Kabaca
söyleyecek olursak; insanlar arasında iki dünya görüşü hakimdir. Birincisi;
maddi dünya görüşüdür ki, buna göre, canlı ve cansız bütün varlıklar
kendiliğinden vardır ve yaratılmamışlardır. Yine bu görüşe göre hiçbir şey
yoktan var olmaz ve vardan da yok olmaz, bu dünya hayatı sonsuzdur ve her şey
bir değişim ve dönüşüm içinde devam etmektedir, insanlar öldükten sonra
dirilmeyeceklerdir, ahiret hayatı diye bir hayat yoktur. Bu görüş, yaratıcıyı
reddeder.
İkincisi;
ilahi dünya görüşüdür ki, buna göre bir yaratıcı vardır ve her şeyi O
yaratmıştır. İlahi dünya görüşünü, ilahi dinler beyan etmişlerdir. Ancak son
ilahi din olan İslam’dan önceki ilahi dinlere her defasında insan eli bulaşmış
ve tahrif edilmişlerdir, dolayısıyla mevcut halleriyle hakikatten uzaktırlar.
Bunu, İslam en doğru ve açık şekliyle ortaya koymuştur.
İslam;
insanlara ilahi dünya görüşü ve bakış açısını sunar. Bu bakış açısına göre;
bütün kainatı yoktan var eden, koruyup gözeten, sevk ve idare eden ve
kontrolünde tutan alemlerin rabbi olan Allah’ tır(cc). Melekleri, cinleri ve
insanları kendisine kul olarak yaratmıştır. İnsanları bu dünyada bir hayat
sınavından geçirmekte ve ölümlerinin ardından hepsini tekrar diriltip bu dünyada
yaptıklarından dolayı hesaba çektikten sonra, hayatın ebedi olduğu ahiret
aleminde iyi kullarını saadet yurdu olan cennete, kötü kullarını da azap yurdu
olan cehenneme koyacaktır. Yani bu dünya ebedi hayat mekanı olmadığı gibi,
kendiliğinden de var olmamış ve başıboş da yaratılmamıştır. Bütün insanlar, bu
dünyaya imtihan edilmek üzere gönderilmişlerdir. Bu, Müslümanın hayata bakış
açısıdır, onun dünya görüşünün başlangıç noktasıdır.
Aynı şekilde
İslam; bu dünya görüşü ve bakış açısına göre dünya hayatı için bir yaşam şekli
belirlemiştir. Koymuş olduğu bütün kural ve kaidelere bu bakış açısıyla bakmak
gerekir. İslam’ın belirlemiş olduğu bu yaşam şekli ve koymuş olduğu bu kural ve
kaideler, Müslümanların bütün yaşantısını şekillendirir ve onların kültürlerini
oluşturur. Bu yüzden İslami bir inanç ve bakış açısına sahip olan birinin yaşam
şekli İslam’a göre şekil alacaktır.
Nitekim
yaşam şekli; sahip olunan dünya görüşü ve bakış açısına göre, yani inanılan şeye
ve dolayısıyla sahip olunan fikre göre şekillenir.
Maddi dünya görüşüne sahip olan
bir insanın yaşam şekli de; gerek ferdi, gerek ailevi ve gerekse sosyal alanda
olsun, buna göre şekil alır. Böyle biri; yaratıcıyı reddettiği, her şeyi maddeye
bağladığı, dolayısıyla da ahiret inancı olmadığı için ölümden sonrasının
hesabını yapmayacaktır, yaptıklarından dolayı kendisini bir yaratıcıya karşı
sorumlu hissetmeyecektir, helal-haram, hayır-günah diye bir saha tanımayacaktır.
Kumar mı oynadı, içki mi içti, zina mı etti, hırsızlık mı yaptı, yalan mı
söyledi, namaz mı kılmadı, zekat mı vermedi, oruç mu tutmadı?.....bu konuların
hiçbirisinde onun açısından bir sorun yok. Çünkü bu ve benzer konuların
hiçbirinde kimseye karşı bir sorumluluk duymamaktadır.
Hal böyle iken, Allah’a (cc)
iman eden, ahirete, dolayısıyla hesap gününe, cennet ve cehenneme inanan ve ben
Müslümanım diyen birinin söylemleri ve yaşam şekli arasında asla bir çelişki
bulunmamalıdır. Allah’a (cc) inandığını ve Müslüman olduğunu söylediği halde,
yaşam şekli bir Müslümanınkinden ziyade maddeci (materyalist) birininkine
benziyorsa ortada bir çelişki ve bir sorun var demektir. İş tabii olmaktan
çıkmış doğal mecrasından ayrılmış demektir. Ya iddia edildiği gibi iman kalpte
tam olarak yerleşmemiştir, ya iman ve İslam tanınmamış ve bu konuda koyu bir
cahalet hakimdir veya samimiyet ve ciddiyetten uzak bir iddiada bulunulmaktadır.
Gül, gül ise eğer gül kokusunu verir. Karpuz çekirdeğinden kavun elde edemezsin.
Her insan, inandığı ve dert
edindiği şeyin peşinden koşar. Amelleri ve ortaya koyduğu yaşam şekli bunun
göstergesidir. M. ALİ NUR
|