Bismihi Teala Hizbullahi’ler Peygamber yolunun yolcularıdırlar. İzzet ve şeref’in sahipleri hak ve adaletin savunucusudurlar. İslam onların davası Müslümanlık onların kimliğidir. Bugün bu asırda ceberut ve zorbaların hakim olduğu bu dönemde Hizbullah’i olmayı Müslüman’ca yaşamayı bize nasip ettiği için yüce Allah’a (cc) sonsuz şükürler olsun. Hizbullahi’lerin önderleri Peygamberlerdir, O Peygamberler ki; ahlakların en güzelini kendilerinde toplamış, insanları zulmün, küfrün rezaletinden kurtarmış, İslamın adaletine kavuşturmuşlardır. İnsanları kula kulluktan kurtarıp Allah’a (cc) kul olma bilinciyle hürriyetlerine kavuşturmuşlardır. Tarih daima iki sınıf insanın mücadelesine tanık ve şahit ola gelmiştir. Biri Hizbullah diğeri hizbuşşeytan, biri hak diğeri batıl, biri İslam diğeri küfür, biri doğru diğeri yanlış, biri adalet diğeri zulüm, biri cana yakınlık şefkat merhamet diğeri canilik, vahşilik, insafsızlık hile ve yalan… Evet Hz. Adem (as)’den bu yana bu iki sınıf arasında daima mücadeleler baş göstermiş biri hak diğeri batıl adına savaşmışlardır. İlk mücadele habil ile kabil arasında baş göstermiş. Habil ilahi iyiliğe, doğruya, selamete çağıran mübarek bir elçi Kabil nefsani ve şeytani kötülük ve nefrete, kin ve düşmanlığa, kıskançlık ve hasede çağıran şeytanın çağırıcısı bir elçi… Neticede kabil kişiliğinin gereği olarak mazlum Habil’in kanına giriyor ve o gündendir bu zulüm dalgası durmamış gittikçe şiddetlenmiş milyonlarca Müslüman’ın kanına girerek en alçak ve iğrenç yüzlerle bugünlere kadar gelmiştir. Ve bugün bizler hakkın davetçileri olan Hizbullah’i Müslümanlar tarihten kişiliklerini almış bu vahşi kurtların, maymun iştahlıların, kurnaz tilkilerin, korkak tavşanların, leş kargalarının, kalleş çakalların hedefi ve birinci elde düşmanları olmuşuz. Ezilmişiz sürülmüşüz zindanlara tıkatılmışız, dövülmüşüz, öldürülmüşüz, nice acı ve kederlere uğratılmışız. Baba sevgisinden anne şefkatinden mahrum bırakılmış binlerce kardeşimiz, yüreği ciğer paresinin şahadetiyle dağlanmış annelerimiz, kocasının yokluğunu bağrına basmış bacılarımız… Daha saysam bitmeyecek binlerce kederimiz ve tüm bunların üstüne bize yapılan iftiralar karamalar vahşice yok etmeye yönelik çabalar. Evet sadece Şehid Rehberimiz Hüseyin velioğlunun şehadeti mazlumiyet ve Müslümanlığımızın delili olarak bize yeter de artar bile. İmam Hüseyin’in mazlumiyetine ağıt yakanlar, Yezide lanet okuyanlar eğer Rehberime ağlamayıp zalim rejime lanet getirmiyorlarsa Hüseyni değiller, Hüseyni düşünce ve anlayışta değiller. Kerbelanın garipliğini düşünün Hz. Hüseyin’in tek-u tenhalığını, yalnızlığını, kimsesizliğini, emevi rejiminin silahşorlarını kalemşorlarını düşünün… Bütün bir İslam ümmetini nasıl uyuttuklarını, kandırdıklarını. Peygamberin torunu gözlerinin önünde şehit edilmiş mübarek bedeni atlara çiğnetilmiş, başı bedeninden ayrılmış, hain, devlet düşmanı, başkaları tarafından kullanılan, haşa düşünemeyen basiretsizin biri olarak ümmete gösterdiler ve göstermeye çalıştılar. Ümmet kalemşorların yalanlarına kandı. Olanlara sessiz ve seyirci kaldı. Kahrolsun zalimler, kahrolsun zalimlerin silahşorları, kalemşorları ve onlara alkış tutanları. Evet tarihin bu yürekleri dağlayan gözleri yaşartan acı olayını bir kez daha iki binde İstanbul Beykoz’da yaşadık zalim TC rejimi senaryosunu hazırlamış kalemşorları’na, dalkavuklarına haber salmış yalan makinelarını çalıştırmıştı. Ve bütün vahşetiyle kinini kusmuştu. İslam’a Müslümanlara ve onların şahsında Şehid Hüseyni’me (Şehidi’mi bilen bilir bilmeyen eğer haberdar olsaydı onun şahsından vallahi’de billahi’de budur Hüseyin’in varisi derdi. Siz bakmayın yalanı ahlak edinmiş olanlara, onlara yaranmaya çalışan dalkavuklara) Yine mazlum yürekler dağlanmıştı, gözlere yaş yerine kan damlatmıştı. Kalemşorlar vazifelerini yapmıştı. Müslüman halk kandırılmaya çalışılmıştı. Dava yok edilmeye çalışılmıştı. Ama dava ölmez, İslam bakidir bitmez. Hüseyin’ler Şahadetle dirilir ölmez, mücadeleyi ihlaslı yarenler güderler, bu bayrağı elden ele verirler. M. Şakir AK |