NE LAYIKÊ MEYE EV HAL Bu gün düşündüm ve derin okyanusların diplerine dalar gibi derinlere daldım. Bu derinlerde ne acayip ve değişik şeylerle karşılaştım. Düşündüğüm zaman da gördüm ki, acayipliklere ve değişikliklere sebep olanlar iki çeşit ve iki tip insandır. Bu insanlardan biri zalim biri mazlum’dur. Zalimler; insanların kanlarıyla binalarının harçlarını yapan ve eziyet, zülüm, zorbalık, bütün her şeyi kendilerine mubah gören zihniyet sahibi olan ve her şeyleri gözlerinde olan zavallılardır. Kendilerini büyük, kudretli, azametli ve her şeyin sahibi zanneden akılları gözlerinde olan madde bağımlıları… Bu bildiğimiz bağımlılardan değiller, dünya ve mallarına bağımlı ve onun için her türlü hesaplarını yapmış ve hesabını karıştıracak olanlara karşı kanlarını döken ve sömüren zalimler aynı zamanda bu yaptıklarına gülüyor, eğlenceler düzenliyorlar. İnsanların beyinlerine yerleşen tümör gibi her tarafa dağılıp işgâl ederler. İslam’ın başına dadanmış ve şeytanları ile birlikte her tarafta cirit atıp dolanmaktadırlar. Müslümanların mal ve vatanlarını işgal etmişler. Bedenlerimizdeki organlarımızı çıkarıp satışları ile servetlerine servet katmaktadırlar. Bunlar yetmez deyip Allah (cc)’un verdiği yer altı zenginliklerini de ellerimizden alıp, bu sayede kazandıkları paralarla da kanlarımıza girmekteler. Memleketlerimizi huzursuzluklarla doldurup, kendi taraftarlarına yaptıkları zulmü anlata -anlata bitiremiyorlar. Kadehlerinde kanlarımızı içip postlarımızı soyup, bir daha kendimize gelmememiz için her şeyle birlikte üstümüzden geçip giderler. Ağlayan ve sızlayanlar, dünyanın pek çok yerinde aynı hal ve durumdadırlar. Zulme ve eziyete uğrayanlar; kanları, malları, namusları, canları ve hayatlarıyla birlikte bütün varlıkları ayaklar altına alınıp çiğnenenlerdir. Zalimler; dünyanın her yerinde büyük, küçük, kadın, yaşlı, alim, cahil demeden hepsine aynı muamelede bulunurlar. Bu davranışlarıyla çıkarlarını korumanın peşindedirler. Onların yaptıklarına aldırış etmeyenler ve boyun eğip alkış tutanlar, kraldan çok kralcı olanlardır. Bu gün İslam dünyasının başına gelenler de bu tiplerin yüzünden dolayı gelmiştir ve böyle devam ederse daha da gelmeye devam edecektir. Şehid İbrahim Hocanın dediği gibi;” Ne layıkê meye ev hal, işa me buye qil u kal, ma qey bıra heta çend sal, bın dest bın jı van tağutara” diyecek zaman gelmedi mi? Kendimizi derin gaflerdenden sıyırıp İslam ve başına gelenleri düşüneceğimiz zaman gelmedi mi? Bu ağlayanların kim olduklarına bakmayacak mıyız? Kendimizden birileri oldukları ne zamana hatırımıza gelecek? İş işten geçtikten sonra mı hatırlayacağız? İslam’a ve Müslüman’a yakışmayan, aslında insanlığa yakışmayan bu halleri düşündükçe, hatırladıkça ve hakkında teffekür ettikçe insanın aklı başından gidiyor. Çiğeri yanmayan ve kanı donmayanlar eğer varsa bu gün en basit örnek olarak ırak’a baksın yeterdir. Derinlere, tarihlere, zamanlara ve arşivleri incelmemize gerek yoktur. Çünkü bunları yazmak için parmakların çelikten olması lazım veya ömürlerin ebedileşmesi gerekir. İnsanın içi yanıyor, çiğeri param parça oluyor, kanı donuyor, aklı harap olup darma dağın hale geliyor. Aslında insanlığa bağırıp ey aç ve çıplaklar ve onların evlatları ve onlara sahip çıkmak için iman ve İslam ile hareket edenler! Ancak kurtuluş ve çare Allah (cc) ve İslam yolundadır. Kulları kulluktan kurtaracak olan, Allah (cc)’ın kulluğuna yönlendirecek olan muvahitlerdir. İşte muvahitlerin arkasından gidip, İslam ümmetinin üstündeki bu gaspı ve karanlıkları kaldır, en makbul zamanlarda ellerini kaldırıp Allah(cc)’tan bunları dile: Mevlam! İslam topraklarında dökülen bütün mazlumların kanlarını, İslam ağacının sulanmasına, ümmetin uyanmasına vesile kıl. Amin.. Allah'ın selamı ile sizleri selamlarım. Hatip İbrahimoğlu |