Bir Ayet:
Allah ve Resûlü bir ise hüküm verdigi zaman, inanmis bir erkek ve kadina o isi kendi isteklerine göre seçme hakki yoktur. Her kim Allah ve Resûlüne karsi gelirse, apaçik bir sapikliga düsmüs olur. Ahzap/36
Bir Hadis: Bir insanın gerçek zenginliği, onun bu dünyada yaptığı iyiliklerdir.
Bu lafı sıkça duymaktayız. Gazetelerde, dergilerde, TV programlarında, haberlerde vs sürekli tekrarlanagelen ve özellikle vurgu yapılan bir laftır.
Bunu Müslümanlara atfen söylüyorlar.
Gerçekten Müslümanlar dini alet mi ediyorlar? Din bir alet midir? Yoksa bunu söyleyenler dini tekellerine alıp kendi çıkarları ve ideolojileri istikametinde ve onlara dokunmayan bir şekle mi sokmak istiyorlar?
Bu laf; içinde dine saygı barındırdığı sanılabilir, zahiren öyle görünebilir, ancak masumane bir laf olmadığı gibi son derece de siyasidir. Bununla mütedeyyin insanlar dolaylı olarak mutahap alınmakta ve etkilenmeye çalışılmaktadır.
Dikkat edilmiş ise eğer, bu lafı söyleyenler iktidarı ellerinde bulunduranlardır, rejim yanlılarıdır ve İslam karşıtı sol ve mülhit örgütlerdir. Bunlar İslam’ın halk kitleleri arasında yaygınlaşmasını ve Müslümanların güçlenmesini asla istemezler. Çünkü İslam’ın hayatın bütün yönlerine müdahale ettiğini biliyorlar. İslam’ın hem birey ve hem de toplumun hayatını düzenleyen bir yaşam biçimi olduğunu biliyorlar. Bu yüzden toplum içinde İslam’ın net olarak anlaşılması ve Müslümanların güçlenmesini istemezler. Böyle olunca kendi inanç ve düzenlerinin tehlikeye gireceğini hesap etmektedirler. Onun için Müslümanların İslam namına yaptığı her faaliyeti kendileri aleyhine değerlendirirler. Onlara göre İslam’ın yayılması, kendi hayatlarının daralması demektir.
Bu sebeplerden dolayı dini, Müslümanın bireysel yaşamıyla sınırlı ve hayata müdahale etmeyen dar bir kalıp içerisine hapsetmek istemektedirler. İslam’ı, toplum hayatının hiçbir sahasına müdahale etmeyen, ekonomiyle, ticaretle, siyasetle, kültürle, kanun ve nizamlarla ilgilenmeyen, sadece bireyin ahlak ve ibadetlerini şekillendiren bireysel bir din şekline sokup topluma kabul ettirmeye çalışmaktadırlar.
İşte bu yüzden bilinçli ve sistemli bir şekilde kendi çıkarları ve ideolojileriyle çatışmayan bir din modeli icat edip sunuyorlar. Tıpkı ABD’nin “Ilımlı İslam” modeli gibi. Bununla; insanın bireysel hayatıyla sınırlı olup toplum hayatına müdahale etmeyen bir din ve kabuğuna çekilip düzenlerine karışmayan bir dindar tipi amaçlanmıştır.
“Dini alet ediyorlar” lafı da bu endişe ve düşüncenin bir ürünüdür. Bununla mütedeyyin insanlar dolaylı olarak muhatap alınıp onlara şunlar söylenmek isteniyor; “Ey inananlar! Din kutsaldır, kişi ile Allah arasında kalmalı, düzene, kanunlara, siyasete, ticarete, toplum hayatına karıştırılmamalıdır. Böyle yapanlar dinin kutsallığına halel getirmiş olurlar. Dinin bunlarla alakası yoktur, din ilahidir, bunlar ise dünyevi işlerdir.”
Aslında bunları söylemekle de, “Bizim düzenimize, iktidarımıza ve ne yaparsak yapalım icraatlarımıza karışmayın, bizi serbest bırakın, kendi bildiğimiz gibi yapalım, din bizi yönetmesin ve bize karışmasın…” demek istiyorlar.
Yoksa bunlar, dine kıymet veren insanlar değildir. Dini hiçe sayıyor ve dikkate almıyorlar. Bu nedenle din alet edilmiş, edilmemiş onları ilgilendirmiyor.
Zihniyet aynı zihniyettir. İslam karşıtları her zaman ve her yerde benzer tavırlar sergilerler. Rasulullah (sav) İslam davetini tebliğe başlayıp etrafında insan kitleleri kümelenince, müşrikler kendi düzen ve iktidarlarıyla inançlarından dolayı endişe ve telaş içine girmiş ve Rasulullah’ı (sav) engellemek, İslam davetinin önünü almak için benzer tutumlar sergilemişlerdi.
Müslümanlar dini alet etmiyor, bilakis Allah’ın (cc) emrettiği gibi yaşama geçirmeğe çalışıyorlar. Ancak İslam karşıtları dini toplum hayatından soyutlamak ve Müslümanı kabuğuna hapsetmeye çalışmakla, İslam’a hakaret ve Müslümana iftira etmektedirler.