun ve ancak Müslümanlar olarak can verin.” (Al-i İmran 102) “De ki: Muhakkak benim namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm Alemlerin Rabbi olan Allah içindir. O’nun hiçbir ortağı yoktur, ben bununla emrolundum ve ben Müslümanların ilkiyim.” (En’am 162) “O gün, Allah'a karşı gelmekten sakınanlar dışında, dost olanlar (bile) birbirlerine düşman kesilirler. (Allah); Ey Benim kullarım! Bugün size hiç korku yoktur ve siz üzülmeyeceksiniz (der). Onlar (O kullar) ki; ayetlerimize iman etmiş ve Müslüman olmuşlardı.” (Zuhruf 67-69) “Hani havarilere; ‘bana ve peygamberime iman edin’ diye ilham etmiştim. Onlar (da), ‘İman ettik, bizlerin Müslümanlar olduğuna sen de şahit ol’ demişlerdi.” (Maide 111) “İbrahim, ne Yahudi, ne de Hıristiyan idi, fakat o, Allah'ı bir tanıyan dosdoğru bir Müslüman idi, müşriklerden de değildi.” (Al-i İmran 67) “De ki: Onu, Mukaddes Ruh (Cebrail), iman edenlere sebat vermek, Müslümanları doğru yola iletmek ve onlara müjde vermek için Rabbin katından hak olarak indirdi.” (Nahl 102) "İslam'a gir, kurtulursun" (Buhari, Müslim, İbn Mace) "Müslüman, sevdiğini Allah için seven, Allah'ı ve Rasulü'nü her Şeyden çok seven ve Allah kendisine imanı nasip ettikten sonra tekrar küfre dönmeyi, cehenneme yüz üstü atılmaktan daha tehlikeli gören kimsedir" (Nesai) "Kim bizim kıldığımız namazı kılar, kıblemize yönelir ve kestiğimiz kurbanın etinden yerse, işte o Müslümandır" (Nesai) "Müslüman, diğer Müslümanların elinden ve dilinden emin olduğu kimsedir" (Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, Nesai) "Müslüman Müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez ve başkalarının zulmetmesine de razı olmaz..." (Buhari) "Müslüman, diğer Müslümanların canına, malına ve namusuna ihtiram gösteren kimsedir" (Ahmed b. Hanbel) Bu ayet ve hadislere dikkat edilecek olursa, Müslüman; aynı zamanda Mü’min olan kişi demektir. Allah’a (cc), O’nun meleklerine, kitaplarına, Peygamberlerine, ahiret gününe, kadere, hayır ve şerrin Allah tarafından yaratıldığına inanan, namaz kılan, zekat veren, oruç tutan, gücü yettiğinde hacca giden kişidir. Müslüman; Mü’min’in Kur’an ve Hadislerde ifade edilen vasıflarına sahip olan kişi demektir. Mü’minin Kur’an’da ve Hadislerde geçen vasıflarını bir önceki bölümde anlattığım için burada onlara bir daha değinmeyeceğim. Müslüman; Allah (cc) ve Rasulüne (sav) hakkıyla iman edip teslim olan ve itaat eden kişidir. Müslüman; Allah’ı ve Rasulünü her şeyden çok sevip üstün tutan kişidir. Müslüman; bütün ibadetlerini yalnızca Allah için yapan, bütün hayatını ve yaşantısını sadece Allah’a ve O’nun yoluna adayan, ölümü de Allah için ve Allah yolunda olan kişidir. Müslüman; sevdiğini Allah için seven, buğzettiğine de Allah için buğzeden kişidir. Müslüman; Allah kendisine imanı nasip ettikten sonra, tekrar küfre dönmeyi cehenneme girmekten daha tehlikeli görüp korkan ve bundan çekinen kişidir. Müslüman; diğer Müslümanların elinden ve dilinden emin oldukları kişidir. Müslüman; diğer Müslümanları kardeş bilen, onlara zulmetmediği gibi başkalarının onlara zulmetmesine de razı olmayan kişidir. Müslüman; diğer Müslümanların can, mal ve namusuna ihtiram gösteren ve halel getirmeyen kişidir. Müslüman; Allah dininin yardımcısıdır. Bu yolda mücadele edip cihad eder ve ancak Müslüman olarak can verir. Müslüman; Allah dini olan İslam’ın şahidi olan kişidir. Bu dini yaşar, bu dini toplumda yaşatır ve bu din için gerektiğinde canını verip şehit olur…… Müslüman ile ilgili ayet ve hadisler sadece bunlar olmadığı gibi, Müslüman’ın vasıfları da sadece bunlar değildir. İtikadi, ibadi, ahlaki ve ameli başka vasıflarından da bahsedilmektedir. Ancak biz bunlarla yetineceğiz. Dikkat edilecek olursa, Kur’an ve hadislerde Müslüman, hakkıyla iman ettikten sonra bunu ikrar edip gerçek bir teslimiyetle pratize eden ve ayrıca bunun mücadelesini veren kişi olarak tarif edilmektedir. Özellikle, Müslüman tarifinde, İslam’ın insan ve toplum yaşantısı ile olan bağı ve hayattaki tezahürleri öne çıkarılmaktadır. Çünkü İslam, bireyi, aileyi ve toplumu içine alan bir yaşam biçimidir. Onun için Müslümanın, İslam dinini hem hayatında ve hem de toplum hayatında aktif ve etkin kılmak için çalışıp mücadele eden, hayatını, yaşantısını ve hatta ölümünü dahi Allah için bu yola adayan kişi olduğu vurgulanmaktadır. Bundan dolayıdır ki; “Allah nezdinde hak din İslam’dır” (Al-i İmran 19) ve “Kim İslam'dan başka bir din ararsa, bu kendisinden asla kabul edilmeyecek ve o, ahirette hüsrana uğrayanlardan olacaktır.” (Al-i İmran 85) diye buyrulmaktadır. Allah’a emanet olun. M. ALİYÊ XERZÎ |